Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Biliyorsunuz, iktidar sorunlara çözüm üretmekte zorlanmaya başladıkça, hatta sorunları görmekte zorlanmaya başladıkça önce sorunları inkar etmeye başladı.

        Sonra da sorun yaşayanları terörist ilan etmeye.

        Önce toptancılar terörist oldu.

        Sonra bir kısım esnaf.

        Kabzımallar, manavlar.

        Ardından gıda toptancıları. Sonra kiralık ev arayanlar.

        Barınma sorunu yaşayan öğrenciler.

        Barınma sorunu yaşayan öğrencilerin aileleri.

        Sonra dev market zincirleri.

        Son olarak kebapçılar.

        Gerçi ben Bahçeli’den “Terörist kebapçılar” cümlesini işittiğimde “Çalışmadan rahat yaşayanlar” zannetmiştim. Bir iddia da kebap sofrasındaki HDP'lileri kastettiği.

        Ama alınanlar, bildiğimiz kebapçılar oldu. Toplum da öyle algıladı zaten.

        Gazetecilerin, sanatçıların önemli bir bölümünün, öğretim üyelerinin uzun zamandır terörist olduklarını da hesaba katınca terör ağının giderek genişletildiğini de görüyoruz.

        Üstelik eskiden “AK Partili ise alkolik değildir” gibi bir durum söz konusu olabilirken şimdi artık en has AK Parti destekçisi esnaf ve parti ile göbekten bağlı marketler bile terörist sınıfına girebiliyor.

        Aslında bu duruma kavramların içini boşaltmak demek daha doğru.

        Ve AK Parti bunu uzun zamandan beri çok büyük başarı ile yapıyor.

        REKLAM

        Ancak bu kez durum biraz tehlikeli.

        Çünkü içi boşaltılan kavram “terörist”lik.

        Türkiye gibi bir ülkede bu kavramın içini boşaltırsanız bundan fayda sağlayacak olan tek kesim “gerçek teröristlerdir”.

        Öğrenciyi, öğretim üyesini, bakkalı, manavı, marketi, iş adamını, kebapçıyı, sucuyu, doktoru terörist ilan ederseniz bundan böyle PKK’lıya, IŞİD’liye ve benzerlerine terörist demeniz hiçbir anlam ifade etmez.

        İşgalin sona erdiği gün

        İşgalin sona erdiği gün
        0:00 / 0:00

        Hatırlamak ve hatırlatmak bazılarının işine gelmese de, Osmanlı İmparatorluğu'nun Payitahtı İstanbul 4 yıla yakın bir süre boyunca işgal altında kaldı.

        İmparatorluğun başkentini, işgal orduları yönetti, kontrol etti.

        Padişah'ın sözünün geçtiği tek yer Saray'ın içi ve bahçesi idi.

        İşgal ancak ve ancak Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Anadolu'yu işgalden kurtarması sonrası sona erdirilebildi.

        Bugün İstanbul'un o işgalin sona erdirilişinin, Payitahtın kurtuluşunun 99. yıl dönümü.

        O küçümsediğiniz Kurtuluş Savaşı var ya Kurtuluş Savaşı.

        İşte o savaş sayesinde İstanbul'dasınız.

        Yoksa şimdi minareleri olmayan bir Ayasofya görüyor olacaktınız.

        Onlar sayesinde Ayasofya'yı ibadete açmakla övünebiliyorsunuz.

        Hani şu adını silmeye çalıştığınız adam ve silah arkadaşları sayesinde.

        Kutlu olsun hepimize.

        Aynı imza ile karşıta var doktora yok

        Aynı imza ile karşıta var doktora yok
        0:00 / 0:00

        Dün dertlerine değindiğim aile hekimleri, sorunlarına ve işleyişteki yanlışlara dikkat çekmek için bir miting düzenlemek istediler.

        Çünkü dün anlattığım üzere sistemin sürdürülebilirliği yok ve toplum sağlığı açısından riskler içerdiği gibi hekimler için de son derece hatalı bir durum oluşturuyor.

        Mecburen tamamı tıp fakültesi mezunu bu kişilerin düzenleyeceği mitinge Valilik ne yazık ki izin vermedi.

        Herhangi bir gerekçe yok.

        Kısa süre önce aşı karşıtlarının mitingine izin veren valilik, aile hekimlerinin mitingine niye ve hangi nedenle izin vermedi bilinmiyor.

        Çünkü verilen yanıtta bir gerekçe yazma zahmetine bile girilmemiş.

        Sadece “Uygun bulunmamıştır” cümlesi var.

        Altında da Vali Yardımcısı Mehmet Ali Özyiğit’in imzası.

        İşin güzel tarafı ne biliyor musunuz!

        Aşı karşıtlarının mitingine verilen izinde de aynı kişinin imzası var.

        Aynı kişi birine evet diyor diğerine hayır.

        Üstelik de sorarsanız devletimiz aşıdan yana.

        Ama bir vali yardımcısı devletin politikasına karşı bir mitinge izin veriyor, halka hizmet eden doktorların mitingine izin vermiyor.

        Durumu anlatacak kelime yok.

        Rezillik bile yetersiz.

        Aile hekimliği sistemi bu şartlarda sürdürülebilir mi emin değilim.

        Ama emin olduğum bir şey var.

        Bu ülkede bu şartlarda akıl sağlığımızı sürdürmemiz mümkün değil.

        Kesinlikle bizi delirtmek istiyorlar.

        Ve başarmalarına ramak kaldı.

        Parsel parsel

        Parsel parsel
        0:00 / 0:00

        Boğaziçi Üniversitesi arazisinin bir bölümünü kapsayan Boğaziçi’ndeki bazı arazilerin 1. Derece SİT alanı olmaktan çıkarılıp belirli koşullarda imara açılması milletin çok garibine gitti.

        Ben ise bunun daha başlangıç olduğunu düşünüyorum.

        Siz ülkeyi yönetenlerin şu anda para bulmak için neler yaptığını hiç izliyor musunuz!

        Bilmiyorsanız kamunun satış ilanlarına bir göz atmak yeter.

        Türkiye’nin dört bir yanında, devlete ait, Milli Emlak’a ait, Hazine’ye ait ne kadar bina, arsa, tarla var ise neredeyse tamamı satışta.

        Her ay binlerce kamu arazisi, mülkü, gayrı menkulü satışa çıkarılıyor.

        Sürekli ihale yapılıyor.

        Kim alıyor, kupon olanlar kimlere gidiyor takip etmek bile zor.

        Özelleştirmeleri saymıyorum bile.

        Onlar zaten satışta.

        Doğu Anadolu’dan başlayıp, Muğla’nın, Aydın’ın, İzmir’in sahillerine kadar gelen bir satış furyası içinde herhangi bir yerin kendini kurtarması, ayrıcalıklı hissetmesi mümkün değil.

        Bütün bütün imara açılıp, parsel parsel satılması son derece doğal.

        Boğaziçi Üniversitesi’nin optimistlerinde ise “Kampüse yeni bina yapamıyorduk belki de bu düzenlemeyi kampüse ek yapabilelim diye çıkarmışlardır” havası hakim.

        İyi de öyle olsa idi, değişikliği üniversite arazisi ile sınırlı tutarlardı.

        Bütün bölgeyi SİT’ten çıkarmazlardı.

        Aşı şartını müesseseler getirsin

        Aşı şartını müesseseler getirsin
        0:00 / 0:00

        Sağlık Bakanlığı’ndan bir açıklama yolladılar.

        Ben aşı kartının toplu halde bulunulan mekanlara girişte şart olması gerekliliğinden bahsedip, Bakanlığın bunu uygulamaktan korktuğunu iddia ediyorum ya, buna yanıt.

        Bakanlık şöyle diyor, “Bizim HES kodunda zaten tüm bilgiler mevcut. Kurumlar bunları sorgulayabiliyor. Bilim Kurulu açıklamasındaki kasıt hafta başında çıkan ‘HES kodu yerine aşı kartı gelecek’ haberlerine yanıt vermekti. Aşı kartı HES’in alternatifi gibi sunuldu bu haberlerde. Böyle bir şey yok. HES’de zaten aşı, PCR sonuçları, hastalığın geçirilip geçirilmediği gibi tüm bilgiler mevcut.”

        Benim Bakanlıktan gelen bu yanıttan anladığım şu:

        “Biz Bakanlık olarak bazı mekanlara girişte aşı zorunluluğu getirmeyiz. Ama isteyen kurum, yani lokanta, sinema, tiyatro, iş yeri, toplu taşıma aracı bu zorunluluğu getirebilir. Buna da karışmayız. Bunu getiren kuruluşlar HES’e bakarak kimin aşılı, kimin aşısız olduğunu görebilirler.”

        Keşke bazı lokantalar, sinemalar tiyatrolar, spor kulüpleri böyle bir şart getirip, bunu da duyursalar.

        Biz de hep onlara gitsek.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Çocukta rıza aramadığımız, çocukların din adamı baskısına boyun eğmesini rıza zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar