Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İstanbul’da salgının patlama yapması üzerine yazdığım yazıda İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın diğer konulardaki başarısını bu konuda gösteremediğini ve İl Pandemi Kurulu ile birlikte sınıfta kaldığını yazdım.

        Valimiz hemen aradı.

        Uzun bir telefon konuşması yaptık.

        Detaylı bilgiler verdi.

        “Tüm olanlar için bir günah keçisi, bir kurban arıyorsanız ben buradayım” diyerek sorumluluğu üstlenmeye hazır olduğunu söyledikten sonra anlattı:

        “Ekim ayında İstanbul’da salgının en üst seviyeye geleceğini İl Pandemi Kurulumuzda öngörmüştük.

        Tatilden dönecek olanlar, köylerinden, memleketlerinden gelecek olanlarla beraber bir yükseliş olacağını biliyorduk. Bununla ilgili olarak başından beri uyarılarımızı yaptık.

        Siz lokanta ve kafelerin doluluğundan ve denetimsizlikten söz etmişsiniz. Doğrudur. Ama denetim yapmıyoruz demek bize haksızlık. Emniyet ve jandarma ile birlikte 21 Eylül ile 25 Ekim arasındaki 34 günlük sürede toplam 49 bin 767 ihbarı değerlendirmişiz. Bunun yanı sıra re’sen yaptığımız denetim sayısı 1 milyon 643 bin 590. Toplamda 1 milyon 693 bin 357 denetim yapılmış. Buna karantinada olması gerekenleri kontrol için yapılan denetimler de dahil.”

        CEZA ÇÖZÜM DEĞİL

        “Bu denetimlerde ceza kesmemekle suçlayacaksınız bizi. Doğru cezayı asgaride kesmeye çalışıyoruz. Ceza bir şey sağlamıyor. Boşu boşuna vatandaşla kamu görevlisi arasında gerilim yaratıyor. Cezayı son çare olarak düşündük hep. Çocuğunuza bile sürekli ceza verseniz bir süre sonra ceza arsızı olur, biz ikna metodu ile gidiyoruz. Üstelik de lüks bir mekan ile küçük bir esnafı aynı miktarla cezalandırmak da çok adil olmuyor. Can yakmak değil denetimdeki amacımız. Doğruyu hatırlatmak.

        REKLAM

        BÜYÜKŞEHİR İLE UYUMLU ÇALIŞIYORUZ

        “Emin olun ki, pandeminin başından beri en yakın çalıştığım kişi Büyükşehir Belediye Başkanımız. Benim işim siyaset değil. Hizmet. Bunun için de Ekrem Başkan’la sürekli temas halindeyiz. Çok da iyi çalışıyoruz bilesiniz. Hiçbir sıkıntı yok."

        ASIL SORUN TOPLU ULAŞIM

        “İstanbul’da salgının yeniden yükselmesindeki en önemli neden toplu ulaşım. Bunu unutmayalım. Bu toplu ulaşımı rahatlatamazsak bu salgını kesemeyiz. Bunu da taşıt sayısını arttırarak yapamayız. Metrobüs zaten limitte. 17 saniyede bir otobüs geçiyor. Bunu daha da kısa süreye indiremeyiz. Diğer hatlarda da sefer sayısını arttırsak bu kez de durak yoğunluğu sorun olarak karşımıza çıkıyor. Vatandaşa durakta bekleme diyemeyiz.

        İstanbullu hasta hasta işe gidiyor. Çünkü COVİD’den korkuyor ama işten atılmaktan daha çok korkuyor. Bu noktada bir sorun var."

        SİVİL TOPLUMLA KONUŞMADAN ESNETEMEZDİK

        “Bu yüzden alınacak en önemli önlem sizin de değindiğiniz esnek mesai. Çünkü toplu ulaşım ve ulaşım sorununu başka türlü çözmemiz mümkün değil. Tabii bunu sadece kamu çalışanları ile yapamayız. İstanbul’da toplam çalışanlara kamu çalışanlarının oranı yüzde 8 civarı. Gerisi özel sektör. Yani 400 bin civarı kamu çalışanı var diyelim kabaca. Özel sektörde ise 5 milyon. Yani benim kamu çalışanlarını esnek mesaiye geçirmem sorunu çözmüyor. Bu durumda bizim özel sektörle ve üniversitelerle de oturup konuşmamız gerekiyordu.

        Önce işverenlerle görüştüm. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan ile konuştuk, işveren sendikaları ile konuştuk. Sonra sendikalarla görüşmeye geçtik. DİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ hepsi ile. Bütün başkanlar çok olumlu yaklaştı. Üniversite rektörleri ile görüştüm.

        REKLAM

        Eylül ayında bu kararı almıştık. Görüşmeler, hazırlıklar yapıldı. Haftaya tüm gazeteleri, yayın kuruluşlarını ziyaret ederek bu esnek mesaiyi anlatacağım ve buna geçeceğiz. En önemli tedbir bu olacak emin olun."

        20 MİLYONLUK KENT KOLAY DEĞİL

        “İstanbul Türkiye’nin ekonomik motoru. Geleni gideni, düzenli- düzensiz 1 milyonu bulan göçmeni ile her gün 20 milyon kişinin yaşadığı bir kent. Kolay değil. Burayı bırakın Türkiye’yi dünyanın başka bir kenti ile karşılaştıramazsınız. Zor bir şehir. Anadolu’da 700 binlik bir büyükşehir ile İstanbul aynı şey değil. Burada bir öğrenci okula 40 kilometre yol gidebiliyor yeri geldiğinde. Anadolu’da 300 metre. İşe gitmek için de aynı şey söz konusu.

        Burada hükümetimiz ile beraber hareket ediyoruz. Bildiğimizi okuyamayız. İçişleri Bakanımız, Maliye Bakanımız çok destek veriyor. Merak etmeyin. Bu haftadan itibaren salgının frenine basmış oluruz. Ama ille de bir suçlu lazımsa. Haklısınız. Ben suçluyum.”

        İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın sözlerinden bu haftadan itibaren İstanbul’da işlerin sıkılaşacağını ve Kasım ayı itibarıyla da esnek mesaiye geçileceğini, buna üniversitelerin de dahil olacağını anladım.

        Bir yanıtla iki kuş

        Bir yanıtla iki kuş
        0:00 / 0:00

        CHP Genel Başkanı istifa etmeli diye yazınca, bazı okurlar kendince bana laf sokup, cesaretsizlikle suçlamaya kalkıştı.

        Biri şöyle bir mail atmış:

        “Muhalefete muhalefet yapmak kolay. Sıkıysa aynı öneriyi AK Parti genel başkanına yapsana.”

        “Sen kimsin de Kemal Bey’in istifasını istiyorsun” dese, “Kılıçdaroğlu başarılı niye istifa etsin” dese anlayacağım da, aynı öneriyi iktidar partisine yap sıkıyorsa demek akıl alır gibi değil.

        Böyle bir şeyi söylememi önermek olsa olsa ahmaklık göstergesi olabilir.

        Ben Kılıçdaroğlu’na 9 seçimdir kazanamadığı için istifa etmeli diyorum.

        18 senedir girdiği tüm seçimlerde partisini 1. çıkarmış birini “başarısızlık” gerekçesi ile istifaya davet etmek ahmaklığın, salaklığın daniskasıdır.

        Ülkeyi yönetmekte başarısız bulanabilir ama partisine seçim kazandırmakta başarılı olduğu kesindir.

        Partisinden daha yüksek bir oy oranına sahip olduğu da kesindir.

        Benim böyle birine “Genel başkanlıktan istifa et” demem tam bir aymazlık, tam bir salaklık olur.

        Beni bu ahmaklığı yapmamakla eleştirmek duble ahmaklıktır.

        Zaten o okura da aynen böyle bir yanıt verdim.

        Şimdi diyebilirsiniz ki, bir gazeteci de aynı şeyle suçladı seni.

        Okura verdiğim yanıt onun için de geçerlidir.

        Boykot

        Boykot
        0:00 / 0:00

        Fransız mallarını boykota başlamışız.

        Hayırlı uğurlu olsun.

        İktidara yakın müteahhitlerin eşleri Hermes’leri, Chanel’leri, Dior’ları bir süreliğine dolabın dibine kaldırsınlar.

        Ismarlayıp da epeydir bekledikleri yeni renkli Hermes’leri de teslim almaya bizzat gitmesinler de tatsızlık çıkmasın.

        Bunun dışında bu boykot ilan edilince “Tüh” dedim, “Dış ticaret fazlamız olan az sayıda ülkeden biriydi Fransa şimdi onu da kaybedeceğiz.”

        Fransa’dan gelen yanıt beni sevindirdi.

        Onlar Türk mallarını boykot etmeyecekmiş.

        İnşallah Almanya ile ilişkiler daha da bozulmaz.

        Çünkü onca makam arabasını değiştirmemiz pek mümkün olmadığı gibi Almanların yerini alabilecek bir makam otomobili de pek görünmüyor.

        Hele hele es kaza Biden seçilirse Cadillac bile söz konusu olmayabilir.

        Düşün kızın yakasından

        Düşün kızın yakasından
        0:00 / 0:00

        Son zamanlarda aynen Şeyma Subaşı gibi gündemde olan bir genç kız daha var.

        Şevval Şahin adında bir kız.

        O da özel hayatı ve kullandığı jargon ile konuşulup tartışılıyor.

        İsimlerinin baş harfleri gibi, durumları da Şeyma Subaşı benzer anlayacağınız.

        Her toplumda böyle gençler var.

        Bir aralar bu tiplere “It girl” diyorlardı. İlk çıkış manasından farklı olarak.

        O zaman henüz “İnfluencer” kelimesini henüz bilip, icat etmediğimiz için bir meziyete dayanmadan ünlü olup, kitleleri etkileyen genç kızlara verilen bir isim buydu.

        Neyse uzatmayayım.

        Bu Şevval Şahin Hanım kızımız bir televizyon kanalında bir programa çıkmış.

        Orada kendisine sorulan sorulardan bazılarına yanıt veremediği için programcılar tarafından alay konusu yapılmış.

        Şevval Şahin’in bilemedikleri arasında İstiklal Marşı'nın sözleri ve Sağlık Bakanı’nın adı varmış.

        Doğrusunu isterseniz ben bu duruma ne şaşırdım ne kızdım ne de bu kızla alay etme ihtiyacı hissettim.

        Ne bekliyordunuz!

        Şevval Şahin’den İlber Ortaylı ya da Celal Şengör performansı mı?

        Kız ben alimim, ben bilgi küpüyüm, entelektüelim falan demiyor ki!

        Dediği şu: Ben güzelim, ben eğleniyorum. Bilgi yarışmasına katılmaya gitmemiş zaten o kanala.

        500 milyarlık soruya yanıt verme iddiasında olmamış.

        Üstelik de tam da bu ülkenin ortalaması.

        Çağrın averaj, ortalama bir vatandaşı Şevval Şahin’den fazlasını bilirse yüzüme tükürün.

        Yahu bu ülke Kıbrıs’ın Karadeniz’de olduğundan emin olan “Biliyorum çünkü askerliğimi orda yaptım” diyenlerin, kendini “İslamcı” olarak tanımladıktan sonra İslam’ın 5 şartını sayamayanların memleketi.

        Siz ise işi gücü bırakmış Şevval Şahin’le dalga geçiyorsunuz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Zararsız cahilleri eleştirenler zararlı cahillere övgüler düzmediği zaman.

        Diğer Yazılar