Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İlk duyulduğunda kimse inanmadı.

        “Fatih Portakal bıraktı” cümlesinin inanılır tarafı yoktu gerçekten.

        Tatile çıkmıştı.

        Eylül’de gelecekti.

        Ancak gelişmeleri bilenler açısından çok da şaşırtıcı değildi.

        Çünkü Portakal’ın bir süredir ayrılmak istediği biliniyordu.

        Birkaç ay önce bunu Fox yönetimine söylemiş, “Hele bir tatil yap. Belki keyfin yerine gelir” denmişti kendisine.

        Ama o kararlı idi.

        Fox yönetimine sunduğu gerekçe ise ilginçti:

        “Yoruldum. Üzerimde arzu etmediğim bir yük var. Muhalefetin sesi gibi görülüyorum. Artık muhalif olarak yaşamak, muhalif gibi yaşamak istemiyorum. Evim drone’la izleniyor. Yola çıktığımda yandaki araçlardan bana küfrediyorlar. Kaldıramıyorum. Kendime uygun gördüğüm hayat bu değildi. Ağır geliyor.”

        Bir tür tükenmişlik sendromu.

        Kişi olarak buna hakkı var mı?

        Elbette var.

        Siyaseti ve medyayı yakından bilen yakın bir dostumun buna yorumu şu oldu:

        “İdeolojik, siyasi ve toplumsal sorumluluk bilinci olmayan kişinin muhaliflikle bedel ödemesi zordur. Sefasını sürmek isterler ama cefasını çekmek istemezler.”

        Bana göre Fatih Portakal doğru düzgün bir televizyoncuydu.

        Mesleğini meslek gibi yaptı.

        İşini, etkinliğini bir “sosyal yükselme” aracı olarak görmedi.

        İçe dönük bir tarzı tercih etti.

        Saygıdeğer bir tavrı oldu.

        Ancak son hareketini doğru bulmadım.

        Siyasi değil ama mesleki bir misyon yüklemişti şartlar kendisine.

        Mesleğin haysiyetini.

        Bıraktı demekten çok “Kaçtı” demek daha doğru olacaktır.

        Fox Haber’den gelen bilgiler, haber yönetiminin bu işten çok da rahatsız olmadığı, Portakal’ın egosundan bir süredir yaka silktikleri yolunda.

        Bilmiyorum.

        O kadar tanımam.

        Şimdi bizim buradan Selçuk Tepeli ile yola devam edecekler.

        Selçuk, benden sonra Habertürk gazetesinin yayın yönetmenliği koltuğuna oturmuş, gazete kapandıktan sonra Habertürk TV’nin yayın yönetmenliğine geçmişti.

        Birkaç ay önce bu görevi de bırakmış ve Habertürk TV’de sabah programında sunucu yorumcu olarak görev yapmaya başlamıştı.

        Şimdi daha zor bir göreve gidiyor.

        Kendisine başarılar diliyoruz.

        TOGG konusunda nihai fikrim ne: Bu girişim başarılı olacak mı?

        TOGG konusunda nihai fikrim ne: Bu girişim başarılı olacak mı?
        0:00 / 0:00

        TOGG karargahına yaptığım ziyaretten sonra en çok karşılaştığım sorulardan biri şu:

        “Sen bu işin olacağına inanıyor musun?”

        Bu “büyük” soruya yanıt vermeden önce daha küçük sorularla başlayalım.

        400 BEYGİR KİM İÇİN?

        CEO Gürcan Karakaş’a sorduğum sorulardan biri şuydu, “Niye 400 beygir gücünde bir araçla tanıtım yaptınız? Türkiye’de hayatında 400 beygir gücünde otomobil kullanmış kaç kişi var? Böyle bir gereksinim var mı? Bu kadar güç için gerekecek batarya miktarı makul mü?”

        Verdiği yanıt şu oldu: “Dünya pazarı için böyle bir şeye ihtiyacımız var.

        Bu, hedef gösterme açısından önemli...”

        Jaguar’ın I-Pace modelinde de 400 beygirlik bir seçenek olduğunu düşününce yanıt makul.

        Ancak böyle bir durumda, yani hedef global ise dünyada çok daha fazla ilgi toplayacak, kısa vadede yapılmayacak bile olsa sergilenecek ve gövde gösterisi olacak bazı başka modellere de ihtiyaç yok mu?

        Bu tip modeller kapasite, hayal gücü, ufuk ve teknolojik mükemmeliyet gösterme açısından marka algısına katkı yapmıyor mu?

        ÜRETİM PLANLAMANIN SIRLARI VAR

        Bir diğer soru burada paylaştığım teknik bilgilerin “yüzeysel” oluşu.

        Son derece doğru bir tespit.

        Yüzeysel.

        Bugün Mercedes fabrikasına gitsem, onların da üç-dört yıl sonra piyasaya çıkacak yeni bir ürünleri ile ilgili vereceği bilgi yüzeysel olur... Daha ötesi sanayi casusluğunun işi, elbette ki bazı şeyler sırdır. Bazı sorularıma yanıt alamadığım gibi, bazılarını da “yazmamak kaydı” ile paylaştılar. Bu da çok normal.

        REKLAM

        FUEL CELL DÜŞÜNÜLDÜ MÜ?

        Belki biliyorsunuz, otomotiv endüstrisinde şarj edilebilir elektrikli otomobillerin yanı sıra elektriğini kendi üreten “fuel cell” teknolojisine sahip araçlar da var.

        Deposuna hidrojen dolduruyorsunuz, o bu hidrojenden elektrik üretiyor ve bu elektrik ile otomobil yürütülüyor.

        Toyota ve Honda’nın bu tip araçları var ancak çok yaygın değiller.

        Gürcan Karakaş’a fuel cell ile ilgili TOGG’un düşüncelerini de sordum.

        Bu teknolojideki gelişmeleri yakında takip ediyorlar. Kendi tabiriyle “Görüş alanları içinde.”

        Karakaş şöyle diyor bu konuda:

        “Biliyorsunuz bu tip gelişmeler yıkıcı teknolojiler. Olgunlaşmasını tamamlamamış bu tip yıkıcı teknolojilerin tamamını işimiz gereği takip ediyoruz. Sonuç olarak fuel cell’li bir otomobil de bir elektrikli otomobil. Elimizde iyi bir elektrikli otomobil olursa, teknolojisinin ve altyapısının verimli ve makul fiyatlı hale geldiği zamanda fuel cell’e dönüştürmek çok zor bir iş değil.”

        HEDEF NCAP 5 YILDIZ

        Şu anda en önemli konulardan biri güvenlik konusu.

        TOGG’un üretmeye hazırlandığı otomobiller bu konuda da iddialı olma amacında.

        Karakaş’tan aldığım bilgiye göre TOGG SUV’lar 2023 NCAP kriterlerinde 5 yıldız hedefli olarak dizayn ediliyor.

        Benim kafamdaki en büyük soru işareti hala yerinde duruyor?

        Bu konu ile ilgili aldığım yanıt da beni tatmin etmeyen en önemli unsur.

        “TOGG’un otomobilleri piyasaya çıktıktan sonra, beklenen satış sayılarına ulaşsa bile firmanın uzunca bir süre zarar etmesi kaçınılmaz” diye düşünüyorum.

        Örneği de CEO Gürcan Karakaş’ın rakipleri olarak ortaya koyduğu Tesla’dan vereyim.

        REKLAM

        TESLA YILDA 1 MİLYAR DOLAR KAYBEDİYOR

        Satış ve pazarlama sorunu olmayan, ürettiği daha doğrusu üretebildiği her otomobili satan, bazı modellerinde uzun bekleme listeleri olan ve tanıttığı modellere bile yüz binlerce ön sipariş alabilen Tesla Motors Inc. (Artık sadece Tesla Inc.) kurulduğu 2003 yılından bu yana tek bir kör kuruş kâr edebilmiş değil.

        Dünyanın en değerli otomobil şirketlerinden biri olan ve imajı en yüksek, pazar lideri Tesla Inc.’in 2017 zararı yaklaşık 2 milyar dolar (14,5 milyar TL), 2018 zararı 1 milyar dolar (yaklaşık 7,3 milyar TL), 2019 zararı ise 862 milyon dolar (yaklaşık 6,3 milyar TL).

        Üstelik de en büyük pazarı ABD’de sattığı her otomobil için Amerikan Hükümeti’nden uzun süre 7500 dolar yani 55 bin TL de teşvik aldığı halde.

        Yani esas mesele yapmak değil. Yaptıktan sonra ürünün arkasında durabilmek.

        DEVLET DESTEK OLMALI AMA

        Bir diğer mesele devlet desteği. Bu gibi girişimler dünyanın hiçbir yerinde artık devlet desteği olmadan gerçekleşmiyor.

        Ancak bu destek devletin elinin işin içinde olması anlamına da gelmiyor.

        Yani desteklenen firmayı bir kamu kuruluşuna çevirmek çok makul bir yaklaşım değil. Yatırımcının ve şirket yönetiminin bağımsız, özerk olması şart. “Şu tarihe yetişsin, seçimden önce yollarda olsun, ucuz olsun, pahalı olsun” gibi direktiflerle bu iş olmaz. Kamu otoritesi işin yönetimine ne kadar parmağını sokarsa, bu işin olma şansı o kadar azalır.

        TOFAŞ DA DEVLET DESTEĞİYLE KURULDU

        Örnek TOFAŞ’tır mesela.

        TOFAŞ’ın kurulması Vehbi Koç’un vizyonudur ama devlet desteği olmasa mümkün olamazdı. FIAT’ı Türkiye’de yatırıma ikna eden, projeyi geliştiren rahmetli Vehbi Bey’dir.

        Ama kuruluşta devletin önemli desteği ve katkısı vardır.

        Bilir misiniz ki, TOFAŞ’ın ilk ortakları arasında Koç Holding’in ve Internazionale Holdings FİAT’ın yanı sıra yüzde 25 payla Makina Kimya Endüstrisi MKE, ayrıca daha ufak paylarla İş Bankası ve Ege Petrol T.A.Ş. de kurucu ortaklar olarak yer alır.

        Ama daha başlangıçta MKE’nin hisselerini belirli bir süre sonra Koç Holding’e satması şartı vardır. Devlet desteklemiş ama yönetimi Koç Holding vizyonuna bırakmıştır.

        Tabii TOFAŞ örneğinde de bazı önemli hatalar da vardır ve bugün bunlardan ders alınmalıdır.

        REKLAM

        DOĞRU DESTEKLE ANADOL DEVAM EDERDİ

        Ya da Anadol’da kamu teşviki daha düzgün organize edilip, sürdürülebilseydi belki bugün yerli otomobil markası çıkarmak için uğraşıyor olmayacaktık.

        Anadol’dan sonra yola çıkan Hyundai’nin bugün geldiği nokta ortadadır. Anadol ise artık yoktur.

        Burada ortakların finansal gücü ve Türkiye’nin bu finansal yapıya vereceği destek gündeme gelir. Korkum şudur ki, bir süre sonra TOGG’un üretim tesisleri ve oluşacak fikri birikimi yabancı bir otomotiv firması tarafından satın alınıp, yerli markamız yabancı bir markanın üretim tesisi haline dönüşür mü?

        Güçlü bir finansal yapı olmadığı takdirde kaçınılmaz son budur.

        TOFAŞ’ın, SEAT’ın, yüzyıllık Skoda’nın başına gelen budur.

        YURT DIŞI BORSALAR NİYE DÜŞÜNÜLMESİN

        Farklı bir ufuk olarak, TOGG’un şimdilerde pek çok EV (elektrikli otomobil) firması gibi New York’ta (NYSE) halka açılma girişiminde bulunması doğru olabilir mi, bunu da tartışmak lazım.

        Tesla’nın 2000 doları hızla aşan ve 10 günde neredeyse yüzde 30 değer kazanan hisseleri, bu tür yatırımların para piyasalarında bir karşılık bulabileceğini gösteriyor.

        TOGG hikayesini iyi anlatabilir, inandırıcı bir gelecek öngörüsü ortaya koyabilirse, ilerde ortaya çıkabilecek finansman sorunları belki de böyle aşabilir!

        Batarya üretimi konusuna detaylı giremedik mesela.

        Orada belli ki, şimdilik ifşa olması istenmeyen bazı bilgiler ve yatırımlar var.

        ASPİLSAN: BİZ DE DESTEĞİZ

        Ancak Türkiye’de askeri batarya üretim amaçlı kurulmuş ASPİLSAN’ın yönetim kurulu başkanı İsmail Hakkı Uzunkaya, “TOGG’a yönelik çalışmalarımızı gerek pil, gerekse batarya bazında sürdürmekteyiz. Tüm birikim ve tecrübemizle TOGG için ayrı bir hassasiyetle TOGG’un başarısına katkı sağlayacak şekilde yürütüyoruz” diye bir mail yolladı. Bu arada binde 5 hata oranı iddiasının da gerçeği yansıtmadığını söyledi.

