Virüs keçisi bir sektör
“Salgına karşı tedbir almak hamilelik gibidir. Azı olmaz, ya tam olur, ya olmaz” diye yazdım.
Tabii ki boşuna.
Salgının nasıl önlenebileceği ve aslında en fazla nasıl yayıldığı konusunda Türkiye’yi yönetenlerin hiçbir fikri yok.
Coronavirüsün sadece lokantalarda ya da gece bulaştığı düşünülüyor.
Milyonlarca çalışanı ile lokantalar yine “virüs keçisi” seçildi.
Elbette ki, sosyal mesafe dinlemeyen, kurallara uymayan, müşterilerini dipdibe masalarda oturtmaya devam eden, yeni döneme uygun hareket etmeyen lokanta kapatılmalı, cezalandırılmalı ama tüm lokantaları kapatmak akıllıca bir iş değil.
Velev ki, tam kapatma dışında.
Salgını hızla aşağı çekmek için tek bir çare var ve bunu yazıp söyledik.
Tam kapanma.
Bir seferde, en az iki hafta tam kapanma.
Ne sadece lokantayı kapayarak ne sadece gece gezmelerini engelleyerek bu illeti durduramazsınız.
Çünkü herkes biliyor ki, bu işin asıl bulaşma mekanizması toplu taşıma, toplu taşıma, toplu taşıma.
Otobüs, minibüs, metro...
Bunu en iyi bilen İstanbul Valisi.
Bunun için esnek mesaiye geçmeye çalıştı.
Geçti mi?
Kendine bağlı kamuyu geçirdi.
Özel sektörü de geçen hafta itibarıyla biraz geçirdi ama sadece biraz.
Mesai az esnedi.
Haliyle etkisi de az oldu.
Bu anlaşılması hayli zor önlemler de mutlaka bir yavaşlama, hafif bir düşüş getirecektir ama “hafif.”
Bakın Fransa’ya.
7 Kasım’da bir günde 88 bin 900 yeni vaka tespit etti.
Hemen tam bir kapanmaya geçti.
10 gün sonra 17 Kasım’da tespit edilen vaka sayısı bir anda 14 bine geriledi.
Diyeceğim o ki, böyle yarım yamalak tedbirler hiç yoktan iyidir.
Ama sadece lokantaları belirsiz bir süre kapatarak coronayı değil, lokantacıları yok edersiniz.
Oysa 15 günlük tam kapanmayla virüsü bayağı bir etkisiz hale getirirsiniz.
Kimse de 15 günde batmaz.