Gelirinin azlığından şikayet eden, emekli bir kadının içki içerken çekilmiş zamanı belirsiz fotoğrafı üzerinden yaratılan tartışmalardan, yapılan eleştirilerden ve kopan kıyametten anladığım şudur.
Emekli iseniz, zar zor geçiniyorsanız, alt gelir gruplarına mensupsanız ve halinizden şikayetçi iseniz...
Eğlenme, arkadaşlarla iki kadeh parlatma, gülme, neşeli olma hakkınız yoktur.
Asık suratlı olmanız, mutsuz görünmeniz, tek bir kadeh dahi içki içmemeniz, içememeniz, sefalet içinde kıvranmanız, önünüzde kuru ekmekten başka hiçbir şey olmaması gerekmektedir.
Et yemek, içki içmek, yaşanabilir bir evde oturmak, gülümsemek ancak ve ancak iktidardan memnun olanlara ve ortalıkta hiçbir sorun olmadığını söyleyenlere mahsustur.
Hatta viskinin iyisini içmek için iktidar yalakası olmak gerekmektedir.
Belki de gerçekten böyle zannettikleri için yalakalık yapmaktadırlar.
Aslında 2. Mahmut döneminde, pek çok şey gibi tıpta da modernleşmenin başladığı dönemde, 1827’de açılan modern anlamdaki ilk tıp okullarının, Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire’nin açılış günü.
Tıp Bayramı’na dönüşmesi ise hemen hemen 100 yıl sonra.
1919’da Hikmet Boran önderliğindeki Tıbbiye öğrencileri İstanbul’un ilk işgalini protesto amacıyla başlattıkları protesto hareketi için bugünü seçtiler.
14 Mart 1919’u.
Kentteki doktorların da desteğiyle protesto hareketi hayli ses getirince İngilizler kudurdu.
Kurtuluş Savaşı’na doğru giden yolda doktorlarımızın seslerini gür biçimde çıkardığı ilk gündü 14 Mart.
İngilizler bir yıl sonra İstanbul’un idaresine de el koymak için neredeyse bu hareketin yıl dönümünü seçtiler.
Bu tarih asla unutulmadı ve 1930’ların sonundan beri Tıp Bayramı olarak kutlanıyor.
Eskiden daha şık, daha nezih biçimde kutlanır, balolar, davetler tertiplenir, smokinler, gece elbiseleri ile Tıp Bayramı kutlamalarına gidilirmiş.
Annemin, babamım tıp balolarında çekilmiş fotoğrafları, güzel Türkiye’den anılar olarak hala durur.
Bu vesile ile tüm doktorlarımızın Tıp Bayramı’nı minnetle kutlarım.
Türkiye’de siyaset siyasetçilere özgüdür diye düşünenler yıllardır hep aynı tavrı sergiledi:
- Yargı mensupları siyasi mesaj verdi. Yargı mensuplarına “Cübbenizi çıkarın öyle gelin” dendi.
- Üniversite öğretim üyeleri kendilerini ilgilendiren konularda siyasete akıl verdi. Öğretim üyelerine “Cübbenizi çıkarın öyle gelin” dendi.
- Doktorlar siyasetten talepte bulundu. Doktorlara “Önlüğünüzü, cübbenizi çıkarın öyle gelin” dendi.
Şimdi “Atanmış” Ayasofya İmamı sürekli olarak siyasi mesajlar veriyor, Anayasa’dan kadın haklarına, oradan uluslararası sözleşmelere uzanan konularda fikir beyan edip, siyasi taleplerde bulunuyor.
Nedense herkese “Cübbenizi çıkarın öyle gelin” diyenlerden gık çıkmıyor.
Kimse bu Boynukalın Bey’e “Kardeş, çok meraklı isen işte Meclis. Gel oraya ne diyeceksen de” demiyor.
Galiba sorun cübbe ile siyaset yapmakta değil, cübbeyi giyenin kim olduğu ile ilgili.
Ya da belki de Boynukalın’ı şimdiye kadar hiç cübbeli görmedik.
Böyle bir eleştiri gelmesin diye cübbesiz dolaşıyor.
Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.