Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugün çok önemli bir Bayram’dır.

        Türklerin 1683 yılında Viyana önlerinde başlayan gerilemesinin Türk tarihinin en büyük komutanlarından birinin, tarihe geçen bir emri ile Eskişehir’de, Kütahya’da, Afyon’da durdurulmasının ve sömürgeleştirilmiş Osmanlı’dan yeni ve bağımsız bir devlet çıkarılmasını sağlayan Zafer'in yıldönümüdür.

        Son 250 yılı “savunma destanları” ile örtmeye çalışmış bir milletin 250 yıl sonra yeniden bir “hücum destanı” yazmasının 99’uncu yılıdır.

        Bazılarının küçümsemesine inat 200 bini aşkın mevcutlu ve modern donanımlı Yunan ordusuna karşı 190 bine yakın mevcutlu ve atlı birlikler ve kağnılardan oluşan Türk ordusunun büyük bir savaşıdır.

        Türklerin 13 bin, Yunanların 70 bin civarında ölü, yaralı ve esir kaybı verdiği bir büyük savaştır.

        Bu savaş kazanılmasa idi de elbette bir Türkiye olacaktı ama muhtemelen bugünkünün yarısı büyüklüğünde olacaktı.

        Ve belki de tam bağımsızlığımız için 1940’larda yeniden savaşmak zorunda kalacaktık.

        Muhtemelen 2. Dünya Savaşı’na babalarımız, dedelerimiz yollanacaktı.

        Büyük bir olasılıkla Ayasofya kilise olmuş olacaktı.

        Muhtemelen İstanbul’un ve Boğazların sahibi Türkler olmayacaktı.

        Bu son saydıklarım muhtemelen elbette.

        REKLAM

        Ama muhtemel değil, kesin olan bir şey var ise bu büyük zaferi Atatürk ve arkadaşlarına borçlu olduğumuz.

        O yüzden bazı şerefsizler bu zaferden onun ve silah arkadaşlarının adını silmeye, bu zaferi küçümsemeye kalkışmasınlar.

        Sonrasında yaptıklarına karşı çıkıyor olsanız bile, Cumhuriyet, laiklik ve devrimcilik sizi kudurtuyor olsa bile bu savaşı yapanlara saygı duyun.

        Onlar ki, sizin zürriyetinizi bile korudular bu savaş sayesinde.

        Saygı gösterin.

        Malumun ilamı

        Malumun ilamı
        0:00 / 0:00

        Günün hatta günlerin gündemi belli.

        Eski Bakan Erdoğan Bayraktar’ın sözleri.

        17-25 Aralık günlerinden beri Erdoğan Bayraktar aynı günlerde iddialara hedef olan diğer AK Partili Bakanlardan farklı bir çizgi izliyordu.

        Hep suçsuz olduğunu, sorumluluğun kendisinde olmadığını, yap denileni yaptığını, kendisine çıkar sağlama amacında olmadığını söylüyor, gerçek sorumluların sorumluluğu üstlenmesini istiyordu.

        Sonra sustu.

        Ya da sesi duyulmaz, duyurulmaz oldu.

        Ancak geri planda konuştuğunu duyuyorduk.

        Gazetecilere değilse bile, siyasetçilere, yakın çevresine konuşuyor, isyan ediyordu.

        Haksızlığa uğradığını söylüyordu.

        Öyle ki, son zamanlarda artık muhalefet partisinden isimlerle, belediye başkanları ile bile bu isyanını, hatta öfkesini paylaşır olmuştu.

        Bu süreçte kendisine birkaç kez ulaşmaya çalıştım ama yanıt alamadım.

        Ama Bayraktar sonunda patlamış ve bir meslektaşımıza konuşmuş.

        Daha önce söylediklerinden farklı bir şey söylememiş özünde.

        Ancak bir söylediği dikkat çekici.

        Demiş ki, “Benim dosyamda yazan ne varsa doğrudur. Hem tapeler doğrudur hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan, Z’ye kadar doğrudur.”

        Muhtemelen bu cümleler çok da fazla konuşulmayacak ve unutturulmaya çalışılacak.

        Zaten ben herhangi birinin Erdoğan’ın bu açıklamasından yeni bir şey öğrendiğini zannetmiyorum.

        O konuşmaların doğru olmadığını düşünen tek bir ferdi vahit var mıydı acaba?

        İktidar veya muhalefet kanadından.

        Fark etmez.

        Bu vergiler acz ifadesidir

        Bu vergiler acz ifadesidir
        0:00 / 0:00

        Türkiye’deki otomobil fiyatları rezilliği artık dünya basınının da gündemine gelmiş.

        Dünyanın en pahalı otomobillerine binen ülkenin vatandaşlarıyız.

        Bunu hepimiz biliyoruz.

        Ucuz otomobillere Avrupalılardan ortalama yüzde 30 civarında daha pahalıya, pahalı otomobillere ise Avrupalılardan yaklaşık yüzde 400 daha pahalıya sahip olabiliyoruz.

        Gelirimiz ise onlarınkinin 5’te biri.

        Mesela uzağa gitmeyelim bir Ford Focus Yunanistan’da 250 bin TL civarı bir fiyata satılıyor.

        Bizde ise aynı Ford Focus 330 bin TL.

        Otomobili aynı markada biraz büyütelim ve Ford Mondeo’ya geçelim.

        Bakın o zaman neler oluyor.

        Avrupa’da bir Ford Mondeo’nun ortalama satış fiyatı 350-400 bin TL civarı.

        Aynı otomobil Türkiye’ye gelince fiyatı 1 milyon TL oluyor.

        İki mislinden daha fazla.

        Yıllık ortalama geliri 500 bin TL civarında olan Avrupalının 400 bin TL’ye kralına bindiği otomobile biz yıllık geliri ortalama 65 bin TL civarı olan Türkler 1 milyon TL’ye biniyoruz.

        Biraz daha yukarı çıkınca işler tam bir felakete dönüşüyor.

        Avrupalının 1 milyon TL’ye satın alabildiği lüks segment bir araca, bir Türk vatandaşı hemen hemen 4.5 milyon TL’ye sahip olabiliyor.

        Bir Amerikalı bir Mercedes S 580’i 1 milyon TL’ye satın alırken, bir Türk bir S 400D’ye 4,5 milyon TL ödemek zorunda.

        Ve geçtiğimiz yıllarda bir tüketim malı haline gelen otomobil, yeniden bir yatırım aracı haline geldi Türkiye’de.

        REKLAM

        Olayın ne kadar saçma bir hale geldiğini anlatmak için bir örnek vereyim.

        Bundan 10 yıl önce 40 bin Avro’ya aldığım bir otomobil, üzerinden 10 yıl geçtikten sonra 70 bin Avro ediyorsa ortada bir yanlış var demektir.

        Bu yanlışı yapan da ben değilim.

        Siz de değilsiniz.

        5 dakika delikanlılık

        5 dakika delikanlılık
        0:00 / 0:00

        Benim birkaç gün önce bu köşede yazdığımı İsmail Saymaz da televizyonda söylemiş.

        Kemal Kılıçdaroğlu'na terbiyesizlik yapan kadını eleştirmiş ve "Bu çocuğu bu kadının büyütmesi sakıncalı. Elinden alınmalı" demiş.

        Ben de "O çocuğa üzüldüğümü" söylemiştim.

        RTÜK'ün Başkanı da Saymaz'ın bu sözlerini gündeme almış ve inceleme başlatmış.

        Kadının kişilik haklarına yönelik olduğu iddiasıyla.

        Her şeyi bir kenara bırakıyorum.

        Sadece çok basit bir sorum var.

        Aynı kadın iktidar partisinin genel başkanına bu tür bir terbiyesizlik, bu tür bir kabalık yapsa idi.

        Ve iktidar yanlısı gazeteciler bu kadına bırakın Saymaz'ın sadece bir öneri olan "Bu çocuğu elinden alınmalı" önerisini, her türlü hakareti etse idi, RTÜK bu iktidar yanlısı gazetecilere de soruşturma başlatacak mıydı!

        Bunun yanıtını hepimiz biliyoruz da, acaba birisi beş dakikalığına da olsa delikanlı olup "Başlatmayacaktı" diyebilir mi!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Çarkçıbaşını kaptan zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar