Hep diyorum ya, ne siyaset erbabının ne de siyaset erbabının çevresinde kümelenmiş grubun birbirinden zerre farkı yok.
Siyasetçileri köpek balığına benzetirsek, çevrelerinde onlarla birlikte yüzen ve onların artıklarından beslenen ve Fransızların genel olarak “poisson pilot” dediği ve en bilinen türü vantuz balığı olan bir balık türü vardır.
Bunlar köpek balığının altına yapışır, onun gücüyle seyahat eder, onun yakalayıp parçaladığı balıklardan etrafa saçılanlarla beslenir, “tufeyli” yani asalak bir yaşam sürerler.
İster sağ olsun, ister sol, ister merkez olsun, ister aşırı uç sistem aynıdır.
Siyasetçiler ve yancılar.
Parti adının hiç önemi yoktur.
Hepsi üç aşağı beş yukarı aynıdır.
CHP ve CHP’ye yakın duran muhalif yazarlar uzunca bir zamandır, haklı olarak AK Parti’yi eleştirip duruyorlardı.
Yancılarını sürekli besliyor diye.
Tek değil ama bilinen bir örnek olarak hatırlatayım, mesela Hasan Kaçan sürekli olarak AK Partili belediyeler aracılığı ile gösteri yapıyor, ders, kurs açıyor, partili belediyelere yüklü miktarda fatura kesiyordu.
CHP’liler de Hasan Kaçan ve benzerlerini haklı olarak eleştiriyorlar, halka ait kaynaklarla yandaş beslenmesine karşı çıkıyorlardı.
Bunun dışında bir de yarı siyasetçi beslemeler oluyordu.
Bunlar belediye başkanı ya da yerel siyasetçi iken AK Partili bir ismin yanına yanaşıyor. Onun yükselişi ile birlikte yükselişe geçiyor, sonunda hiçbir birikimleri olmayan konularda dahi danışman, genel müdür, müsteşar oluyor, arpalık tabir edilen yönetim kurullarına giriyor hatta zaman zaman kayyum bile oluyorlardı.
Bu durum da muhalefet tarafından haklı olarak eleştiri konusu yapılıyordu.
Ama bugün bir kez daha gördük ki, bu eleştirilerin nedeni ilkesel değil.
Mesele işin yanlışlığından çok karşı taraf tarafından yapılıyor olması.
"Ben yapamıyorum sen niye yapıyorsun” eleştirisi.
Çünkü buldukları ilk fırsatta aynısını parti ayrımı olmaksızın hepsi yapıyor.
İşte ortaya çıkan İzmir Büyükşehir Belediyesi ile muhalif gazeteci Enver Aysever ilişkisi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, bilmem ne kursu için ihaleye çıkıyor.
Kimin alacağı belirsiz bir ihale.
Ama tek şartı var.
Kim alırsa alsın, işi Enver Aysever’e yaptıracak.
Tam bir rezalet.
Enver Aysever ise açıklama yapıyor, “Ben ihaleye falan girmedim” diye.
İhaleye girse daha iyi, en azından iyi kötü bir yarışma olacak.
Burada o da yok.
Kim kazanırsa kazansın Aysever kazanacak.
Şimdi söyleyin bana, bunun Hasan Kaçan’ın yıllardır yaptığından ne farkı var, parti adı farkından başka.
Ha AK Parti, ha CHP, ha Hasan, ha Enver.
Al birini, vur öbürüne.
Sadece bu mu?
Örnek çok.
AK Partili vakıftan, okuldan, Kartal İmam Hatip’ten gelen arkadaşını zirveye taşıyor, CHP’li ilçe belediyesinde yanına aldığını büyükşehir belediyesinde bilmem kaç şirketin yönetim kuruluna atıyor.
Arpalığın adı değişiyor, sahibi değişiyor ama senin benim vergilerimden gelen arpayı birileri haksızca yiyor bu değişmiyor.
Kafa aynı kafa. Avantacılık aynı avantacılık. Liyakatsizlik aynı liyakatsizlik.
Arada varsa varsa fiyat farkı var.
AK Partililer büyük götürüyor. CHP’liler ise hala eski Türkiye fiyatları üzerinden.
Ve dün Hasan Kaçan’a sessiz kalanlar, bugün Enver Aysever’e kükrüyor, Hasan Kaçan’ı eleştirenler ise Enver Aysever’e ses çıkarmıyor.
Sonra da seçmene kızıyorlar.