Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İlk fatura gelmiş.

        Hayırlı uğurlu olsun.

        Bu fatura elektrik dağıtım şirketlerinden eve gelen faturalar gibi değil.

        Yani “Geçen sene çok yakmıştım ama bu sene geçen seneyi emsal alarak fatura gönderemezseniz. Bu yıl o kadar elektrik harcamadım” deyip itiraz edebileceğiniz türden bir fatura değil.

        Tam aksine “Ben az şu kadar elektrik harcarım” diye söz verdiğiniz tipte bir fatura.

        Yani benim corona salgının başından beri bas bas bağırıp “Ne olacak bu garanti ödemeler” dediğim faturalardan ilki geldi.

        Avrasya Tüneli faturası.

        Bu “yap işlet” projesinin müellifi Yapı Merkezi’ne bu yıl buradan günde 69 bin 500 araç geçeceğinin garantisini vermiş devletimiz.

        Yapı Merkezi demiş ki, “Geçmezse ne olacak?”

        Devletimiz buyurmuş, “Hiç merak etme. Paran bende. Aradaki farkı ben sana öderim.”

        Ne yazık ki, tünel açıldığından beri söz verilen kadar araç geçmiyordu zaten.

        Aradaki farkı devlet ödüyordu.

        Geçen sene yılın ilk 4 ayında 5 milyon 363 bin araç geçti, yine de yetmedi. Geçmeyen araçlar için devlet 64 milyon TL ödedi, yapımcı-işletmeci şirkete.

        Bu yıl corona nedeniyle geçişler iyice azaldı.

        Aynı sürede, ilk 4 ayda 1 milyon 717 bin daha az araç geçti, toplam sayı 3 milyon 917 binde kaldı.

        Şimdi devlet yine aradaki farkı ödeyecek.

        Geçen seneki 64 milyon yerine bu yıl 192 milyon.

        İşte corona salgının ilk gününden beri dikkat çekmeye çalıştığım mesele buydu.

        Üstelik tüm bu tarz projeler içinde garanti geçiş sayısına en fazla yaklaşan proje Avrasya Tüneli idi.

        Şehirlerarası seyahatin yasak olduğu dönemde daha karşımıza Osmangazi Köprüsü’nün, İzmir-İstanbul Otoyolu’nun ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün faturaları gelecek.

        Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti “difolta” düşmeyeceğine göre...

        Seve seve ödeyeceğiz.

        Geçsek de, geçmesek de!

        Salgın olsa da, olmasa da!

        Kızmayın şu TÜİK'e

        Kızmayın şu TÜİK'e
        0:00 / 0:00

        TÜİK’in açıkladığı verilere niye bu kadar takılıyorsunuz anlamıyorum.

        Ben hiç takılmıyorum.

        Nedeni basit.

        TÜİK’in açıkladığı verinin, bazı gazete veya gazetecilerin yazdığından farkı yok benim için,

        Haliyle siyasi etkisi de yok.

        Mesela TÜİK diyor ki, “İşsizlik artmadı. Tam aksine azaldı.”

        Bunu da işkembeden söylemiyor.

        Arkasına birtakım veriler falan koyarak yapıyor.

        Peki bundan bir siyasi etki, iktidara bir destek mi çıkıyor?

        Mümkün değil.

        Çünkü aylardır işsiz gezen, evine ekmek götüremeyen, kirasını, bakkala, manava, kasaba borcunu ödeyemediği, evladına okul harçlığı veremediği için üzük üzük üzülen anne veya baba “Aaa, TÜİK işsizlik yok diyor. Herhalde ben çalışıyorum ve para kazanıyorum da farkında değilim” mi demeye başlıyor.

        Yoksa kendini daha kötü hissedip daha fazla mı öfkeleniyor!

        Bence ikinci seçenek.

        Ya da TÜİK diyor ki, “Enflasyon artmadı düştü.”

        Peki pazara çıkan manava giden adam geçen yıl 100 liraya doldurduğu filenin şimdi aynı paraya yarı yarıya dolduğunu anlamıyor mu?

        Şöyle mi diyor, “Fiyatlar artmadı. Manav ve kasap terazi ile oynamış. Daha az mal veriyorlar.”

        Seçmen bu kadar salak mı yani!

        O yüzden TÜİK’in açıklamalarına takılmayın.

        Gülün geçin.

        Ben öyle yapıyorum.

        Timsah kınamaları

        Timsah kınamaları
        0:00 / 0:00

        Anası tarafından doğrulmadığına, hayata bir hela taşı üzerinde başladığına emin olduğum birisi Selahattin Demirtaş’ın eşine yönelik akılalmaz cümleler kurmuş.

        Hiç şaşırmadım.

        Bizim gibi gazeteciler de bazen sosyal medyada, bazen de doğrudan mail yoluyla benzer hakaretlere maruz kalıyoruz.

        Türkiye’de sayıları giderek artan böyle bir kitle var ne yazık ki!

        Genelde umursamıyorum.

        Çok uzatırlarsa mahkemeye veriyorum.

        Emniyet sağ olsun hemen buluyor bunları.

        Mahkemeye gelince ağlayıp zırlıyorlar.

        Bu tiplere yapacak bir şey yok.

        İkiyüzlüce olan ise şu:

        Pek çok kişi Başak Demirtaş’a yönelik bu terbiyesiz saldırıyı “kınama yarışına” girdi.

        Kabul edilemezmiş, büyük ayıpmış, kınıyorlarmış.

        İşte buna “timsah kınaması” diyebiliriz.

        Çünkü yukarıda bahsettiğim bu küfürbaz tipleri besleyip büyüten, onlara abilik yapan, onlara örnek olan, onlara gaz veren, onları ağırlayan, onları adam yerine koyup palazlanmalarını sağlayıp sonra da “Kınıyoruz” demek büyük bir ikiyüzlülüktür.

        Aynı fikirde olmadığın insanlara hakaret etmeyi, onları düşmanlaştırmayı normalleştireceksin.

        Sonra da bu “normale” uyanları kınayacaksın.

        Yersen.

        Yemezsen gargara.

        Uyarı

        Uyarı
        0:00 / 0:00

        Sevgili Hıncal Uluç sürekli medyamıza ayar verir.

        Genelde de haklıdır.

        Ama bugün de çırak ustaya ayar versin.

        Hıncal Abi, Hasan Şaş niye düşünüp de Fatih Terim’i uyarmadı demeye getirmişsin.

        Hıncal Abi, söyler misin bana Hasan Şaş, Terim’i nasıl uyarsın, nasıl söylesin?

        Telefonla mı, mektupla mı, e-maille mi?

        Hasan Şaş, Galatasaray teknik ekibinden istifa edeli 1 ay falan oldu.

        Uzaktan uyarması kolay değil.

        Haberin olsun!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Küçüğün genelde büyüğü örnek aldığını unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar