Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Düne kadar TRT Spor sunucusu Ersin Düzen’in Türkiye Futbol Federasyonu’nun maaşlı elemanı olmasını eleştiriyordum.

        Bir gazeteci kendisine haber veya eleştiri konusu olabilecek bir kurumdan maaş alamaz, oranın paralı elemanı olamazdı.

        Bana göre bir gazeteci gazetesi dışında bir yerden maaş alamazdı.

        Dün gece can sıkıntısından kanalları dolaşırken bir ara TRT Spor’a denk geldim.

        Bir de ne göreyim bu Ersin Düzen cansiperane TFF’yi savunuyor ve onların açıklamalarını okuyup, anlamayanlara anlatıyordu.

        Fikrimden vazgeçtim.

        Ersin Düzen TFF’den maaş almalı.

        Çünkü bunu hak ediyor.

        Garip olan TRT’nin buna maaş vermesi.

        Normalde TRT para almalı.

        Reklam ve tanıtım parası.

        İmarla barıştınız, ya doğa ile

        İmarla barıştınız, ya doğa ile
        0:00 / 0:00

        Yine bir deprem vurdu, bu kez İzmir’i.

        Gündüz saatlerinde olunca, herkesin elinde cep telefonu bulununca, neredeyse canlı yayın yaşadık depremin etkilerini.

        Koskoca binalar gözümüzün önünde yerle bir oldu.

        İçlerindeki insanlarla.

        Üzüldük mü?

        Hem de nasıl.

        Binaların çöküşünü gözyaşları ile izledik.

        İçerde evladı kalan annenin feryadını dinledik, onunla birlikte ağlayarak.

        Üzüldük, çok üzüldük.

        Peki şaşırdık mı?

        Kendi payıma söyleyeyim, zerre şaşırmadım.

        Buralarda bir deprem bekliyordu zaten bilim insanları.

        Başta Celal Şengör ve Naci Görür olmak üzere bu işi bilen herkes.

        Celal Hoca ile birkaç gün önceki konuşmamda, “Bu korona üzerine bir de deprem gelecek. Ödüm patlıyor vallahi" demişti.

        Keza Naci Görür de aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu. Hem de yer göstererek.

        Ben de yıllardır elimden geldiğince, her fırsatta televizyonda deprem tehlikesine dikkat çekmeye çalıştım. Yüzlerce bilim insanı ile yüzlerce program yaptım.

        Biliyorum siz bile sıkıldınız, deli mi bu dediniz.

        Ama bilime inanıyordum ve bilimle uyarmaya çalışıyordum.

        Peki Türkiye’yi yönetenler ne yaptı?

        İmar Affı çıkardılar.

        İmar Affı... TBMM’de el birliği ile.

        Kendi çapımda kıyameti kopardım.

        Bir yandan kıyamet koparırmış gibi yapıp diğer yandan İmar Affı’na başvuranlar gibi değil.

        REKLAM

        “Yapmayın, burası deprem ülkesi” diye bağırdım.

        Yasayı getiren iktidardan umudum yoktu, muhalefete yalvardım.

        Onlar da tınmadılar.

        Türkiye’nin deprem riski en yüksek iki kentini hepimiz biliyoruz.

        Biri İstanbul, diğeri İzmir.

        Ve bakın size iki sayı vereyim.

        484.875 ve 242.604

        Bu sayılar ne biliyor musunuz?

        Birincisi İmar Affı için İstanbul’dan yapılan başvuru sayısı, ikincisi ise İzmir’den.

        En yüksek başvuru bu iki kentten.

        Riskin en yüksek olduğu iki kent, ölüme davetiye demek olan İmar Affı’na en çok başvurunun geldiği iki kent.

        Buna imkan sağlayan ise devlet.

        Diyorum ya üzüldük ama şaşırmadık.

        Şaşırmamaya ve üzülmeye devam edeceğiz anlaşılan.

        Devlet hanginizin enkaz altında kalacağını biliyor

        Devlet hanginizin enkaz altında kalacağını biliyor
        0:00 / 0:00

        Çok açık söyleyeyim, büyüklüğüne oranla ucuz atlatılmış bir deprem yaşadık.

        Ama her zaman böyle olacağının bir garantisi yok.

        Ve tüyoyu benden almış olmayın ama devlet sizi bile bile öldürecek.

        Şaka yapmıyorum, devletimiz olası bir depremde, özellikle de İstanbul’da kimlerin öleceğini biliyor.

        Geçen yıl tam da bugünlerde Kasım akşamı Teke Tek Bilim’de üç önemli ismi konuk ettim.

        Türk deprem Vakfı Başkanı Profesör Mustafa Erdik, Profesör Haluk Sucuoğlu ve Profesör Alper Tilki.

        Konuştuğumuz ise Türkiye’nin yeraltı değil yer üstündeki deprem riski idi.

        Yani bina stoğu ve bina kalitesi.

        Özellikle iki kent, İzmir’i ve İstanbul’u öne çıkararak binaların durumunu sordum.

        Ve şunu öğrendim.

        Yüce devletimiz, başta İstanbul olmak üzere pek çok kentimizde yıllar süren çabalar sonucu sıkı bir röntgen çekmiş ve olası bir depremde depremin büyüklüğüne göre hangi bina çökecek, hangi bina ayakta kalacak, hangi bina oturulmaz hale gelecek, hangi bina içinde yaşayanlara mezar olacak biliyor?

        Biliyor da ne yapıyor peki?

        Hiçbir şey.

        Yol yapılıyor, köprü yapılıyor, havaalanı yapılıyor, hatta kanal yapmaya çalışılıyor.

        Ama depremde yıkılacağı belli olan birkaç on bin ev için hiçbir şey yapılmıyor.

        Enkaz kaldırma çalışmaları bir şey yapmak sayılmıyor.

        NOT: İlgilenenler için programın linki:

        Liyakat

        Liyakat
        0:00 / 0:00

        Okurlar sormuş, “Hande Fırat’ın Cumhurbaşkanı'nın eşinin çantaları çakma” diye yazı yazmasını niye komik haberlere almadın diye.

        Açık söyleyeyim komik bulmadım da ondan.

        Doğru da olsa yazarı için utanç verici, yalan da olsa yazarı için utanç verici.

        Ama yine de ibretlik.

        Aptal dostun olacağına akıllı düşmanın olsun lafının doğruluğu gösteren bir durum.

        Hep diyorum ya “Liyakat çok önemli” diye.

        Yalakalıkta bile.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bilime kulak vermeyenlerin, gereksiz ölümlere kulak verdiğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar