Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Siyasette çok önemli bir transferi anlatmak istiyorum bugün size.

        Partilerarası transferler, bir parti ile özdeşleşmiş bir ismin bir başka partiye geçişi ille de milletvekili düzeyinde olması gereken bir olay değildir.

        Bazen milletvekili olmayan ama bir parti için bir milletvekilinden çok daha fazla anlam ifade eden isimler bir partiden diğerine geçerler. Bugün size aktaracağım da işte böyle bir geçiş öyküsü.

        Söz konusu kişi kuruluşundan bu yana AK Parti içinde görev alan ama milletvekili olmaktansa arka planda, partinin liderliğine yakın durarak partinin seçim ve yönetim stratejilerini oluşturan bir isimdi.

        15 Temmuz darbe girişimi sırasında öldürülen Erol Olçok’la birlikte AK Parti’nin seçim dönemi stratejilerinin en önemli ismiydi.

        Önce araştırmalarla partinin sahadaki durumunu, algısını ölçerler ve bir swot analizi yaptıktan sonra da strateji ve sloganlarını bulup sonra da bunu bir kampanyaya çevirirlerdi.

        Partinin kuruluşundan beri görevleri bu idi.

        Hep sahne arkasında kalmayı tercih etmişlerdi.

        2016’da Olçok’un ölümünden sonra tek kalmıştı.

        2018 Referandumu ve genel seçiminde AK Parti’nin kampanya stratejisini belirlemiş ve yönetmişti.

        Ve Olçok ile birlikte genel başkana seçim kampanyaları ve yaklaşımlar konusunda itiraz yöneltebilen iki kişiden biriydi.

        Önce Abdullah Gül, sonra da Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası yürütmüştü.

        Siyasette negatif kampanyaya değil pozitif kampanyaya inanırdı.

        Durumu görüp, 2019 yerel seçimlerinden önce parti yönetimine “Bütün büyükşehirleri kaybediyoruz” diyen tek kişiydi.

        Bu açık tavrı ile parti içindeki “yeni” odakların hedefi olmuştu.

        O seçimlerde Ankara’daki kampanyayı o yürüttü.

        İstanbul’daki seçim kampanyasına karışmadı.

        Sonuçta onun önceden uyardığı tüm iller kaybedilince sanki kaybın nedeni onun önceden uyarması imiş gibi parti içinde hedef haline getirildi.

        Zaten partideki yeni oluşumlarla da arası iyi değildi.

        Ve kenara çekildi.

        Erdoğan ile eskiye dayanan yakınlığına güvenerek zaman zaman yaptığı uyarıların parti içinde ama özellikle Beştepe Sosyetesi’nde hoş karşılanmadığını görünce uzak durmaya karar verdi.

        Sonra yavaş yavaş eleştirilerini yüksek sesle dile getirmeye, gördüğü yanlışları açıkça söylemeye başladı.

        Hatta benimle birlikte televizyona çıkmaya ve iktidar eleştirisi yapmaya başladı.

        Partiden kopmaya başladığı artık aşikardı.

        Beştepe’nin davetlerine icabet etmiyor, “Boşa nefes tüketmeye gerek yok” diyordu.

        Hal böyle olunca diğer partilerden teklifler gelmeye başladı.

        Bir büyük partiden gelen teklifi “Sizin beyefendiliğinize çok saygı duyarım ama sizinle beraber olmam siyasi mantık olarak imkansız. İnandırıcı olamayız, birbirimize zarar veririz” diye reddetti.

        Çok eskiden beri tanıdığı, birlikte çalıştığı Ali Babacan’ın önerisine “AK Partili küskünler” gibi görünmemek için hayır dedi.

        Ama sonunda Meral Akşener’in “Birlikte çalışalım” önerisini kabul etti.

        Evet, sözünü ettiğim kişi AK Parti’nin kuruluşundan bu yana tam göbeğinde olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la 20 yıldır özellikle seçim dönemlerinde en yakın çalışan isimlerin başında gelen, partinin stratejilerini belirlemede en yetkin 3 isimden biri olan Faruk Acar artık AK Parti’de değil.

        Bundan böyle Meral Akşener’in ve İYİ Parti’nin seçim stratejilerini belirleyecek.

        İnanmakta zorlandığım bu gelişmeyi duyunca öncelikle çok şaşırdım, kendisini aradım.

        “Doğru” dedi.

        “Zor olmadı mı ayrılmak. Tayyip Bey nasıl karşıladı?” dedim.

        “Kendisi ile konuşmadım ama haber verdim” dedi.

        “Çok eleştirileceksin, çok komplo teorisi olacak. Kimileri partiyi sattığını, gemiyi terk ettiğini söyleyecek, komplo teorisyenleri ise AK Parti ile İYİ Parti’nin arasını yapmak istediğini iddia edecek” dedim.

        “Hepsini tahmin ediyorum ama ne dedikleri önemli değil” dedi

        Erol Olçok’un ölümü AK Parti için ciddi bir kayıptı.

        Faruk Acar’ın ayrılması ise 2. büyük darbe olacak bence.

        Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.

        Tenezzül

        Tenezzül
        0:00 / 0:00

        Önemsizleştirilen Sayıştay raporları her şeye rağmen önemli bilgiler vermeye devam ediyor.

        Son açıklanan Sayıştay raporundan yavaş yavaş ayıklanan bilgiler devletin nasıl bir mantıkla yönetildiğini, bazı kamu görevlilerinin kamuya nasıl kötülük yaptıklarını ortaya kokuyor.

        Son yılların en çok tartışılan kurumlarından biri olan Merkez Bankası’nın mesela.

        Sayıştay, Merkez Bankası’nda yine bir makam otomobili rezaletini ortaya koymuş.

        Bankanın kendi görevlilerine tahsis ettiği makam otomobilleri değil mesele.

        Orada zaten işin cılkı tüm kamuda çıkmış vaziyette de, bu daha da beteri.

        Banka yasalara ve kendi yönetmeliğine aykırı olarak tam 39 kişiye lüks makam aracı tahsis etmiş.

        Bunlardan 6’sı Audi A6. Hem de 245 beygirlik güçlü motora sahip olan, Design tipi.

        18’i Audi A4 190 beygirlik.

        15’i ise A4’ün 245 beygirlik büyük motorlu olanından.

        Zannedersin Merkez Bankası değil, yarış kulübü.

        190 beygir yetmemiş 245 beygir.

        Fiyatı da ona göre benzin harcaması da.

        Ama devletin malı deniz nasıl olsa.

        Bunlar yasaya aykırı biçimde hakkı olmayan kişilere tahsis edilmiş.

        Her biri 1,2 milyon TL ile 2,2 milyon TL arasında fiyatlardaki otomobiller.

        Aylık kiraları 15 bin TL ile 30 bin TL arasında değişen araçlar.

        36 aylığına kiralanmış hepsi.

        Bunlara ödenecek kira bedeli 30 milyon TL’den aşağı değil.

        Üzerine bir de yakıt giderlerini koy.

        Mis.

        Tabii bu kadar da değil.

        Yine aynı Merkez Bankası 52 milyon TL’de usulsüz sağlık harcaması yapmış.

        Toplam 52 milyon TL değil.

        Usulsüz olan bölümü 52 milyon TL.

        Toplamını siz düşünün artık.

        Belli ki şehir hastanelerine gitmemişler.

        Belli ki kamunun o çok övünülen sağlık hizmetini beğenmeyip, özele yönelmişler.

        Bize de usullüsünü bilmem ama usulsüz 52 milyonu sokuşturmuşlar.

        Tabii siz şimdi haklı olarak “Fatih 128 milyar doların yanında bunların lafı mı olur” diyeceksiniz.

        Doğru haklısınız.

        Ama yine de ağrıma gidiyor.

        Biz bu kafaya devletin en önemli bankasını emanet ediyoruz.

        Bir makam otomobiline tenezzül eden kafaya.

        Çirkin olan o.

        Korkan İstatistik Bakanı

        Korkan İstatistik Bakanı
        0:00 / 0:00

        Sağlık Bakanı Koca, bazı yerlere giriş için Aşı Kartı isteneceği iddialarını çok açık bir dille yalanladı ve “Böyle bir planımız, böyle bir çalışmamız yok” dedi.

        Hastaneleri dolduran COVID 19 vakalarının büyük çoğunluğunun ve günlük 200’ün üzerinde seyreden ölümlerin neredeyse hepsinin aşısızlardan oluştuğu bilindiği halde, Sağlık Bakanlığı hala halkın toplu halde bulunduğu alanlara girişte aşı kartı zorunluluğu getirmekten “KOR-KU-YOR”.

        Hala boş ve anlamsız bir şekilde “Aşı olun aşı olun” diye eveleyip geveliyor.

        Görmüyor musunuz kardeşim.

        Olmuyorlar işte.

        Olmaya da niyetleri yok.

        Ne yapacağız onların keyfinin gelip bir gün aşı olmalarını mı bekleyeceğiz?

        Belli ki olmayacaklar.

        Olmayabilirler.

        Böyle bir zorlama olamaz. Tamam. Kabul.

        Ama o zaman da aşı olanlarla aynı ortamlara giremezler.

        Girmemeliler.

        Öyle canım cennette durumu olamaz.

        Hem virüse açık olacak hem virüs saçmaya uygun olacaklar hem de her yerde fink atacaklar.

        Ne bu yağma hasanın böreği mi!

        Sağlık Bakanlığı’nın bu zorlayıcı tedbir korkusunu anlamak mümkün değil.

        Ama belli ki bir şeyden korkuyorlar.

        Muhtemelen tarikatlardan gibi geliyor bana.

        Bence Sağlık Bakanı Koca artık susup oturmalı.

        İstatistik açıklamaktan başka bir şey yapamadığı ortada.

        Bari susup otursun.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Ne geç ne de güç olduğu zaman.

        Diğer Yazılar