Elmalı rezaleti ile ilgili epey bir bilgi kirliliği var.
Önce olayı bir netleştirelim.
İki küçücük çocuğa anne ve üvey baba tarafından uygulanan taciz ve tecavüz vakası yeni değil.
Olay, çocukların öz babalarının Mayıs 2020’de Edremit Savcılığı'na yaptığı şikayet ile soruşturulmaya başlanıyor.
Soruşturma sonucunda 2 ay sonra Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılıyor.
16 Ekim 2020 tarihinde sanık anne ve üvey baba tutuklanıyor.
Yaklaşık 2,5 aylık tutukluluktan sonra Ocak 2021’de sanıklar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor.
Elmalı Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bir üst mahkeme olan Antalya 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığı itiraz reddediliyor.
Son duruşma Mayıs ayında yapılmış.
Bir dahaki duruşma tarihi ise Eylül 17.
Rezaletin kronolojisi bu.
Çok açık ki, ortada büyük bir ayıp, büyük bir rezalet, büyük bir aymazlık, büyük bir utanmazlık var.
Ve Türkiye ne yazık ki, bu gibi suçları örtbas etme konusunda uzmanlaşmış kadrolara sahip.
Uzun süreli okurlarımız hatırlayacaktır.
Bundan 10 yıl kadar önce bir N.Ç. davası vardı.
13 yaşındaki bir kız çocuğuna bir ilçenin neredeyse aralarında kamu görevlilerinin ve hatta emniyet görevlilerinin de bulunduğu tüm “ileri gelenleri” tecavüz etmiş, yargılanmış ve iyi halden cezalarında indirime gidilmişti.
Üstelik de isimleri saklanmıştı.
Ben de tüm bu alçakların isimlerini bulup teker teker afişe etmiştim.
Bundan dolayı yargılandım ama şeref duydum.
Çok değil birkaç yıl önce Ensar Vakfı’nın bir yurdunda olanları da unutmamışsınızdır umarım.
Vakfın kontrolündeki Karaman Anadolu İmam Hatip Mezunlar Derneği’ne ait yurtlarda kalan 9-10 yaşlarındaki 45 çocuğa 54 yaşındaki öğretmen Muharrem Büyüktürk tarafından defalarca tecavüz edildiği ortaya çıkmıştı.
Konunun araştırılması için TBMM’de verilen önergenin reddedilmesi ise Meclis’te kutlanmıştı.
Anlayacağınız olay çok.
Öfkelenmekle bitecek gibi değil.
Bu kez yine kızgınız.
Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi’ne de, savcılığın itirazını reddeden Antalya 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne de.
Hatta bu hakimlerin kimler olduğunun açıklanmasını, toplumun bu kişileri tanımasını da istiyoruz.
İstiyoruz da, bilsek ne olacak.
Mesele kişiler değil ki, mesele anlayış. Ha Ali vermiş kararı ha Veli.
Çocuklara tecavüz edilmesinin örtbas edilmesi TBMM'de kutlandıktan sonra söylenecek söz kalır mı!
Üstelik baksanıza, Ali Edizer isimli sarıklı cübbeli GATA doktoru ve benzerleri nedense bu kararı savunuyorlar.
Hukuki buluyorlar.
Ve bunlar sözde muhafazakar.
Bu ve bunun gibi kararları ahlaki bulmayan bizim gibiler ise bağırıp duruyoruz.
Bir etkisi oluyor mu!
Hiç zannetmiyorum.
Çoluk çocuğa tacizin, tecavüzün normalleştirildiği ve bu suçların cezasız kalmasının hukuki bulunduğu bir anlayışa doğru ilerliyoruz.
Bir ortaçağ anlayışına.
İlerde tarih kitapları bugünleri anlatırken muhtemelen şöyle yazacaktır:
“Barışçı eylem yapan üniversite öğrencilerinin tutuklu, çocuklara ve hatta öz evlatlarına tecavüz edenlerin ise tutuksuz yargılandığı bir dönemdi. Üstelik de o dönemde adında Adalet olan bir parti iktidardı ve o partiyi destekleyenler kendilerini muhafazakar zannediyordu.”
Ve çakma muhafazakarlara bir sözüm var.
“Çocuklarını muhafaza edemeyen bir toplumun herhangi bir şeyi muhafaza etme ihtimali yoktur.”