Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu ülke için her gün daha fazla üzülüyorum.

        Her gün içim daha fazla yanıyor.

        Sağda solda konuşulanları duydukça üzüntüm daha da artıyor.

        Daha net söyleyeyim.

        Canım yanıyor, canım. Hem de çok yanıyor.

        Bir mafya abisi çıkmış haftalardır yayın yolu ile memlekete hiza veriyor.

        Haftalardır gündemi belirliyor, ekranlardan Türk siyasetine ayar veriyor.

        Akılalmaz iddialar ortaya atıyor.

        Siyasetin en önemli figürlerini suçluyor, vukuunun değil, şüyuunun bile bir ülkeyi darmadağın edeceği suçlamalar bunlar.

        Vahim.

        Daha vahimi halkın önemli bir bölümü bunların gerçek olabileceğini düşünüyor.

        Siyasetçilerin “yalanlayan” açıklamalarını değil, mafyanın “suçlamalarını” daha inandırıcı buluyor.

        “Cami hocasının dediğine mi inanacaksın, bu işler pis iş, pis işleri kim bilir, pislikler bilir" diyerek kendisini pislik olarak tanımlayan kişi, siyasetçiden daha fazla güven veriyor.

        Olacak iş mi!

        Oluyor.

        Sağda, solda, yolda, büfede, manavda, kasapta “Helal olsun adama” dediklerini duyuyorum.

        Canım acıyor.

        Koskoca bir ülkenin düştüğü durum bu.

        Sanki bir temiz eller operasyonu yürütülüyor ve operasyonun başında bir mafya abisi var.

        Kendi tabiri ile “dönüş bileti” yanan Peker, kendisine “yeni bir dönüş bileti” ayarlamaya çalışıyor, millet bu bilet pazarlığını izleyip, yeni bir kahraman ortaya çıktı zannediyor.(Siz bir de yeni dönüş biletinden de umudu kestiği anı tasuvvur edin.)

        Bugün suçladıkları ile 30 yıldır kol kola olduğunu, bugün derin dediklerinin 30 yıldır kullandığı bir “eleman” olduğunu kimse hatırlamıyor ve hatırlamak istemiyor.

        Siyasi cinayetlerin, faili meçhullerin parçası olduğu yolundaki itirafları, “zaman aşımına sığınarak” kendisini ele veriyor olması bile, izleyicilerinde negatif bir etki uyandırmıyor.

        Süper lüks bir hayat süren, özel uçaklarla gezen bir Robin Hood imajına inanmayı tercih ediyor herkes.

        Ben de 30 yıldır mücadele ettiğim ve muhtemelen etmeye devam edeceğim Sedat Peker’i ilgi ile izliyorum.

        Ve ne yalan söyleyeyim, bana bile biraz sempatik gelmeye başladığını utanarak itiraf ediyorum kendime.

        Gerçekten çok ama çok üzülüyorum.

        Bu ülkenin bu hale düşürülmesinden, çocuklarımızın bu hale düşürülmüş bir ülkede yaşayacak zorunda kalmasından çok dertliyim.

        Ama aslında bambaşka ve çok daha büyük bir derdim var.

        Dikkatli okurlar hatırlayacaktır belki, birkaç ay önce bir yazımı “Hala Türkiye diye bir ülke var ise” diye bitirmiştim ve sadece dikkatli gözler bu minik detayı önemsemişti.

        Türkiye giderek hukukun olmadığı, adaletin kalmadığı, herkesin bir köşesine, kiminin tam tepesine çöktüğü bir ülke haline geliyor.

        Bunun uzun vadedeki sonucu “kırılgan devlet” veya daha da kötüsü Max Weber”in “failed state” dediği, bizim Türkçeye daha kibar bir şekilde “başarısız devlet” diye çevirdiğimiz şeye dönüşmektir.

        Şu anda bu durumun önündeki tek engel Türk halkının binlerce yıllık ortak aklı ve geleneğidir.

        Ama o bile artık çok zayıflamıştır.

        Müjdemizi isteriz

        Müjdemizi isteriz
        0:00 / 0:00

        19 Mayıs günü bir “müjde” verilmişti yanlış hatırlamıyorsam.

        Gerçi son zamanlarda o kadar çok müjde verildi ki, hangisi diye soracaksınız muhtemelen.

        Yok, Karadeniz’de bulunan doğalgaz yataklarından, AB’ye vizesiz geliş gidişten, Güneydoğu’da bulunan petrolden söz etmiyorum.

        Bu müjde çok önemli bir FETÖ üyesinin yakalandığı ile ilgili olandı.

        Çok üst düzey bir FETÖ’cünün yakalandığı, devletin elinde olduğu, sorgusunun sürdüğü, birkaç güne kadar bu kişi ile ilgili açıklama yapılacağı söylenmişti.

        Müjde buydu.

        Aradan 5 gün geçti.

        Bir açıklama yok.

        Bu “çok önemli” FETÖ mensubunun kim olduğunu bilmiyoruz.

        Anladığım kadarı ile kimse de merak etmiyor.

        İktidar kanadında uçan kuştan haber alan, iktidara çok yakın medya mensuplarımız da merak etmiyor olmalı ki kimse ne araştırıp söylüyor ne de soruyor.

        Ne zaman açıklayacaksınız bu müjdenin içeriğini, Karadeniz’den çıkardığımız doğalgazın kıyıya bağlandığı törende mi!

        Geç olsun güç olmasın mı

        Geç olsun güç olmasın mı
        0:00 / 0:00

        Her ne kadar müjdenin açıklanmasını istesem de gördüğüm kadarı ile Türkiye’de artık haberler uygun görülen zamanda ve genelde geç açıklanıyor.

        Mesela dün Mehmet Ağar’ın da aralarında bulunduğu 19 sanıklı faili meçhul cinayetlerle ilgili “JİTEM” davasında kararın bozulduğu açıklandı.

        Z, Y, V gibi kuşaklar pek bilmez ama bir aralar Türkiye’nin JİTEM diye bir belası vardı.

        Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Teşkilatı diye.

        Var olup olmadığı bile net olmayan, sürekli inkar edilen “flu legal” bu teşkilat özellikle terörle mücadele adı altında işlenen pek çok faili meçhul cinayetin faili ve PKK’ya karşı kullanılmak üzerine oluşturulduğu iddia edilen Hizbullah’ın kurucusu olarak suçlanırdı.

        Sizi bilgiye boğmadan işin özü buydu diyeyim ve kararın bozulduğu davanın bu konu ile ilgili olduğunu söyleyeyim.

        Kararın bozulduğu dün açıklanınca şaşırdım.

        “Pazar pazar ne bozması” diye.

        Biraz inceleyince gördüm ki, aslında karar neredeyse 2 ay önce bozulmuş.

        5 Nisan’da, niyeyse dün açıklanmış.

        Pazar Pazar.

        Tam da Mehmet Ağar prostat ameliyatı nedeniyle nekahette iken!

        AB ve Sinovac

        AB ve Sinovac
        0:00 / 0:00

        Sedat Peker, memlekete corona salgınını, vaka sayılarını bile unutturdu.

        Varsa yoksa Peker’in ifşaatları ve suçlamaları.

        Oysa salgın tam gaz hüküm sürüyor.

        Tek olumlu gelişme Biontech ile yapılan 90 milyon dozluk ek anlaşma.

        Almanlar Çinliler gibi olmadığı için bu aşılar gelecek denilen tarihte kesin gelir, kimsenin kuşkusu olmasın.

        Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya da geç de olsa bu anlaşmayı tamamladığı için teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

        Bu arada seyahat kısıtlamaları da aşılara bağlı olarak giderek yumuşayacak gibi duruyor.

        Ancak ülkeler arası seyahatlerde aşı belgesi isteneceği artık netleşmeye başladı.

        Ancak bu aşının uluslararası onay almış olması da gerekecek.

        Ve kötü haber bizim uyguladığımız Sinovac aşısının hala uluslararası geçerliliği yok.

        Evet, bizim gibi birkaç ülke daha bu aşıyı kullanıyor ama ne yazık ki, piyasaya çıkmasının üzerinden neredeyse 9 ay gibi bir süre geçmesine ve pek çok ülkede faz 3 çalışması sonuçlanmış ve faz 4 aşamasında olmasına ve Dünya Sağlık Örgütü’nden geç de olsa Mayıs ayının ilk haftasında “acil kullanım” onayı almış olmasına rağmen AB ülkeleri halen Sinovac aşısının AB’ye girişte “kabul edilen aşılar” arasında olmasına onay vermedi.

        Üstelik de bu aşıyı kullanan Doğu Avrupalı üyelerine rağmen.

        Bu durum Türkiye için ciddi bir sıkıntı olabilir.

        Ya bırak ya sus

        Ya bırak ya sus
        0:00 / 0:00

        Galatasaray Başkanlık koltuğunun işgalcisi Mustafa Cengiz hakkında yazdıklarımdan sonra bazıları “Adam hasta, ayıp ediyorsun” diyor.

        Söyledim, bir kez daha söyleyeyim.

        Hasta olan, gerçekten hasta olan, ileri derecede hasta olan görevi bırakır.

        Rahmetli Özhan Canaydın da aynı hastalıktan mustaripti, üstelik de beyninde bir şey yoktu ve aklı son derece başındaydı ama bıraktı.

        Cengiz’den bin kat daha Galatasaraylı idi.

        Zaten bu yüzden bıraktı.

        Cengiz de bıraksın o zaman.

        Tüzük açık. Seçime 2. Başkan riyasetinde gider kulüp.

        Hadi bırakmıyor diyelim, hadi oğlu babasının yerine kulübü yönetmeye devam etmek istiyor diyelim.

        O zaman en azından sussun.

        Kendisi utanmıyor belli ama ağzındaki çirkin kelimelerle Galatasaraylıları daha fazla utandırmasın.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bozanın tamir edemeyeceğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar