Türkiye sınırlarından içeri girmek isteyenler arasında sadece vatandaşlarına güçlük çıkaran tek ülkenin Türkiye olduğunu söylesem ne dersiniz?
Bu ülkenin bir vatandaşı olarak yurt dışından elinizde pasaportunuzla Türkiye’ye gelin.
İster karadan, ister denizden, ister havadan fark etmez.
Sınır kapısına geldiğinizde bir polise pasaportunuzu uzatırsınız, pasaporta bakar, uzun uzun sayfalarını karıştırır, önündeki bilgisayara adınızı ve vatandaşlık numaranızı yazar, hakkınızda bir arama, bir tutuklama emri olup olmadığına, aranıp aranmadığınıza, asker kaçağı olup olmadığınıza bakar. (Eskiden vergi borcunuza da bakarlardı ama artık o kalktı.)
Sonra yüzünüzü bir süzer. Pasaporttaki fotoğrafla karşılaştırır.
Bir daha size ve pasaporta uzun uzun bakar.
Bu arada siz gergin bir biçimde bekler, görevlinin yüzüne bakarsınız.
Sonra eline mührü alır, sert bir biçimde pasaportun sayfasına basar ve pasaportu size uzatır.
Pasaportunuzu alır ve ülkenize girersiniz.
Tabii tüm bunlar Türk vatandaşları için geçerlidir.
Yok eğer Irak, Suriye, İran sınırlarından gelen Afganlı, Iraklı, Suriyeli, Afrika’nın herhangi bir ülkesi vatandaşı iseniz tüm bunların hiçbirini yaşamazsınız.
Sınırdan elinizi kolunuzu sallayarak girersiniz.
Türkiye’nin dört bir yanına dağılabilirsiniz, İstanbul’a kadar gelirsiniz, gittiğiniz yerde yurttaşlarınızı bulup onlarla bir getto kurabilirsiniz, orada Türkiye’nin değil yasalarınıza, kendi örfünüze göre yaşayabilirsiniz.
Bırakın rahatça ülkeye girmeyi girdikten sonra da kimse size soru sormaz.
Vergi ödemezsiniz, hesap vermezsiniz, hatta suça bulaşsanız bile size pek ses çıkaran olmaz.
Durum tam da budur.
Şimdi yine Afganistan’dan bir mülteci akını başlamış Türkiye’ye.
Her gün yüzlercesi, belki binlercesi İran üzerinden gelip Van’dan içeri giriyor.
Hadi Suriye, Irak komşumuz.
Afganistan dediğin Kabil’den gelseler 3 bin kilometre.
Şaka değil. İstanbul’dan Van’a olan mesafenin iki katı neredeyse.
Hadi sınıra yakın yerden gelsinler, Herat’tan geliyorlar desek 2 bin 100 kilometre.
Hadi diyelim ki, ülkelerindeki Taliban’dan kaçıyorlar.
Ulan arada koskoca İran var.
Hiçbiri İran’da kalmıyor.
Transit Türkiye.
Ülkende canın tehlikedeyse koşup, komşuna sığınırsın değil mi!
Ne işin var bu sıcakta 2000 kilometre daha yol tepiyorsun.
Çünkü İran enayi değil.
Tutar mı ülkesinde onca insanı.
Basar mı bağrına “Din kardeşim” diye.
Çünkü İran Devleti, “Geçeceksen gel” diyor alıyor sınırdan içeri, atıyor Türkiye’nin başına.
Biliyor ki, Türkiye’ye atom bombası atsa uzun vadede bu kadar zarar veremez.
Ha babam yolluyor herkesi.
7 milyon civarında mültecimiz vardı 8’e doğru gideriz inşallah.
Göç İdaresi Başkanı da televizyona çıkıp bu rezaleti “Ama gelenler kaliteli Afgan” diyerek savunmak zorunda kalıyor.
Suç onda değil ki, ne yapsın adamcağız.
Şimdi ben bunları söyledim diye faşist olacağım, bunu savunanlar ise vicdanlı.
Şuursuzca mülteci kabul etmeyen yüzlerce ülke vicdansız.
İyi de madem bu kadar vicdanınız var biraz da kendi vatandaşınıza karşı vicdanlı olun be kardeşim.
3 kuruşa çalışan Afgan’a, Suriyeli’ye işini kaptırdığı için aç kalan, çöpten beslenen kendi vatandaşınıza karşı.
Hakkını aramak isteyen öğrencinize, öğretim üyenize karşı vicdanlı olun.
Ele vicdanlı olduğunuz kadar eve vicdanlı olun.
NOT: Bu arada bayram tatili için ülkelerine giden Suriyeli mültecilerden bir ricam var.
Gelirken Şam’daki Semiramis’den tatlı getirin.
Fatih’te satarsınız.
Ben de gelir alırım.