İnanma ve inandırma ya da inandırmama özgürlüğü
Bir süredir sosyal medyada “tebliğcilerin” görüntüleri dolaşıyor.
Bir grup takkeli, sarıklı adam özellikle meyhaneleri dolaşıp, orada oturanlara Kuran emirlerini hatırlatıyor ve dine davet ediyor. Günahtan arınmaya çağırıyorlar.
Görüntüler sosyal medyada son zamanlarda dolaşıma girdi ise de aslında bu tebliğciler bu işi yıllardır yapıyorlar.
Kendilerince dinin emrini yerine getiriyorlar.
Yıllar önce bana da denk geldiler birkaç kez.
Birinde zannederim Şişli civarında bir yerde gelip tam da bizim masanın önünde çağrı yapmaya başladılar.
Ben de biraz dinledikten sonra, “Erenler gelin sofraya buyurun. İki kadeh de size söyleyeyim. Bize bu konuyu daha derin anlatın. Ya siz bizi ikna edin ya da biz sizi” deyince gülerek uzaklaştılar.
Keşke kamu kurumlarının önüne gidip oradaki “sözde” dindarlara da rüşvet yemenin, ihale organize etmenin, haksızlık yapmanın kötülüklerini, Adliye Sarayları önüne gidip Adaletsizlikteki günahları da anlatsalar demeyeceğim.
Böyle bir beklentim yok.
Açıkçası kendi adıma bu tebliğden rahatsız olmuyorum.
Ama ben aynı tebliği başka bir dinin din adamlarından yapmalarından da rahatsız olmam.
Veya birilerinin gelip dinin ne kadar manasız olduğunu anlatmalarından da.
Siz de benimle aynı kanaatte iseniz bu arkadaşlar tebliğlerini istedikleri gibi yapmaya devam etsinler.
Ama sadece bunlar etsin başkası edemez diyorsanız.
Bakın o zaman olmaz işte.
Çünkü buna inanç özgürlüğü diyemeyiz.
Tek bin inanca özgürlük, inanç özgürlüğü değildir.