Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün Türkiye’nin nüfus verileri açıklandı.

        Medyamız buna pek ilgi göstermedi .

        Yüzeysel bir iki lakırdı ile geçiştirdiler meseleyi.

        Benim ortaya çıkan verilerden anladığım işi şu oldu:

        Pandemi döneminde eve kapananlar evde kitap okumayı, yemek yapmayı, televizyon seyretmeyi tercih etmişler. Ama nüfusu arttırmamışlar. Üç çocuk tavsiyesine uymayı hiç ama hiç düşünmemişler.

        Eve kapanma ‘baby boom’a sebep olmamış.

        Türkiye’nin nüfus artış hızı muhtemelen Cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesinde gerçekleşmiş.

        Nüfus artışında binde 8’lik bir düşüş söz konusu. Artış hızımız binde 13,9’dan bin de 5,5’e gerilemiş.

        Üç çocuk hikaye olmuş.

        Ekonomik kaygılar ve önünü görememe ağır basmış.

        İstanbul’da sözü edilen nüfus azalması çok önemli bir gerileme değil. 56 bin kişi.

        Bunların bir bölümü şimdilik Ege’dedir.

        İşsiz kalan servis elemanları da geçici olarak memleketlerine dönmüştür muhtemelen.

        Adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarından anladığımız bir başka gerçek ise şu:

        “Türkiye Suriyelileri insandan saymıyor”

        Çünkü açıklanan sayılarda Suriyeliler yok.

        Ülkemizde ikamet eden yabancı sayası 197 bin kişi azalarak 1 milyon 333 bin kişi oldu cümlesi bunu zaten açıkça gösteriyor.

        REKLAM

        Türkiye gibi yaklaşık 7 milyon kayıt içi veya dışı mülteci benzeri kişiyi barındıran bir ülkenin nüfus sayımında bu kişilerle ilgili veri elde etmemiş olması yapılan sayımın ekonomik önemini çok azaltır.

        Sonuçta safi veya gayri safi milli hasılayı hesaplarken bu 7 milyon kişinin yarattığı ekonomiyi de hesaplayacağız.

        Ama kişi başına bölerken şu 7 milyon kişiyi saymayacağız.

        Yani yine kendimizi kandıracağız.

        Hem de en istatistiki biçimde!

        Vergiye elektrik takviyesi yargıya gitse

        Vergiye elektrik takviyesi yargıya gitse
        0:00 / 0:00

        Elektrikli otomobil modelleri biraz artıp, Mercedes, BMW, Jaguar, Volkswagen, Renault gibi markalar elektrikli araçları piyasaya vermeye başlayınca Türkiye bildiği tek tepki ile yanıt verdi.

        Vergileri arttırmak.

        Yıllar önce biraz da bizim zorlamamızla düşürülen elektrikli araç vergileri, ciddi oranlarda arttırıldı.

        Oranlar motor gücüne de bağlı.

        Yüksek güçte yüksek artış var.

        Bütün dünya elektrikli otomobili en azından şimdilik teşvik eder, elektrikli araç alanlara ciddi destek verirken, Türkiye tam tersini yapıyor.

        Vergileri alabildiğine arttırıyor.

        Tabii bu arada yapılacağı iddia edilen yerli otomobil de bundan payını alıyor.

        Eğer yerli otomobilimiz “TOGG” açıklanan özelliklerle çıkarsa, yani 200 ve 400 kw güçlerinde olursa en yüksek vergi dilimine girecek.

        Ve yine muhtemelen ölçek ekonomisi nedeniyle iç pazarda rekabet şansını bile kaybedecek.

        Bu arada Fransa’da ilginç bir gelişme oldu.

        Fransız yargısı, Fransız Hükümeti’ni çevrenin korunması ile ilgili alınan önlemlerde yetersiz bularak “suçlu” ilan etti.

        Böyle bir davanın Türkiye’de açıldığını hayal etmek bile zor.

        Ama diyelim ki, açıldı ve diyelim ki böyle bir karar çıktı.

        Sizce o mahkemeye ve çevre duyarlılığını mahkemeye taşıyana bugün neler söylenirdi.

        REKLAM

        Elektrikli otomobile getirilen ağır vergileri bu kapsamda yargıya taşısam.

        Ne olur acaba.

        Terörist mi ilan edilirim, yoksa iltisaklı mı!

        Troll güzelleri

        Troll güzelleri
        0:00 / 0:00

        Sosyal medyada çok aktif değilim.

        Köşe yazılarımı paylaşıyorum.

        Bazen de tepemi attıranlara bir yanıt veriyorum.

        Ama köşe yazım dışındakileri muhatapları gördükten sonra siliyorum.

        Çünkü azılar uzun süreli bir anlam ifade ediyor ama bu yanıtların orada uzun süre kalmasını anlamsız buluyorum.

        Son zamanlarda sosyal medyada yazılarımın altına yapılan olumsuz yorumlara bakınca çok ortak bir prototip var.

        Yazılarım nedeniyle bana hakaret edenler, genel olarak modern görünümlü, büyük bölümü gayet hoş genç kadınlar.

        Uzun zamandır anladığım bir gerçek var ki, artık yeni “troll” tiplemesi bu.

        Sakallı bıyıklı bir takım adamlar güzel kadın fotoğraflarının arkasında trollük yapıyorlar.

        Bunun iki nedene bağlıyorum.

        Birincisi ağır eleştiriyi ve hakareti yapan kadın olduğu için ona aynı ağırlıkta yanıt veremiyorsunuz. Verseniz kadına hakaret olacak. Susup oturuyorsunuz.

        İkinci nedeni ise muhtemelen “Bak senin mahallen bile sana destek vermiyor ve seni eleştiriyor” havası yaratmak.

        Ama biliniz ki, bu tip troll tezgahlarına düşecek kadar ahmak değiliz.

        Susuyorsak efendiliğimizdendir.

        Yediğimizden değil!

        Önlemi bırakmayın

        Önlemi bırakmayın
        0:00 / 0:00

        Biz COVİD19 yasaklarını ya da önlemlerini nasıl ve ne zaman kaldırırız diye tartışırken, Avrupa’da insanlar yasaklara karşı eylem yapıp ortalığı yıkarken ABD’nin salgın hastalıklarla mücadele ve kontrol kurumundan (CDC) son zamanlarda gelen uyarılar tüm bunları için henüz erken olduğunu gösteriyor.

        Artık kesinlikle biliyoruz ki, virüs dün zannettiğimizden daha bulaşıcı!

        Yakın temas gerekmeksizin hava yolu ile bulaşma riski düşünüldüğünden daha yüksek.

        Yakın zamana virüsü kapmak için kadar hasta kişi ile uzunca bir zaman geçirmek gerektiği düşünülüyordu.

        Gerekmiyor.

        Hatta hastalığı taşıyan kişi ile görüşmek bile gerekmiyor.

        Hasta terkettikten sonra bile hastanın bulunduğu odada virüs uzunca bir süre havada kalabiliyor.

        İki metrelik sosyal mesafenin yeterli olduğu düşünülüyordu.

        Bu mesafenin gerekli olduğu ama yüksek sesle konuşma, şarkı söyleme, aksırma, öksürme gibi durumlarda son derece yetersiz olduğu da artık biliniyor.

        Derin nefes alınıp verilen ortamlarda virüsün daha fazla yayıldığı ve daha fazla havada kaldığı da kesin.

        Bunları sizi korkutmak için yazmıyorum.

        Çünkü hala ortamı havalandırmak en güçlü önlemlerden biri.

        Mutlaka ve mutlaka ortamları sıklıkla ve güçlü biçimde havalandırmak gerek.

        Başta düşünüldüğünün aksine, pencere kapı açarak havalandırılamayan yerlerde havalandırmaları kapatmak olumlu sonuç vermiyor. Havalandırma ve hava temizleyici kullanılması, bunların açık tutulması öneriliyor.

        Hava temizleyici cihazların olumlu etkisi net.

        Başkaları ile mesafeyi mümkün olduğunca uzak tutmak, maske takmak, el temizliğine dikkat etmek ve elleri ağız ve yüze götürmemek hala en etkili korunma yöntemi.

        Yüzde 50’ye yakını aşılanmış toplumlarda bile hastalığın henüz daha engellenememiş olması, önlemlerin hala önemli olduğunu gösteriyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Düşünceye değil kötülüğe savaş açtığımız zaman

        Diğer Yazılar