Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Suriye’deki iç savaştan kaçıp Türkiye’ye gelen mültecilerin Türkiye’deki tutum ve tavırları ile ilgili eleştirilerim epey bir kıyamet kopardı.

        Benim gibi vatansever vatandaşlar “Adam haklı, dağılın” derken troller ağır saldırıya geçti.

        Zannediyorlar ki, troll taifesini önemserim, takarım.

        Benim dediğim net!

        Bayramda gidip memleketinde tatil yapabiliyorsan, demek ki senin için tehlikeli değil. Bu bir. Gittiysen kalacaksın.

        İki, zorunluluktan bu ülkeye sığındıysan başımızın üstünde yerin var ama bu ülkenin kurallarına uyacaksın. Benim vatandaşıma üstünlük kurmayacaksın, benim vatandaşımın haklarını gasp etmeyeceksin.

        Ama asıl derdim bu süreci yönetenle, yönetenlerle.

        Senin politik hatalarından dolayı ülkeme gelen bu insanlara kendi vatandaşından daha fazla hak tanımayacaksın, bu ülkenin hukuk değilse bile kanun devleti olduğunu, yasaların herkes için geçerli olduğunu göstereceksin. Vatandaşından esirgediğin hizmeti onlara sağlamayacaksın.

        Tüm bunları dedikten sonra gelelim bu memleketin ve bana dava açacağını söyleyen sözde “Mülteci Hakları Derneği” denilen ne idüğü belirsiz, moda tabiriyle kökü dışarda derneğin benim hakkımda açmayı planladığı davaya.

        Mülteci hakları diyorsunuz öyle mi!

        Türkiye, Doğu’sundan ve Güney’inden gelen kimseye mülteci demiyor, mülteci hakları tanımıyor. Onlar Türkiye’ye göre mülteci değil ama yine de hatırınız kalmasın, ben de mülteci diyeyim.

        Bu mülteciler asgari ücretin dörtte birine, insanlık dışı koşullarda çalıştırılırken siz sözde Mülteci Hakları Derneği ne halt ediyorsunuz, bu insanları korumak için bir dava açtığınızı duymadık.

        Bu insanlar çalıştırıldıkları yerlerde köle düzeni içinde boğaz tokluğuna çalıştırılır, onu on beşi kusura bakmayın ama tabir bu hayvan gibi barınaklarda yatırılırken de haklarını aramadınız.

        Bu zavallı insanların çocukları, çeteler tarafından karda, kışta, soğukta, yağmur altında sokaklarda, trafik ışıklarında dilendirilirken de ağzınızı açıp tek kelime etmediniz.

        Bu umutsuz sığınmacılar ucuz ve güvencesiz işgücü olarak sömürülürken, tüm lokantalarda, depolarda, çiftliklerde, tarlalarda, taş ocaklarında, madenlerde, toprak kazıma işlerinde, hamallıkta neredeyse günde 20 saat, hiçbir sosyal güvence olmadan çalıştırılırken de gıkınız çıkmadı.

        Siz bana saldıranlar bırakın iki yüzlüğü.

        Sözde “Ensar muhacire yardım ediyor” yalanı altında bu insanları kullanıyor musunuz, kullanmıyor musunuz bana onu söyleyin!

        Sonra Fatih Altaylı şöyle imiş, böyle imiş!

        Hadi canım siz de!

        Bırakın bana saldırmayı, bırakın palavradan hamaseti.

        Siz bu ülkenin vatandaşlarına bu insanlar nasıl memleketlerine dönecek onu anlatın.

        Senden dolayı öyle olmaz koçum

        Senden dolayı öyle olmaz koçum
        0:00 / 0:00

        Eğitim karşıtı, çağ dışı birileri elbette üniversitelere, eğitim kurumlarına dil uzatabilir.

        Beklenir.

        Gördük de böyle şeyler bu ülkede.

        Ama ilk kez böylesini görüyoruz.

        Adının önüne her nasılsa profesör unvanı koyabilmiş, yani üniversitede ders verme, eğitim verme yetkisine sahip olmuş bir “şuursuz” kendi çalıştığı müesseseyi “fuhuş evi” yani genelev veya randevuevi olarak görüyor ve hiç utanıp sıkılmadan bunu bir televizyon kanalında haykırıyor.

        Programdaki diğer konukların “Yapma hocam” uyarılarına rağmen milyonlarca öğrenciyi karalamaktan da vazgeçmiyor.

        Dahası utanmadan Cumhurbaşkanı’nın da aynı fikirde olduğu söyleyerek.

        Bu “Herifin” üniversiteleri fuhuş evi zannetmesine neden olan şey muhtemelen kendisi ile ilgili görüşleridir.

        “Ben orada çalışıyorsam orası fuhuş evidir” diye düşünmüş olabilir.

        Bu YÖK’ün bu sözde profesörü kendisine yakışan bir işyerinde çalışmak üzere üniversiteden sepetlemesini bekliyorum.

        Covid'in yan etkisi ölüm

        Covid'in yan etkisi ölüm
        0:00 / 0:00

        Aşılarla ilgili sorular ve kinayeli maillerle karşılaşıyorum.

        “Hani 11’inde gelecekti” diyenler var Sinovac aşısı için.

        Bence geldi ama ruhsat almak için 3. Faz çalışmalarının sona ermesi ve sonuçların açıklanması bekleniyor olmalı.

        Bu olmadan hiçbir aşı piyasaya çıkamaz, çok net.

        Benim Sinovac aşısını olacağımı söylememe de çok takılan olmuş.

        Söylediğim çok açık.

        3. faz çalışmalarını tamamlayarak gerekli onayı almış tüm aşıları olurum.

        Buna Çin yani Sinovac aşısı da dahil.

        Hatta şahsi tercih olarak Sinovac’ı tercih ederim çünkü yan etkisi çok daha az.

        Türkiye’de mRNA aşı olan bazı kişilerde bir iki gün yüksek ateş olmuş. Onca iş güç arasında ateşlenmek istemediğim için.

        Yoksa 3. faz sonuçlarına göre o da çok çok iyi bir aşı.

        Hatta ruhsat alırsa Astra Zeneca aşısı da olurum çünkü ileri yaş gruplarında çok iyi sonuçları var.

        Olurum çünkü Covid olmak istemiyorum.

        Bu aşıların yan etkileri olabilir.

        Ama Covid’in yan etkisi ölüm. Ya da yoğun bakım ve entübasyon. Hafif geçirdiğini zannedenlerde bile uzun vadede ne etkiler kaldığı tam olarak bilinmiyor henüz.

        Uzun vadeli kalıcı yan etkilerini ise pazar akşamı anlatmaya çalıştım.

        O yüzden aşı olacağım.

        Covid ve Covid’in en önemlisi ölüm olan yan etkilerinden ise aşının yan etkilerine razıyım.

        Aşı karşıtlarına da sormak isterim.

        Yarın kuduz bir köpek tarafından ısırıldınız.

        Aşı olmayacak mısınız?

        Yanıtı duyamadım ama yine de başka sorum yok.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Ödlekçe Halep'ten kaçanlar, Fatih'te delikanlı pozu takınmadığı zaman.

        Diğer Yazılar