Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün akşam Süleyman Soylu, hakkında her pazar daha da ileri giden iddialara yanıt vermek üzere Habertürk’te idi.

        Normalde Teke Tek’in olacağı gün ve saatlerde ekranda olmak isteyince ben de yayın saatimi Kübra Par’a vermekte tereddüt etmedim.

        Hatta kendisine yapılan “O gün o saatte Altaylı’nın programı var, isterseniz Çarşamba olsun program” önerisine “Çarşamba çok geç” yanıtını verince “Herhalde çok önemli şeyler söyleyecek” diye düşündüm.

        Programın ardından programa katılan gazeteciler eleştirildi.

        Normaldir ama doğru değildir.

        Programı milyonlar izler, herkesin kendince farklı bir sorusu vardır.

        Bu sorulardan bazıları 2-3 saatlik süreye ya sığmaz bazen de akla gelmez.

        Hemen “Bak sormadı” diye tezvirat başlar.

        Sorsan bile izleyici beklediği yanıtı alamayınca soru soranı suçlamayı sever.

        İster ki, beklediği yanıtı da gazeteci versin.

        Hele hele bir kriminalin iddialarını sormak iyiden iyiye güçtür çünkü bir yandan da dönüş biletini hazırlamasına destek oluyormuş gibi bir görüntü ortaya koymak da vardır.

        Sonuç olarak dün gece izlediğim program benim açımdan tatminkar olmamakla beraber, soru soran gazetecilerle ilgili olumsuz konuşamam.

        En azından ilk bölüm dışında.

        Çünkü ilk 50 dakikada İsmail Saymaz’ın doğru düzgün yanıtlanmayan “Yahu bu adam AK Parti adına mitingler yapıyordu il il dolaşıp ve AK Parti bu adamı bağrına basıyordu” demesi dışında pek bir soru sorulmadan Soylu’nun tek adam şovu ile geçti.

        REKLAM

        Bir de Veyis Ateş’in “Kendinizi yalnız hissediyor musunuz?” sorusu vardı önemli denilebilecek. Çünkü bir anlamda “Parti ve Cumhurbaşkanı sizi dışlamış görünüyor" demekti bu soru.

        İlk bölümün adı “Soylu’ya göre yakın siyasi tarih" olabilirdi ancak.

        Tabii bir de Davutoğlu üzerinden Cumhur İttifakı'na verdiği mesaj vardı.

        İkinci bölümde ise özellikle Merdan ve İsmail tüm iddiaları sormaya çalıştılar.

        Yanıt alamadılar o ayrı. Ya da tatminkar yanıt alamadılar.

        Ama bu gazetecilerin suçu değildi.

        Sonuçta işkence yaparak zorla yanıt alacak halleri yoktu.

        Sordular, söylenmedi.

        Hatta bazı şeyleri birkaç kez tekrarladılar.

        Soylu karşısında 4 kişi olmasını da avantaj haline getirdi ve soruları kendince eledi.

        Sonuçta ben Soylu’nun niye bir programa çıkmak istediğini anladım.

        Hedef kitlesine seslenmek istiyordu ama hedef kitle ne biz gazetecilerdik ne de siz izleyiciler.

        Bu program izleyicilerin beklentisini karşılamak için değil, Soylu’nun ittifak içi mesajlarını verebilmesi için istenmişti besbelli.

        Boşu boşuna milyonların izlemesine gerek yoktu.

        AK Parti ve MHP genel merkezlerinde izlense yeterdi.

        İp ve ucu

        İp ve ucu
        0:00 / 0:00

        Herkes tarafından en çok sorulan sorulardan biri şu.

        “Tüm bu olan bitenlerden sonra AK Parti’de bazılarının ipi çekilir mi?”

        Net yanıt vereyim.

        "Bugün AK Parti’de değil bazılarının ipi, ayakkabının ipi dahi çekilemez.”

        Parti öylesine hassas, öylesine ince dengeler üzerinde duruyor ki, en küçük bir ip çekme, çok büyük bir gürültüye ve yıkıma neden olabilir.

        Bir kabine değişikliğini bile kuyumcu terazisi ile hesaplayarak yapmak zorunda kalan ve onu bile tek seferde yapamayacak kadar dengelere duyarlı hale gelmiş bir partiden ip çekmesini beklemek aşırı bir beklenti olur.

        Parti içi dengelerin yanı sıra bir de ortaklık dengeleri hesaba katıldığında iş iyiden iyiye zorlaşır.

        Süleyman Soylu, Davutoğlu dönemini boş yere örnek vermemiştir herhalde.

        “AK Parti az kalsın HDP ve CHP ile ortaklık kuracaktı” sözü gereksiz yere söylenmiş bir söz değildir.

        İpin ucunu çok hassas bir yere bağlamıştır.

        Kaftancıoğlu'na yoksa kime var!

        Kaftancıoğlu'na yoksa kime var!
        0:00 / 0:00

        Peker’in iddiaları ile ilgili bir şey öğrenemedik ama bazı şeyleri öğrendik.

        Mesela CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na yönelik bir tehdit olmadığını, bu yüzden de korunmasına gerek olmadığını duyduk.

        Açık söyleyeyim kulaklarıma inanamadım.

        Eğer Canan Kaftancıoğlu’nun devlet tarafından korunmaya ihtiyacı yok ise Türkiye’de kimsenin korunmaya ihtiyacı yoktur.

        Çok açık söyleyeyim bana göre İstanbul’da Canan Kaftancıoğlu’ndan daha fazla tehdit altında tek bir politikacı bile yoktur.

        Ama yine de çok açık bir teklifim var.

        Emniyet Genel Müdürlüğü, yargı mensupları hariç kimlere koruma verildiğini açıklasın.

        Hatta güvenlik güçleri dışında hangi sivil vatandaşların otomobillerine çakar takılmasına izin verildiğini ve bu izni kimlerin kullandığını da.

        Var mısınız!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Öküz altında buzağı arayanlar buzağı bulamadığı zaman.

        Hatırlatma notu

        Hatırlatma notu
        0:00 / 0:00

        Süleyman Soylu, Hrant Dink suikastında, Erhan Tuncel’e dikkat çekerek başladı programa.

        Gençler belki hatırlamaz.

        Erhan Tuncel’i hatırlatalım.

        Dink cinayeti öncesi, Trabzon’da “milliyetçi gençler” görüntüsü altında bir nüve oluşturulmuştu. Suikast bu nüvenin eseriydi.

        Bu nüvenin başında da gençlerin “Erhan Abi” dediği birisi vardı.

        Erhan Abi gençleri topluyor, örgütlüyor, hedef gösteriyordu.

        Büyük olasılıkla Dink cinayetinin de azmettiricisi idi.

        Bunlar üç aşağı beş yukarı biliniyordu ama bilinmeyen bir şey vardı.

        Büyük abi Erhan Tuncel’i kim yönlendiriyordu?

        Ve cinayetten kısa bir süre sonra ben, o sırada henüz el koyulmamış ve benim yönettiğim Sabah gazetesindeki köşemde “Büyük abi Erhan Tuncel’in Trabzon emniyeti tarafından kullanılan bir istihbarat elemanı olduğunu" yazdım.

        Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek tarafından görevlendirilmiş bir elemandı Erhan Tuncel.

        Peki ne oldu?

        Ramazan Akyürek terfi ettirildi ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına getirildi.

        Sonrası!

        Sonrasını biliyorsunuz.

        “Kandırıldık, rabbim bizi affetsin”

        Diğer Yazılar