Bakan Koca: Sayılar düşmezse yasaklar genişler
Değerli okurlar,
Bugün normalde okur mektuplarına ayırdığım gün.
Ancak bu haftalık daha doğrusu bugünlük izninizi rica ediyorum.
Çünkü dün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile uzun bir telefon görüşmesi yaptım.
Meselenin aciliyetine binaen bugün okur mektuplarına değil, Bakan Koca ile yaptığım bu görüşmeye yer vereceğim köşemde.
Mektupları önümüzdeki bir iki gün içinde yayınlarım.
TELEFONDA BAKAN KOCA
Dün Teke Tek programına bir iki saat kala evde kitap okurken telefonum çaldı.
Arayan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca idi.
Her zamanki gibi cep telefonundan bizzat kendi arıyordu.
Daha önce de birkaç kez aramış ama kısa süre önce numaramı değiştirdiğim için ulaşamamış.
“Fatih Bey, birkaç konuda bilgi paylaşmak için aradım” diye girdi söze.
İlk konumuz PCR testi ücretleri idi.
“Fatih Bey, muhalefet partisinden milletvekili arkadaşımız bana hatalı bir suçlama yöneltti. Ben özel hastanelerde 250 TL’den pahalı PCR testi yok demedim. Onun bana ithamı kurucusu olduğum hastanelerde 250 TL’den daha pahalı test yapıldığı yolundaydı. Ben kendi hastanelerimin fiyatı için konuştum. O ise bunu sanki bütün hastaneler için söylemişim gibi beni suçladı. Siz de 500 TL’ye yaptırdım dediniz” dedi.
Ben de Bakan Koca’ya, “Fahrettin Bey, sizin iki ayrı hastanenizde iki farklı fiyata test yapılmış. Elimde bunun da makbuzları var. Biri 160 TL, diğeri 350 TL”dedim.
“Fatih Bey, emin olun pahalı olanda muayene ücreti de vardır. Yoksa mümkün değil. Yine de baktıracağım” dedi.
250 TL’DEN FAZLA ALANI İPTAL EDERİM
Bakan Koca’ya göre bu tartışmanın faydası da olmuştu: “Neyse yine de iyi oldu bu tartışma. Böylece biz de bir genelge ile özel hastanelerde de tavan belirledik. 250 TL’yi geçemeyecek hiçbir hastane. Paranın iadesini de şart koştuk ama çoğunluk gidip para iadesi istemeyecektir. İyi oldu dediğim, şimdi 250 TL’den fazla talep eden olursa ilk şikayette uyarırım. İkince şikayette test yapma lisansını iptal ederim. Kesin kararlıyız” dedi.
Bu konunun ardından Bakan Koca ile kurucusu ve ortağı olduğu sağlık grubunda çalışan bir hekimin bir ilaç (Favipiravir) ile ilgili olarak Medipol Hastanesi'nin de ortak olduğu bir ruhsatla ilgili konuştuk.
FİYAT DÜŞSÜN DİYE 3 FİRMAYA RUHSAT
“Bizim üniversite hastanemiz ile ilgili böyle bir mesele oldu. Doğru. Bir ilaç firması ile ortaklık. Bakın bunu bütün sektör, bütün taraflar onaylayacaktır ki, orada en küçük bir usulsüzlük yoktu. Yani burada hak sahibi belliydi. Ama ben buna rağmen talimat verdim ve bu ilacın benzerlerinin üretimi ile ilgili tekel oluşmasın diye 3 ayrı firmaya ruhsat verilmesini sağladım. Bunu niye yaptım? Çünkü tek firmaya lisans verdiğimiz zaman rekabet oluşmayacaktı. İlgili firma yani bizim üniversitedeki öğretim üyesinin de bağlantılı olduğu firma bu ilaç için 140 dolar diyordu. Oysa ben bu ilacın maliyetini biliyorum. 10 dolar. Firma bize en son 350 TL dedi. Bunu da çok bulduk. Çok firmaya lisans verdik ve şimdi bu ilacı biz 14 dolardan alıyoruz. Tüm sektör burada adil davrandığımızı hatta hak sahibinin biraz da hakkını yediğimizi ama bunun da Türkiye’ye yarar sağladığını biliyor herkes. Bu meseleyle ilgili olarak da aynı gün Daire Başkanı’nı görevden aldım. Kurucusu olduğum sağlık grubuna da asla bir ayrıcalık yapmadım. Herkese ne yapıyorsak aynısını yapıyoruz. Hatta daha da dikkatliyiz. “
14 BİN FİLYASYON EKİBİ
Konu benim bir dostuma dayanarak dün anlattığım filyasyon başarısına geldi.
“Siz de yazmışsınız. Gerçekten filyasyonda çok başarılıyız hatta en başarılı ülkeyiz diyebilirim. Aksaklık olmuyor mudur? Mutlaka oluyordur ama çok da özverili çalışıyor arkadaşlarımız. Bakın Fatih Bey, 14 bin ekip şu anda sahada tarama yapıyor. Her biri 3 kişiden 42 bin kişi. Büyük özveri ile, kendilerini riske atarak. Hepsine teşekkür borçluyum. Siz de moral verdiniz hepsine. İstanbul’un zirve, pik yaptığı hafta İstanbul’a kamp kurdum biliyorsunuz. İstanbul’daki filyasyon ekibi sayısını 1 haftada 1000’den 2000’e çıkardık. Ve İstanbul'un yükselme trendini durdurduk. Ama sadece yükselişi durdurduk. Hala sayılar çok yüksek.”
“AB TARAMAYI BIRAKINCA TABLOYU DEĞİŞTİRDİK”
Burada Bakan Koca’nın sözünü kesiyorum ve 28 Temmuz’da parametreleri değiştirilerek bütün güvenilirliğini kaybeden turkuaz tablodaki değişikliği soruyorum.
Anlatıyor:
“Yazla beraber pandemideki sayılar düşmeye başlayınca Avrupa filyasyonu ve tarama testlerini durdurdu. Sadece hastanelere başvuran hastalara test yapmaya başladı. Buna bağlı olarak sayılar düştü. Bunun üzerine biz de uyum sağlamak için vaka ve hasta ayrımına gittik. Çünkü biz filyasyonu ve tarama testlerini durdurmadık. Onlar solunum sıkıntısı olmayana test yapmazken, biz tarama yapıyorduk ve asemptom hastaları da sayıyorduk.
AB 3. basamaktaki hastaları açıklarken, biz 1 ve 2. basamağı da açıklıyorduk. Baktık ki bu doğru bir parametre olmuyor DSÖ’nün “Critical ve Severe” yani kritik ve ciddi hasta tanımlarına uygun açıklayalım dedik.”
Araya giriyorum.
“Ama bu sizin ve Bakanlığınıza olan güvenin eksilmesine neden oldu. ABD’den de tepkiler geldi ve DSÖ standarda uyun” dedi.
“Fatih Bey, zaten bakınca neyin ne olduğu görülüyor. Oranlar belli. Bu tür açıklama aslında benim Bakanlığımın da aleyhine. Çünkü hasta sayısına oranla ağır hasta ve vefat çok fazla görünüyor ve sanki biz tedavide başarısızmışız gibi bir sonuç çıkıyor. Oysa böyle bir şey yok. Bakın vefat sayımız yüzde 1’in altında aslında.”
Yine araya giriyorum, “Ama bu tür düşük rakamlar toplumda rehavete neden oldu” diyorum.
“10 KAT ARTIŞI DA MI GÖRMEDİLER?”
“Yapmayın Fatih Bey. 14’ten 140 çıkan, 10 kat artan vefat sayısı 9 kat artan ağır hasta sayısı bir şey ifade etmiyor mu? Bunu da mı görmediler. Bakın ben bunu hep hatırlattım. Hep dikkat dedim, hep önlem dedim. Siz de dediniz? Tedbir almak için evde yatan pozitif sayısını bilmek mi önemli yoksa ölen sayısını, ağır hasta sayısını bilmez mi önemli. Onu hiç az söylemedik.”
“Evet Sayın Bakan, ben de hep dikkat dedim ve dedikçe suçlandım.”
“Haklısınız. Beni de suçladılar. Hala suçlayanlar var. ”
“İkinci dalgayı yaşıyoruz ve sayılar çok yüksek. Önlemler yeterli mi sizce?” diye soruyorum.
İSTANBUL’DA 3. PİK
“Her bölgede farklı durumlar gelişiyor. Mesele yaz sonunda önce Batman, Antep, Urfa patlama yaptı. Müthiş bir patlamaydı. Filyasyonla mücadele ettik ve başarılı olduk. Tespit ve tecritle önce durdurduk sonra düşürdük. Ama bunu her yerde yapamıyoruz. Önce Ankara 2. Pikini yaptı. Zirveye çıktı. Şimdi de İstanbul 3. pikini yapıyor. Önlemler yeterli mi? Bu zor bir durum aslında. Bir gönülden geçen önlem vardır bir de alınabilecek. Bu tüm dünyanın sorunu. Tüm sistem düşünülerek önlem alınıyor. Biz öneriyoruz. Konuşuluyor. Belirleniyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın önlemleri bizzat açıklaması ve önlem paketi olması şu açıdan iyi, farkındalığı arttırıyor ve ciddiyeti herkese hatırlatıyor. Bu iş ciddi, şakası yok mesajı en iyi böyle veriliyor. Daha fazlası olabilir miydi? Olabilirdi. Mesela ben kendi adıma hafta sonu biraz daha sert bir önlem isterdim. (Bakan Koca’nın bu ifadesinden aslında talep ettiğinin hafta sonu tam bir sokağa çıkma yasağı olduğunu anlıyorum) Ama bu da halka yeterince mesaj verdi. İki gün içinde hastalığın artış trendinin düştüğünü gördük bile. Bu bir adım sonra hasta sayısına, bir adım sonra ağır hasta sayısına, bir adım sonra entübe sayısına, bir adım sonra da vefat sayısına olumlu yansıyacak ve hepsi peyderpey düşecek.”
“Peki ya düşmezse. Ya da şöyle sorayım. 15 gün tam bir kapanma daha iyi olmaz mıydı? 15 günde kimse batmaz ama uzun bir belirsizlik herkesi çok zora sokabilir.”
SAYILAR DÜŞMEZ İSE EK YASAKLAR GELECEK
“Tam kapanma o kadar etkili olmayabiliyor her zaman ama şunu çok net söyleyeyim. Bu önlemler işe yaramaz ise hala tedbirlere uymakta sıkıntı çıkaran olur ise ve sayılar beklediğimiz, dilediğimiz oranda düşmez ise emin olun daha zorlayıcı kısıtlamalar da getireceğiz. Tam kapanma mı olur, şehirlerarası seyahat kısıtlaması mı olur, gece sokağa çıkma yasağı mı olur, buna karar veririz. Ama her şey sayılara bağlı. Düşerse yasaklar azalır. Düşmezse artar”