Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ankara’nın Altındağ ilçesi dünden beri karışık.

        Beni okuyan, beni dinleyecek bir yer olsa “Aman yapmayın” diyeceğim ama muhtemelen Altındağ ahalisi içinde adımı bilen bile pek yoktur bırak beni okuyup, dinlemeyi.

        Altındağ’da Suriyeli bir grubun, tartıştıkları 18 yaşındaki bir genci öldürmesi üzerine dün olaylar çıktı.

        Gece Suriyelilerin evlerine saldırıldı.

        Suriyeliler bazı mahallelerini terk edip kaçmak zorunda kaldılar.

        Dediğim gibi Altındağlılara seslenme gücüm olsa “Aman durun. Bu sizin sorununuz değil. Bu devletin sorunu. Siz sokakta çözemezsiniz ama iktidarı bu sorunu çözmeye zorlayabilirsiniz. İhkak-ı hak peşinde koşmayın. Devletin hakkınızı aramasını sağlayın” derdim.

        Ama o semtte beni tanımazlar.

        Türkiye’de bizim çok uzun zamandır dikkat çektiğimiz bu soruna kayıtsız kalan iktidarın belki Altındağ sayesinde bu konunun önemine artık “uyanması” sağlanır diye umut ediyorum.

        Çünkü Altındağ herhangi bir yer değil.

        “Yalılarınızda viski yudumlarken Suriye karşıtlığı yapamazsınız” denilecek, “Nişantaşı’nda rahatınız mı kaçtı da faşistlik yapıyorsunuz” diye dalga geçilip iktidar tarafından ötekileştirilecek bir yer değil.

        Altındağ demek aslında AKP demek.

        Altındağ AK Parti’nin kalesi.

        Müstahkem mevkii.

        2011 seçimlerinde AK Parti Altındağ’da yüzde 63 oy almış.

        2015 seçimlerinde yüzde 63,15.

        2018 seçimlerinde AK Parti’nin aynı ilçedeki oyu yüzde 66.

        2019 yerel seçimlerinde ise yüzde 64,43.

        Ve Ankara’yı bilenler bilir, Altındağ askerine polisine karşı çıkacak bir yer de değildir.

        Devletçidir, iktidarcıdır.

        Darbe girişimi gecesinde, darbecilere en sıkı direnendir Altındağlılar.

        Yani İktidarın “Gezi zihniyeti” diyerek işin içinden çıkacağı, küçümseyeceği bir yer değildir.

        Altındağ bile isyanda ise düşünün siz gerisini.

        Ve iktidar sahipleri iyi bilir ki, Altındağ isyan ettiyse isyan büyüktür.

        Görmezden gelemezsiniz.

        Yol geçen hanı değilmiş :))))

        Yol geçen hanı değilmiş :))))
        0:00 / 0:00

        Eveeeeet, bu da oldu.

        Bunu da duyduk.

        “Türkiye yol geçen hanı değilmiş.”

        Elhak doğru.

        Birkaç hafta önce televizyonda Teke Tek’te Prof. Ersan Şen “Türkiye yol geçen hanına döndü” deyince ben de itiraz etmiştim.

        “Hocam yol geçen hanından insanlar gelir geçer. Burada gelen ver ama çıkan yok. Kalıyorlar. Burası dingonun ahırı ne giren belli ne çıkan” diye düzeltmiştim.

        Ülkenin en etkin ve tek yetkin siyasi otoritesi de söyledi işte.

        Burası yol geçen hanı değil.

        Geçemiyorlar.

        Kalıyorlar.

        5 milyon Suriyeli mesela.

        Geçemedi.

        Avrupa Birliği’ne söz verdik, 3 milyar avro aldık ve Suriyeliler kaldı.

        Keşke geçip gitselerdi değil mi!

        Kısmet değilmiş.

        Kaldılar.

        Keza Afganistan’dan gelenler.

        Onlar da geçemiyor.

        Geliyorlar kalıyorlar.

        Dingonun ahırı olduğumuz için de sayılarını bilemiyoruz.

        Kimi diyor 2 milyon, kimi diyor 2,5 milyonu buldular.

        Bilmiyoruz.

        Çünkü sayan yok. Elini kolunu sallayarak geliyor. Bırakın bavulu, çantayı, torba bile yok ellerinde.

        Geliyorlar ve kalıyorlar.

        Iraklısı, Orta Asyalısı, sahra altı Afrikalısı.

        Yol geçen hanı olsa iki üç gece kalıp gidecekler.

        Bunlar kalıcı.

        Hepsi yerleşiyor.

        Avrupa, doktorunu, iyi mühendisini, tek tük varsa bilim adamını seçip alıyor ama gerisi burada.

        O yüzden Türkiye yol geçen hanı falan değil.

        Öyle diyen olursa sakın inanmayın.

        Yol geçen hanı değil diyen doğru söylüyordur.

        Ah şu CHP demelerine az kaldı

        Ah şu CHP demelerine az kaldı
        0:00 / 0:00

        Her şeye muktedir olan, her şeyi bilen iktidarımız işler sarpa sardığı anda almaza yatıyor.

        Şimdi olduğu gibi.

        Düzensiz ve kaçak göçmen meselesi artık içinden çıkılmaz hale gelince iktidar sözcüleri ve sahipleri başladılar içi boş büyük laflar etmeye.

        Ömer Çelik mesela.

        “Türkiye hiç kimsenin göçmen kampı değildir” demeye başladı.

        Hayda.

        8 milyonluk bir kitle Türkiye’ye yerleşmiş.

        Kendi semtlerini kendi ilçelerini, kendi şehirlerini oluşturmuş.

        Kim bilir belki de kendilerine ait bir para birimleri bile var, bilmiyoruz.

        Hatta aralarında tartışıp savaşıyorlar bile.

        Muhtemeldir ki, yakında kendi kolluk kuvvetlerini bile kuracaklar.

        Ömer Çelik diyor ki, “Türkiye hiç kimsenin göçmen kampı değildir.”

        Muhtemelen Çelik’in hiç kimse tanımı Suriyeli, Afgan, Iraklı, Afrikalıları kapsamıyor.

        Ama kaçak göçmen sorunu giderek büyüyor.

        Ülkeyi karıştıracak noktaya doğru ne yazık ki evriliyor.

        İktidar ise muhtemelen yeterince süre geçmesini bekliyor.

        Yok yok yanlış anlamayın.

        Sorunu çözmek için değil.

        Biraz daha zaman geçerse “Bu sorunu başımıza CHP açtı” demek için.

        İnanan çıkar mı demeyin.

        Emin olun çıkar.

        Boş yapmayın, vallahi yemem billahi yemem

        Boş yapmayın, vallahi yemem billahi yemem
        0:00 / 0:00

        Şimdi iktidar destekçisi hiç kimse çıkıp bana “insanlık” dersi falan vermeye kalkmasın.

        Yemem.

        Çok şükür IQ düzeyim sizin alıştığınız ortalamanın biraz üzerinde.

        Bu kaçak göçmenlerle ilgili tavrınız “insaniyet” üzerine kurulu olsa idi, Avrupa ile her kapıştığınızda bu insanları, piyon gibi masaya sürmezdiniz.

        Masaya sürmeniz işe yaramadığı anda da yine bu insanları “sahaya” sürmezdiniz.

        Unuttuk zannediyorsunuz değil mi!

        Geçen sene pandemi kısıtlamalarından hemen önceki günleri.

        Sevgili okurlar artık gazete arşivlerine bakmak çok kolay.

        Açın bakalım 2020 Mart gazetelerini internetten.

        Okuyun haberleri.

        Okuyun da hafızanız tazelensin.

        O çok sevdiğinizi, insani nedenlerle bağrınıza bastığınızı iddia ettiğiniz insancıkları nasıl sınırlara yığdığınızı, Yunan ve Bulgar askerlerinin namlularının önüne dizdiğinizi.

        Kaçının o hengamede vurularak öldürüldüğünü.

        Ege sahillerine yolladığınız binlercesinin botlara doluşturulup Ege’ye açıldığını unuttuk zannediyorsunuz değil mi!

        Şimdi de asgari ücretin yarısına çalışan, kadrosu olmadığı için tazminat hakkı olmayan, emeklilik hakkı olmayan, hiçbir sosyal güvencesi, sağlık sigortası bile olmadan köleler gibi kullandığınızı anlamıyoruz sanki değil mi!

        Emin olun o insanlar için biz sizden çok daha fazla kaygılanıp, sizden çok fazla dertleniyoruz.

        Çünkü biz onları ne Avrupa’ya karşı kullanılacak bir silah, ne de ucuz işgücü için köle olarak görüyoruz.

        Bizim için onlar insan.

        Bir minik hatırlatma

        Bir minik hatırlatma
        0:00 / 0:00

        Lüzum üzerine küçük bir hatırlatma yapmak isterim.

        Türkiye’de iktidara mensup ya da iktidarın sahibi bir siyasetçinin Taliban lideri ya da temsilcisi ile bir görüşme yapması çok sakıncalı bir durumdur.

        Eğer Türkiye böyle bir şey yaparsa, yani Taliban lideri ile görüşürse yarın Avrupalı bir liderin, ne bileyim mesela Macron’un Murat Karayılan ile resmi bir görüşme yapmasına karşı tek kelime edemez.

        Prompter'a “Taliban liderini kabul edebilirim” yazmak kolaydır.

        Bunun siyasi sonuçları ile baş etmek ise çok zordur.

        Resmi politika aşı karşıtlığı imiş

        Resmi politika aşı karşıtlığı imiş
        0:00 / 0:00

        Her şey söylediğimiz gibi, yani bilimin, bilginin söylediği gibi gelişiyor.

        Ağustos ayının ortasına yaklaştık, Covid-19 vakaları günlük 30 bine yaklaştı.

        Bu kafa ile 50 bini de bulur.

        Bildiğimiz corona ölümleri ise 128 kişi. 300 olmamasının nedeni ise riskli grupların büyük ölçüde aşılanmış olması.

        Bu sayıların artacağından ise kuşkunuz olmasın.

        Aşılanmama sürer, aşı olamadan ortalıkta fıldır fıldır gezenlere önlem alınmaz ise sayılar hızla artacak, yeni yeni mutasyonlar göreceğiz.

        Ancak dün itibarıyla bir şey öğrendik.

        Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten siyasi kafa aslında “aşı karşıtı”.

        Bunu nereden mi anlıyoruz?

        Çok basit.

        Aylardır televizyonlarda hiçbir temeli olmadan aşı karşıtlığı yapan soytarılara tek kelime etmeyen RTÜK, dün benim aşı karşıtlarına yönelik sözlerimden ötürü Habertürk’e ceza verdi.

        Aşı karşıtı iseniz aşıdan yana tavır alıp, bunu bilimsel gerekçeleri ile anlatanları “İlaç firmalarının adamı, avanta alıp aşı reklamı yapanlar, etki ajanları” gibi yaftalayıp suçlamak serbest.

        Ama aşı olmanın gerekliliğini bilimsel verilerle anlatıp, aşı karşıtlarını eleştirmek ceza nedeni.

        Bu cezanın anlamı bu.

        RTÜK'ün varlıkları ihsası rey olan üyeleri diyor ki, "Aşı karşıtı iseniz ağzınıza geleni söyleyebilirsiniz ama aşıdan yana iseniz susun."

        RTÜK’ün mesajı bu.

        Bu da aynı zamanda siyasetin mesajı çünkü RTÜK siyasetin emrinde bir kurum.

        Bu yüzden ben artık Sağlık Bakanı Koca’nın “Aşı olun aşı olun aşı olun” çağrılarını koca bir yalan olarak görüyorum.

        Aşısızlara karşı medeni ülkelerde başlayan kısıtlamaların Türkiye’de de uygulanmasının imkansız olduğunu da artık biliyorum.

        RTÜK bunun mesajını açık biçimde verdi.

        “Aşı olmayın” dedi.

        Bunun da kendi özgün, bilime dayalı düşüncesi ile değil, devletin emri ile söyledi.

        Sağlık Bakanı kendini boşuna yırtmasın.

        Takke düştü.

        Artık aşı ile ilgili tek kelime etmem.

        Nasıl olsa yoğun bakımdakilerin yüzde 95’i aşısızlar.

        Onlar için üzülecek halim yok.

        Ben sadece canım ülkenin getirildiği hal için üzülüyorum.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bazı cezaların verilenler için şeref madalyası gibi olduğunu unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar