Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tam okurlardan gelen “Fatih Bey, Milli Piyango çekilişlerinin artık güvenilmez olduğunu ilk söyleyen kişilerden biriydiniz, iki yıl önce büyük ikramiyenin kimseye çıkmayacağını çekilişten önce yazmıştınız. Şimdi büyük ikramiyenin dörtte üçünün ikramiye olarak verilmeyeceği ortaya çıktı. Buna yazacak bir şeyiniz yok mu?” sorusuna yanıt vermeye hazırlanıyordum ki, birdenbire karşımıza yüzyılın en “mantıksız” kampanyası çıktı.

        Kimden çıktı, hangi sivri aklın eseriydi bilmiyorum ama “Milli Piyango yılbaşı çekilişinde kimseye isabet etmeyen büyük ikramiyenin 75 milyonluk bölümü SMA hastası çocuklara harcansın” diye bir kampanya başladı.

        Hadi sosyal medyada iyi niyetli ama kafası çalışmayan birileri bu kampanyayı başlatmış olabilir ama kazık kadar adamların bunu desteklemesini gerçekten aklım almıyor.

        Değerli okurlar, bir ülkenin, bir milletin çocuklarının sağlığı, tedavisi bir piyangoya bağlanamayacak kadar önemlidir, değerlidir.

        O çocukların sağlığı bir çekilişe bağlanamaz.

        Bu ahmakça kampanyayı başlatıp destekleyenlere sormak isterim, “Peki Milli Piyango çekilişinde tüm ikramiyeler sahibini bulsaydı bu çocuklar tedavi edilmeyecek miydi?”

        Ya da bu 75 milyon yetmezse sürekli olarak piyango birine çıkmasın da bize kalsın diye dua mı edecek o çocuklar ve aileleri.

        Üstelik bu gibi konular devletlerde yasa ile düzenlenir. Bir kerelik de böyle olsun diye değil.

        İlle bir kampanya yapılacaksa, "Çıkmayan piyango biletlerinin paraları çocuk sağlığı için oluşturulacak bir fona aktarılsın" diye yapılır.

        Bu yüzden “Devlet SMA hastası çocukların tüm masraflarını üstlensin, devletin üstlenmediği aşırı pahalı tedavilerin masrafları da devlet tarafından kayıtsız şartsız karşılansın” diye bir talebi, bir kampanyayı anlarım.

        Sonuna kadar destek de veririm.

        Ama çocukların, evlatlarımızın sağlığını, yaşamını Milli Piyango’ya bağlamayı aptalca bulurum.

        Çocuklarımızın yaşayıp yaşamayacağı, sağlığına kavuşup kavuşmayacağı çekilişle belirlenemez.

        Hem de çok aptalca.

        Avcı mısın?

        Gelelim yukarıdaki yazının girişinde okurların sorduğu soruya.

        Yani Milli Piyango’daki büyük ikramiyenin 4’te üçünün sahipsiz kalmasına.

        Çok bilenen bir fıkra vardır.

        Ayı ile avcı arasında geçen olayları konu alan.

        Avcı, ayı avına gider.

        Ayıya atar, ıskalar.

        Ayı gelir avcıya tecavüz eder.

        Bir süre sonra aynı avcı yine ayı avına gider.

        Yine ıskalar.

        Ayı gelir bir daha tecavüz eder.

        İki üç dört bu iş böyle gider.

        Sonunda ayı, avcıya “Avcı mısın, yoksa niyetin başka mı?” diye sorar.

        Milli Piyango’da da durum bu.

        Ben ise gazeteci olarak uyarımı çok önceden yaptım.

        Bundan sonrası herkesin kendi kararı.

        Avcı mısınız, başka bir şey mi?

        O kelepçe

        12 Eylül döneminde bile polis yüzü görmeyen Boğaziçi Üniversitesi'ne dün polis girdi.

        Kim bilir belki de Boğaziçi Üniversitesi'nin de üniversite olarak bir eksiği tamamlanmış oldu.

        Ancak dün felaket bir görüntü vardı.

        Boğaziçi Üniversitesi'nin kapısına kelepçe takılmıştı.

        Bu çok simgesel bir fotoğraf olarak tarihe geçer.

        Bu fotoğraf dünya çapında popüler olur, Türkiye'nin alnına kara leke olarak sürülür.

        Bu kelepçe Gezi eylemlerini başlatan çadır yakma işi gibi bir iştir.

        O kelepçeyi üniversitenin kapısına takıp, o fotoğrafın kompozisyonunu ortaya çıkaran kişi ya da kafa Türkiye'nin de Türkiye'yi yönetenlerin de dostu değildir.

        Bir süre sonra "O kelepçeyi FETÖ'cüler taktı" demek istemiyorsanız o kelepçeyi üniversiteye takanı bulun ve cezalandırın.

        O kelepçe oraya iyi niyetle takılmamıştır, emin olun.

        Ne yuh derim ne çüş

        Ne yuh derim ne çüş
        0:00 / 0:00

        Ne kolay ne ucuz.

        İktidarın hoşuna gitmeyecek bir şey mi yaptınız.

        Hemen bir yaratık çıkıp sizi karalıyor.

        Mantıksızca da olsa, arsızca da olsa, aptalca da olsa fark etmiyor.

        Bu kez de Selman Öğüt adlı varlık SMA hastalarının tedavisi için kampanya yapanları “PKK destekçisi” olmakla suçluyor.

        Bu kadarına artık diyecek bir şey yok.

        “Yuh” da denemez, “Çüş” de denemez.

        O sevimli canlılara ayıp olur!

        İktidarı yaşatan gazeteciler

        AK Parti yanlış gazetecileri destekliyor, yanlış gazetecileri besliyor.

        O gazetecilerin iktidara zerre faydası yok.

        Hatta zararı var.

        İktidarı besleyen, palazlandıran, ömrünü uzatan gazeteciler onlar değil.

        AK Parti iktidarını, karşıt gibi görünen ama iktidarın değirmenine su taşıyan gazetecilere borçlu.

        Ne zaman sıkışsa imdadına yetişecek bir şey söylüyorlar.

        Ben iktidarın yerinde olsam o gazetecilerin gazetelerini dağıtırım THY uçaklarında.

        O gazetecilerin televizyonlarda konuşmalarını sağlarım.

        Onlar oldukça iktidarın sırtı yere gelmez.

        Hadsizce iki tavsiye

        Hadsizce iki tavsiye
        0:00 / 0:00

        Bu köşenin okurları bilir ki ben öyle “Spotify’da şunu dinleyin, şu paralı kanalda bunu izleyin” gibi şeyleri pek yazmam.

        Herkesin kendi zevki vardır.

        Ne dinleyeceğime de ne izleyeceğime de ben karar veririm, herkes de kendi karar verir.

        Ama yine de son günlerde izlediğim kimi şeyi sizinle paylaşmak istiyorum.

        Bunlardan ilki Netflix’te izlediğim tek bölümlük belgesel “Death to 2020” yani “2020’ye ölüm”, diğeri ise Brezilya’daki bir yolsuzluk skandalını konu alan “O Mechanismo” adlı dizi.

        O Mechanismo’yu çoktan izledik diyenler olabilir. Haklıdırlar.

        Ama ben yeni izledim.

        İzlememiş olanlara tavsiye ederim.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Düşündüğümüz zaman.

        Diğer Yazılar