Dün Ali Babacan ile konuştuk.
Teke Tek’e davet etmiştik.
Gelememişti.
Niye gelemediğini anlattı.
Yoğun bir şekilde il il gezdiğini ve ilk kez İstanbul’da gerçek anlamda sahaya çıktığını anlattı.
Doğu Anadolu’da ve İç Anadolu’da AK Parti’den büyük kopuşlar olduğunu gözlemlemiş.
Kendilerine gösterilen ilgiden de oldukça memnun olduğunu söyledi.
Doğrusunu isterseniz ben hayatımda kendisine gösterilen ilgiden memnun olmayan siyasetçi “Yahu gezip dolaşıyorum, bir kişi yüzümüze bakmıyor” diyen parti lideri görmediğim için bu cümlelere pek takılmam.
Ama ülkede eli taşın altında kişilerin Ali Babacan’dan beklenti içinde olduklarını görüyorum.
Ama benim Ali Babacan’a sormak istediğim şeyler bambaşkaydı.
Öncelikle şunu sordum:
“Ali Bey piyasalarda bir rahatlama, bir genişleme var gibi görünüyor. Beklentilerin aksine bir durum var sanki” diyorum.
Babacan şöyle yanıtlıyor:
“Doğrudur. Çok dibe inildiği için şimdi bir yükseliş var. Oransal olarak büyük ama reel olarak büyük olmayan bir yükseliş. Faizler yüksek olduğu için de dışarıdan bir para girişi var. Yabancı bakıyor, Türkiye’de dolar kısa vadede yükselir mi? Yükselmesine izin vermezler diye görüyor. Çok uzun değil 2-3 haftalık bir öngörü yapıyor. Parasını getiriyor. Yüksek faize yatırıyor. 2 haftada başka bir yerde 1 yılda elde edeceği faiz getirisini elde ediyor. Rahatlama zannedilen şeyin arkasında bu var. Ama bunlar Türk ekonomisini kurtaracak rahatlatacak şeyler değil. Çok yüksek reel faizle gidiyor Türkiye. Bu da iyi bir şey değil. Sürdürülebilir değil.”
Ali Babacan’a herkesin çok merak ettiği bir şeyi soruyorum, “2022’nin ikinci yarısında bir seçim olacağına artık toplumsal bir inanç var. Hükümet bu seçime giderken Türk lirasına yüklenip sosyal yardımlarda ciddi bir artış, maaşlarda ciddi bir yükseliş sağlayıp seçimden sonra ne olursa olsun önemli olan seçimi kazanmak diyerek vatandaştan yeniden oy almaya yönelebilir mi? Aksi halde kaybedecekler gibi görünüyor” diyorum.
Babacan’ın yanıtı net.
“Fatih Bey, böyle bir şey bu saatten sonra mümkün değil. Siz para basarak TL’yi bollaştırıp dağıtabilirler mi diyorsunuz. Tabii ki, bu yapılabilir. Deneyebilirler de. Ama kurtarmaz. Bunu yaparlarsa olacak olan şudur. Hemen ya çok yüksek faiz başlar ya da çok hızlı kur artışı. Bunu seçim sonrasına erteleyemezler. Anında kendini gösterir. Ve seçime giderken çok yüksek bir kur artışı ile gitmek... Bu konuda geçmiş hatıraları çok kötü olan toplum bundan rahatsız olur. Bunun ne anlama geldiğini bilir. Prim vermez. Bugünkü devlet yönetme mantığı ile çıkış yok.”
“Yani Türkiye’nin çıkışı yok mu buradan?” diyorum.
“Bu anlayışın çıkışı yok. Hukuku öne koymadan, adaleti sağlamadan, güvenilir bir hukuk sistemi olmadan Türkiye’nin böyle şeylerle ekonomisini düzeltme imkanı yok. Artık hukuk yoksa gelişme yok, yatırım yok, sağlam bir ekonomi yok.”
“Peki iktidar bu yönde ilerler yani yasayı üstün kılacağına, hukuk devleti olunacağına dair bir hareket başlatırsa.”
“İyi olur tabii ama kimse inanmaz. Sicile bakarlar ve inanmazlar. Keşke olsa ama o noktayı çoktan geçti bu iktidar.”