Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Buraya Boğaziçi Üniversitesi’nin yeni rektörü Melih Bulu Bey’in akademik kariyerini yazacak değilim.

        Biyografisini okuduğunuz zaman bir tür daha çok üniversite dışında, iş ve şirket dünyasında görev yapmış, girişimcilik deneyimlerinde bulunmuş, danışman akademisyen olduğunu görüyoruz.

        Bunları eleştirdiğimi düşünmeyin, olabilir.

        Benim garip bulduğum başka bir durum.

        Prof. Melih Bulu, AK Parti Sarıyer ilçe teşkilatı kurucularından.

        2009 yılında AK Parti’den Ataşehir Belediye Başkan adayı olmak istiyor.

        AK Parti kendisini bu göreve uygun görmemiş olmalı ki, kabul edilmiyor, aday yapılmıyor.

        2015 yılında yine AK Parti’den milletvekili adayı olmak için başvuruyor.

        AK Parti kendisini milletvekili adayı da yapmıyor.

        Ama çabalarının karşılığını 2016 yılında İstinye Üniversitesi’ne rektör yapılarak alıyor.

        Buradaki görevinden hemen sonra 2020 yılının 17 Ocak’ında Haliç Üniversitesi Rektörlüğüne atanıyor.

        Burada 11,5 ay görev yaptıktan sonra 2021’ın ilk gününde Boğaziçi Üniversitesi’ne ataması yapılıyor.

        Bir ilçe belediye başkanlığına uygun görülmeyen, milletvekili olması kabul görmeyen biri siyasetçi, Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden birine “Hooop” diye rektör oluyor.

        Gerçi bu Boğaziçi’ne yapılan ilk “tek imzalı” atama değil.

        Ama hiç kuşkusuz en siyasi olanı.

        Rektör

        Rektör
        0:00 / 0:00

        Rektör nedir?

        Önemli bir soru.

        Bir yandan akademik, bir yandan dini bir Terim.

        Kimi ülkeler rektör unvanını kullanıyor, kimi kullanmıyor.

        Kimi üniversiteler kullanıyor, kimi kullanmıyor.

        Akademik bir pozisyon olarak varlığı iise ilk üniversiteye, Bologna’ya kadar uzanıyor.

        11. yüzyılda Bologna Üniversitesi’nde “rektör” üniversitenin öğrencileri tarafından seçilen ve hem kiliseye hem de yerel derebeylere karşı üniversitenin düşünsel bağımsızlığını sağlayan bir makamın sahibine verilen isimdi.

        Rektörlük makamı ve manası bugün hala geniş bir tartışmanın konusudur ve İngiliz, Amerikan üniversiteleri dahil pek çok üniversitede kullanılmayan bir unvan ve pozisyondur.

        İskoçya’da ise hala Bologna’daki biçimi ve anlamı ile mevcuttur.

        Türkiye’de de “rektör” unvanı ve pozisyonu mevcuttur ve kullanılmaktadır.

        Şaşırtıcı olan her şeyin hızla “İslamileştirildiği” ülkemizde kilise kökenli bu kelimenin hala kullanıyor olmasıdır.

        Üniversiter özgürlük ile dönemine göre gücün sahibi kilise ya da yönetici sınıf her kimse, arasındaki çekişme ve güç savaşı yeni ve bize özgü bir şey değildir.

        Mesela Napolyon da üniversiteleri bir bilim kurumu değil, devlete nitelikli eleman yetiştirme organizasyonu olarak görmüştür ama yine de üniversiteleri bozamamış, kendi amacına uygun yeni bir sistemi paralel olarak kurmuştur.

        Sonuç olarak rektörlük makamının gücü, etkisi ve yetkisi tarihsel olarak tartışmalıdır.

        Gelişmiş bilgi toplumları üniversiteye siyasi müdahalenin toplumsal gelişim ve ülkenin bilimsel gücünün gelişmesine olumlu etki etmediğini gördükçe bu müdahalelerden vazgeçip üniversiteleri mümkün olduğunca özgür bırakmaya başlamıştır.

        Bu tartışmanın bizde yeniden alevlenmesi ise dün Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yeni bir rektör atanması ile başladı.

        Eskiden göstermelik de olsa bi seçim yapılırken yeni Anayasa ile bu yetki kayıtsız şartsız Cumhurbaşkanı’na tevdi edildi.

        Bence de iyi oldu.

        Sözde bir seçim soytarılığı ortadan kalktı.

        AK Parti ilk döneminde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i “En fazla oy alan adayı rektör olarak atamadığı için” antidemokratik bir tutum içinde olmakla suçladı hep.

        Sonra AK Partili Cumhurbaşkanları dönemi başladı.

        En çok oyu alanın rektör olarak atandığına hemen hiç rastlamadık bu dönemde.

        Bu yüzden de bu sözde “demokrasi” tiyatrosu sona erdi.

        Artık kimin kim tarafından atandığı net ortada.

        Tiyatro bitti.

        Sen sağ ben selamet diyelim ve gelin bakalım kimmiş bu Boğaziçi Üniversitesi gibi Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden birine atanan Profesör Melih Bulu.

        Ser müderris

        Ser müderris
        0:00 / 0:00

        Başta da dediğim gibi rektör kelimesi köken olarak kiliseyi hatırlatıyor.

        Ve Batı kaynaklı.

        Her şeyde yerli ve milli bir dönemde bence bu kelimeyi kullanmaktan vazgeçmenin tam zamanı.

        Bundan böyle üniversitelerimizin en tepe yöneticisi olarak “Batı özentisi” olan “rektör” kelimesi yerine her ne kadar Arapça kökenli olsa da, en azından daha yerli ve milli imiş hissiyatı uyandıran “ser müderris” unvanını kullanmak daha doğru olsa gerek.

        Hem hiç değilse böylece bir müderrisde aranan “vücut ölçülerinin uyumlu, ayrıca akıllı, kültürlü, anlayışlı, adil, iffet sahibi, gözü tok, cömert olması” gibi şartlara bakılır ve belki daha iyi atamalar yapılır da, eşine dostuna, karısına çoluk çocuğuna kadro açmak için debelenen sözde rektörlerden kurtulmuş oluruz.

        Ne de olsa İslam geleneği müderrisde bulunması gereken şartları sıralamış.

        Belki o zaman doğru isimler atanır.

        Ara raporla 4. faza

        Ara raporla 4. faza
        0:00 / 0:00

        Türkiye hala elindeki tek aşı olan Sinovac’ın Coronavac’ının güvenilirliğini tartışıyor.

        Madem bu tartışma sürecek ben elimdeki bilgileri sizinle paylaşayım.

        Biliyorsunuz Sağlık Bakanlığı’nın talebi üzerine bu aşının Türkiye’deki faz 3 çalışmaları tamamlanmadan bir ara rapor istendi.

        Çalışmayı yürütenler de geniş katılımlı sonuçları beklemeden 1323 deneklik bir ara rapor hazırladılar.

        Bu ara rapora konu olan 1323 deneğin 752’sine aşı yapılmış, 571’ine plasebo uygulanmıştı.

        Plasebo uygulanan 571 kişiden 26’sı Covid 19’a yakalandı ve tamamı hastanede tedavi görmek zorunda kaldı.

        Aşı olan 571 kişiden ise 3 kişi Covid 19’a yakalandı.

        Ancak bu 3 vakanın 3’ü de hastalığı çok hafif semptomlarla atlattılar ve hastaneye kaldırılmalarına gerek olmadı.

        Bir faz 3 çalışması için az sayıda olan bu denek grubunun verilerine göre aşının koruyuculuğu yüzde 91,25 olarak çıktı.

        Belli ki, Türkiye faz 3 sonuçlarını tam olarak alamadan bu ara sonuçlarla 4. faz’a geçecek yani aşıyı halka yapmaya başlayacak.

        Bu fazın raporu ise her şey iyi giderse 4-5 yıl içinde çıkacak.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kınadıklarımızı yapmadan ölmek nasip olduğu zaman.

        Diğer Yazılar