Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün anlattığı “İnsan Hakları Eylem Planı” beklenmedik bir adım ya da hamle değil.

        Avrupa Birliği ile uzun süre önce üzerinde mutabık kalınan bir adımın atılması daha doğrusu adımın hangi yöne doğru ve nasıl atılacağının belirlenip, açıklanması.

        Belirlenip açıklanan plan aslında insan hakları eylem planından çok bir yargı reformu niteliğinde.

        Doğrusunu isterseniz ben bu açıklamadan kendi adıma çok memnun oldum.

        Meğer Türkiye’yi 18 yılı aşkın bir süredir yöneten iktidar da özellikle yargı alanındaki eksikleri, yanlışları, yapılması ve yapılmaması gerekenleri çok iyi tespit etmiş.

        Eğer bunları “Yargının sorunları ve yargıdaki eksikler” başlığı altında ben kaleme almış olsa idim şu anda ağır bir troll saldırısı altında olurdum ve “Bunca yıldır yapılanları görmeyen nankör” olmakla suçlanırdım.

        Yani tespitler son derece yerinde, oldukça ileri giden bir çalışma olmuş.

        Adalet Bakanı’nı da, katkı sağlayanları da kutluyorum.

        Gerçek durumu, yargının hali pür melalini cesaretle ortaya koymuşlar.

        Planın içeriğine ve zamanlamasına bakınca ne yalan söyleyeyim bana “Gülhane Hattı Hümayunu”nu hatırlattı.

        Şanslıyız ki bugün buradaki tespitleri ve çözümleri hayata geçirmek çok daha kolay.

        Elimizde buna imkan sağlayacak 98 yıllık çok iyi bir kurucu irade var.

        Öyle ki, bu metindeki iyi niyetlerin önemli bir bölümünü uygulamada görebilmek için ne bir yasal düzenlemeye ne de bir Anayasal değişikliğe ihtiyaç var.

        Sadece ve sadece “Niyet etmek” yeterli.

        Kesin kararlı bir “İrade beyanı” bile büyük yol kat ettirir.

        Mesela yargı bağımsızlığı ve yargıç güvenilirliği için “Hakimlere coğrafi güvence” diye bir şey getirmek istiyorlar.

        Bu süslü cümlenin anlamı şu.

        “İktidarın beğenmediği bir karar alan yargıçları görevden alıp, bir yere sürmemek gerek.”

        Eeee, bunun için yasal düzenlemeye mi ihtiyaç var?

        Yasada “Beğenmediğiniz bir karar alan hakimi sürün ve süründürün” mü diyor da, bunu değiştireceksiniz!

        Sürmezsiniz olur biter.

        Hakim de bilir ki sürülmeyecek, istediği gibi karar verir.

        Bu sadece basit bir örnek.

        Aslında hiçbir yasal değişiklik gerektirmeyen sadece ve sadece iktidar niyeti ve gayreti ile atılabilecek bu ve benzeri adım o kadar çok ki metinde.

        Sadece tespit etmiş olmak bile, eğer istenirse, çözüm için yeterli.

        Yeter ki niyet olsun.

        Bu yüzden ben bu tespitleri çok doğru buldum.

        Bu çok olumlu bir niyet beyanıdır ve eleştirilmez, sadece alkışlanır.

        Gerçek niyetle beyanın örtüşüp örtüşmeyeceğini ise zaman içinde görürüz elbet.

        Ama Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkemeye uygulanmadığı ve uygulamayan mahkemenin alkışlandığı bir ülkede olumlu bir beklenti içinde olmak ne kadar doğru emin değilim.

        İnşallah iyi niyet galebe çalar.

        İnşallah bir kez de Polyanna kazanır!

        Bu düzelirse o da düzelir

        Bu düzelirse o da düzelir
        0:00 / 0:00

        Ben iki konuda genel olarak olumlu beklenti içine girmem.

        Biri yargı bağımsızlığı, diğeri ise imar kanunları.

        Bizim gibi ülkelerde bunlar kolay kolay düzelmez.

        Merkezi iktidarlar yargıyı araçsallaştırmaktan vazgeçmek ve bu gücü kaybetmek istemezler.

        Yerel iktidarlar ise imar yetkisi gücünü yasalarla kısıtlayıp, rant dağıtma ve yolsuzluk yapabilme imkanlarını daraltmak istemezler.

        Hatta bu öylesine önemli bir güçtür ki, merkezi iktidarlar bile TOKİ benzeri yapılarla buradaki ranta ve güce ortak olmak isterler.

        Bu yüzden de ben “İnsan Hakları Eylem Planı”nı bir yargı reformu arzusu olarak alkışlıyorum.

        Eğer gerçekleşirse çok umutlanırım.

        Böyle bir durumda belki imar kanunları da bir gün düzelir.

        Yargı demişken

        Yargı demişken
        0:00 / 0:00

        AK Parti Grup Başkanvekili, milletvekili Özlem Zengin'e terbiyesizce hakaret edilmesine hepimiz tepki gösterdik.

        Hakaretleri eden kişi de sert ve hatta belki de aşırı bir tepki ile tutuklandı.

        Belki de durumu sadece bir hakaret değil "Kadına yönelik şiddet kapsamında" ele alarak tutuklamayı normal karşılayabiliriz de.

        Ama benzer bir hakaret HDP'li bir kadın milletvekiline de yapılınca benzer bir tepki ve benzer bir tavrı göstermek koşulu ile.

        Sağlık Bakanlığı il il corona tablosunu açıkladığı zaman "Düşük riskli iller" mavi ile gösterilmişti ve hemen hemen tamamı HDP'nin güçlü olduğu ve seçimi kazandığı illerdi.

        Tek istisna Uşak'tı.

        HDP Milletvekili Pervin Buldan da gayet esprili bir yaklaşımla "Adıyaman'ı kaybettik ama Uşak'ı aldık" diye bir sosyal medya paylaşımı yaptı.

        Rezilin rezili diyebileceğim bir tip, Buldan'ın bu tweet'ine öyle bir yanıt verdi ki, akıl alır gibi değil.

        Bulsan yüzüne tükürürsün, öyle.

        Şimdi merakla bekliyorum.

        Yargımız ne yapacak diye.

        Bu rezalete göz mu yumulacak, yoksa Özlem Zengin'e edilen hakarette gösterilen haklı duyarlılık burada da gösterilecek mi?

        Eğer gösterilmezse, İnsan Hakları Eylem Planı ilk günden çöpe atılmış olacak.

        Dijital aşı platformu ve Sinovac

        Dijital aşı platformu ve Sinovac
        0:00 / 0:00

        Corona önlemlerinin gevşetildiğinin ertesi günü vaka sayıları yüzde 30 artış gösterdiyse eğer buna ya şanssızlık demek gerekir ya da öngörüsüzlük.

        Siz karar verin.

        Ancak tüm tıp dünyası bu gelişi görüyordu.

        Sürpriz değil.

        Hasta sayılarındaki bu artışın ölüm sayılarına yansıması ise sadece bir zaman meselesi.

        Bunun ortalama 3 haftalık bir gecikme ile yansıdığını biliyoruz.

        Yakında vefatlar da aynı oranda artacaktır muhtemelen.

        Aşılama ise bütün Avrupa’da olduğu gibi bizde de sendeleye sendeleye ilerliyor.

        Arz sıkıntısına dayanan bir sorun var.

        Yine de kötüyüz diyemeyiz.

        Aşı bulununca bizim köklü aşılama sisteminin iyi çalıştığını görüyoruz en azından.

        Bu arada Avrupa’da “dijital aşı karnesi” çalışmaları sürüyor.

        Seyahatlerde bir tür pasaport eki gibi geçerli olacak.

        Niyet bunu turizm sezonuna yetiştirmek. Bu dijital altyapıya dahil olmayan ülkeleri karantina kapsamına almak gibi bir düşünce var.

        Avrupa’da da aşılama çok yavaş gittiği ve oranlar çok düşük olduğu için şimdilik bu çalışmayı ciddiye almıyor olabiliriz ama eğer bu hayata geçerse Türkiye turizmi açısından ciddi bir sorun olabilir.

        Bu sorunu aşmanın tek yolu ise şu anda hiçbir yerde onay almamış olan Çin aşısının FDA’den değilse bile Avrupa İlaç Ajansı EMA’dan onay almasını sağlamak.

        Ancak henüz Türkiye’deki 3. Faz sonuçları bile yayınlanmamış olan bir aşı ile bunu nasıl yapacağız bilmem mümkün değil.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Adamına göre olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar