Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sağlık Bilimleri Üniversitesi rektör yardımcısı, mikrobiyoloji profesörü Kemalettin Aydın dün çok net biçimde söyledi.

        “50 milyon doz aşı yetmez. Türkiye’de toplumsal bağışıklığı oluşturmak ve virüsün yayılımını önlemek için en az 100 milyon doz aşı gereklidir”

        Kemalettin Hoca’ya kulak vermek lazım derim ben.

        Çünkü Eylül ayı başında da uyarmış ve “Bu kafayla gidersek kış dönemini 2. dalga değil tsunami olarak görürüz” demişti.

        Yani bugünü çok önceden anlatmış, uyarmıştı aklı başında pek çok bilim insanının yaptığı gibi.

        Dinlenmeyince sonuç ortada.

        Sonuç böyle olunca da memleketteki iyi her şeyden sorumlu olanlar “Sorumluluk Bilim Kurulu'nda” deyip işin içinden sıyrılabiliyorlar o da ayrı.

        Şimdi tartışma ise “Çin aşısı.”

        Çok açık bir bilimsel ırkçılık.

        Neredeyse “çakma” demeye getiriyorlar.

        Tanesini 6 aylık asgari ücret verip aldığınız iphone da Çin üretimi ama ayıla bayıla kullanıyorsunuz.

        Sağlık Bakanlığı’nı “Çin aşısı getiriyorsun” diye eleştirmek anlamsız.

        Ama “Niye diğer aşılardan da getirmiyorsun” demenin bir manası var.

        Çünkü Çin aşısı dediğiniz Sinovac’ın COVİD aşısı 60 yaş üzerinde denenmedi.

        Bu yüzden burada bir etki açığı olup olmadığı bilinmiyor.

        Bunun için bir başka aşı ile bu yaş grubu da risk dışına çekilebilirdi.

        Sağlık Bakanlığı’nın en önemli eksiği burada.

        Bir diğer eksiklik ise ısmarlanan aşı miktarı.

        50 milyon doz tüm bilim insanlarının da söylediği gibi az.

        25 milyon kişiyi aşılamak yeterli değil.

        Hele hele ülke nüfusunun 90 milyon civarında olduğu varsayılırsa neredeyse dörtte bir.

        Ve işin garibi tüm hesapların “83 milyon yurttaş” üzerinden yapılıyor olması.

        Oysa bu ülkede 6 milyona yakın da büyük bölümü Suriyeli yaşıyor.

        Onlar da arttık “yurttaş.”

        Çünkü aynı yurdu paylaşıyoruz.

        Üstelik de neredeyse tamamı, süper yayıcı pozisyonunda.

        Yerli ve milli yol geçen hanı

        Yerli ve milli yol geçen hanı
        0:00 / 0:00

        Haftalardır yazdığım bir şeyi tekrarlamak ve sormak istiyorum.

        “Bu ülke yol gecen hanı mı?”

        Sınırları bu kadar açık, dünyanın her yerinden her isteyenin elini kolunu sallayarak geldiği bir başka ülke yok.

        Bırakın medeni dünyayı, gayrı medeni dünyada bile yok.

        Vatandaşını haklı olarak eve hapseden bu ülke yönetimi, başka ülkeden gelenlerden ülkeye girişte bir PCR testi bile istemiyorsa.

        Vatandaşına sokağa çıktığı, karantina kurallarına uymadığı için haklı olarak ceza üzerine ceza kesen bu ülke, gelen yabancıları bırakın 14 gün karantinayı bir saat bile karantinaya almıyorsa.

        Vatandaşını doğru bir biçimde HES kodu ile adım adım takip eden bu ülkeye elini kolunu sallayarak giren yabancıyı bir saniye bile izlemiyorsa.

        Bir Türk vatandaşı yolcusunu karşılamak için gittiği havaalanına “pandemi tedbirleri” gerekçesiyle haklı olarak sokulmazken, hangi ülkeden gelirse gelsin bir yabancı Türkiye’ye hiçbir soru sorulmadan elini kolunu sallayarak girebiliyor, sokaklarında canının çektiği gibi cirit atabiliyorsa...

        Kimse bana palavradan “millilik” söylemleri falan atmasın.

        Kimse içi boş “yerli ve milli” masalları anlatmasın.

        Milliliğin esası ülkenin vatandaşlarını dışardan gelecek tehlikelere karşı korumaktır.

        Üç kuruş döviz girecek diye tehlikeye atmak değil.

        Bağlamak

        Bağlamak
        0:00 / 0:00

        TBMM çatısı altında sarf edilen bir cümle, o cümlenin içeriğine katılmayan partileri ne kadar bağlıyor ve onları ne kadar o fikrin ortağı yapıyorsa, Habertürk özgür çatısı altında söylenen herhangi bir fikir de Habertürk’ü kurumsal olarak o kadar bağlar.

        Eksik teşekkür

        Eksik teşekkür
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın yeni yerleşkesinin çeyrek asrı aşan bir sürede tamamlanmasından ve açılmasından duyduğum memnuniyeti aktarırken, inşaatın tamamlanmasından ötürü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na teşekkür etmiştim.

        Ancak anladığım kadarı ile bir kişiyi ve bakanlığını unutmuşum.

        Kültür ve Turizm Bakanlığı bu yerleşke tamamlansın ve bir an önce hizmete girsin diye diye büyük bir uğraş vermiş.

        Bakan Mehmet Ersoy, Ankara’da bulunduğu dönemlerde neredeyse gün aşırı şantiyeye giderek, ödeneklerin peşinde koşarak, işin üzerinde bizzat durarak projenin tamamlanmasındaki en önemli etken olmuş.

        Bu durumda benim ona da bir teşekkür borcum var demektir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Unutmamamız gereken şeyleri unutup, unutmamız gereken şeyleri hatırlamadığımız zaman

        Diğer Yazılar