        VESTEL’in de pil konusunda girişimleri olduğunu biliyoruz. Şu anda en büyük sır, en önemli muamma pil konusu.

        Yanıtını çok uzak olmayan bir gelecekte bulacağımız bir soru.

        REKLAM

        Turkcell’in teknoloji partneri olarak işin içinde olması olumlu bir konu ama Turkcell ne kadar eski Turkcell? Siyasetin girdiği ve liyakatin dışlandığı her yerde olduğu gibi Turkcell eski Turkcell olsa bu işin içinde olması çok olumlu görülebilir.

        Bugün de öyle olmasını isterim ama olabilir mi?

        Turkcell gibi mobil dünyanın önemli, etkili ve bilgili bir oyuncusu TOGG’a çok şey katabilir.

        Katabilecek mi?

        Umut verici olan konulardan biri TOGG’un bir elektrikli araç ve bununla paralel bir mobilite evreni yaratma gerekliliğini hissetmiş ve bunun için çalışıyor olması.

        Türkiye’de bu alanda yetkin genç start up’lar var. Ve TOGG bu konularda işbirliğine çok açık.

        Kendilerine ulaşan tüm önerileri, firmaları, geliştirilmekte olan ürünleri değerlendirmeye alıyorlar.

        Olumlu veya olumsuz.

        SONUÇ?

        Sonuç şu.

        Bir şey söylemek için erken.

        Oluşturulan ekip, tecrübeli, bu işin altından kalkabilecek gibi görünen, sağlam ve adanmış kişilerden oluşuyor intibaı veriyor.

        Hata yapacaklar mı?

        Muhakkak hatalar olacaktır.

        Ama sonuçta bir otomobil ortaya çıkarırlar.

        Üretim yıllık 10 bin, 20 bin gibi sayılarla başlar, pazar talebi de oluşursa zaman içinde yüz binli sayılara çıkar, çıkabilir.

        Arkasında yeterli finans olursa.

        Bu iş bir seçim unsuru, bir seçim yatırımı gibi görülmezse!

        İhracat meselesi biraz karışık.

        Türkiye’nin hem teknoloji ülkesi olarak bir imajı yok hem de siyasi olarak Batı’daki imajı çok parlak değil.

        Türk malı gömlek almak istemeyene, Türk malı otomobil satmak kolay değil.

        Ancak ürün iyi ise, zamanın ötesine geçme mesajı verebiliyorsa bunlar engel olmaktan çıkar.

        Bu nedenle de ortaya çıkacak otomobilin imajının Türkiye imajından güçlü, modern, ilerici ve aydınlık olması gerekiyor.

        Ve her şey çok iyi gitse, ürün şahane olsa bile en önemlisi finansal dayanma gücü.

        Beni aşan bir konu.

        Ortaklara, devletin vereceği desteğe bağlı.

        Olur mu?

        Olabilir.

        Kolay mı?

        Hiç değil.

        Zaten kolay olsaydı herkes yapardı.

        Yapıp yapamayacağımızı denemeden bilemeyiz!

        En azından deniyoruz.

        300 yıllık köprü duruyor yerinde

        300 yıllık köprü duruyor yerinde
        0:00 / 0:00

        Dere yatağına ev, konut yapıyorsunuz.

        Doğa gelip yıkıyor.

        Bir değil, beş değil, on değil.

        Yıllardır böyle.

        Nerede yağmur yağsa bunu görüyoruz.

        İstanbul’da, Rize’de, Trabzon’da, Samsun’da, Giresun’da.

        Ve hala utanıp sıkılmadan “Çok yağdı o yüzden oldu” diyor birileri.

        Çok yağdı tabii.

        Daha çok da yağabilir.

        Ama Rum’un 300 sene önce yaptığı taştan köprü yıkılmıyor, senin dün yaptığın beton köprüyü sel alıyorsa sorun yağmurda değildir.

        Sorun sendedir!

        Dünyada en büyük sorun sorunun kendinden kaynaklandığını görmeyen kişiler, özellikle de yöneticilerdir.

        O binaların o dere yatağına yapılmasına yıllardır kim göz yumdu, kim izin verdi ise sorun odur.

        Yağmur değildir.

        Doğayı suçlayamazsınız.

        Doğa ile barışık yaşayamayanı suçlayabilirsiniz!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Adam olmadığımızı anlamadan adam olamayacağımızı anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar