Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugün bir kez daha Formula 1’deki hakemlik görevime başladım.

        Bu yüzden 4 gün boyunca yazılarımda ufak tefek aksamalar olursa kusura bakmayın.

        İstanbul Park misafirlerini karşılamaya hazır.

        Artık çevre yolları yapıldığı için trafik ilk yıllardaki gibi bir felakete dönüşmeyecek.

        Hem TEM hem de Kuzey Marmara otoyolu İstanbulpark’a bağlandı.

        Gidiş geliş çok rahat.

        Elbette yarış günü biraz sıkışıklık olacak ama eskisi gibi kilitlenme olmayacak. En azından yol yüzünden olmayacak.

        Takımlar geldiler, garajlarını kurdular.

        Pilotların birkaçı geldi kalanlar da bugün ve yarın gelmeye başlayacaklar.

        Hava şimdilik fena değil ama yarış hafta sonu, çok şiddetli olmayan yağmur bekleniyor.

        Bilet fiyatlarından şikayet var.

        Doğru ucuz değil ama bunun nedeni Türk Lirasının çok değer kaybetmiş olması.

        Bir Euro 10 TL olunca ne yazık ki bilet fiyatı da bir Türk vatandaşı için yüksek oluyor.

        Gençlik ve Spor Bakanlığı başta olmak üzere devlet üzerine düşeni çok iyi yapmış görünüyor.

        Pist geçen yıla oranla çok daha iyi durumda.

        Eğer bilet alacak imkanınız var ise bence gelin.

        Bekleriz.

        Göçmen tezgahını görmüyor musunuz!

        Göçmen tezgahını görmüyor musunuz!
        0:00 / 0:00

        Göçmen sorunu ortadan kalkmış gibi davranmaya daha ne kadar devam edeceğiz bilmiyorum ama sorun ortadan falan kalkmadı.

        Ağırlaşarak devam ediyor.

        Altındağ’da patlayan olaydan sonra ortaya çıkan “Ses çıkarmayalım da bizden bilmesinler” tavrı açık söyleyeyim sürdürülebilir değil.

        İşgal sürüyor.

        İşgal yayılıyor.

        İşgal hadsizleşiyor.

        Ucuz işgücü, bir tür köle olarak görünen ve bu nedenle birilerinin işine gelen göçmenler, Türkiye’de giderek kent çeperlerindeki kira artışlarının, fiyat artışlarının, işsizliğin, sosyal bozulmanın, ahlaki yozlaşmanın ve giderek artan suç oranlarının nedeni haline geliyor.

        Ve Türkiye içeri gireni kontrol etmiyor, denetlemiyor da, Avrupa'ya giden TIR'larda göçmen arıyor.

        Avrupa'nın kapı güvenliği olmuşuz da haberimiz yok.

        Sorarsan bizi kıskanıyorlar.

        Bildiğin rezalet yani.

        Çok açık ki, bu göçmen meselesi Türkiye üzerine oynanan bir kirli oyundur.

        Bakın burada sizlerle sosyal medyadan aldığım iki fotoğrafı paylaşıyorum.

        Bunlar Türkiye’ye sığınmış göçmenler.

        Akşam Boğaz kıyısında bir eğlence mekanında, Adnan Oktarvari bir ortamda oturup içkilerini yudumluyorlar.

        Ertesi gün güneş doğunca ellerine aldıkları seccadeleri yollara sererek Müslümanlık gösterisi yapıyor, daha fazla din talep ediyorlar.

        REKLAM

        Tiplere bakın ve sıkıysa bunlara itiraz edin.

        Bunlar Afgan kökenli bir mafya.

        Avrupa'da da terör estirmiş.

        Her yerden atılmış.

        Şimdi Türkiye'de ve kontrolsüz bir göçmen kitlesi ile buluşup, organize bir örgüt kurmasının önünde hiçbir engel yok.

        Bu fotoğraf Türkiye üzerine oynanan oyunun fotoğrafıdır.

        Bu oyunun ya parçası olursunuz ya da karşısında durursunuz.

        Ama seyircisi olamazsınız.

        Hele ülkeyi yönettiğinizi iddia ediyorsanız.

        Hiç olamazsınız.

        Bu hukuk 1945'te bitti haberiniz olsun

        Bu hukuk 1945'te bitti haberiniz olsun
        0:00 / 0:00

        Köşenin okurları büyük ihtimalle hatırlayacaklardır.

        Geçmişte bu köşede “sippenhaftung” kavramından söz etmiştim.

        Ortaçağ’dan kalma bir “adalet anlayışı” idi sippenhaftung.

        Modern zamanlarda son olarak 1930’larla 1945 arasında görülmüştü Batı dünyasında.

        İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilip, Hitler’in ölümü ile son bulmuştu.

        Zaten bu hukuk anlayışının mucidi de Germenlerdi.

        Ortaçağ’da Orta ve Kuzey Avrupa’da, zaman zaman da Anglo sakson kabilelerde uygulanırdı.

        Özü şuydu.

        Bir kişi bir suç işlemiş ise, o kişinin eşi, çocukları, ailesi, kabilesi de aynı suçu işlemiş, suçla hiçbir bağlantıları olmamışsa bile o suça ortaklık etmiş gibi cezalandırılırlardı.

        Bu ceza hapis, işkence ya da ölüm bile olabilirdi.

        Suçun bireyselliği ilkesi sippenhaftung anlayışında geçerli değildi

        Suç ortaktı, aile, kabile bağıyla yayılabilirdi.

        Nereye kadar yayılacağına ise hükmeden karar verirdi.

        Dediğim gibi bu ilkel ya da hukuksuz hukuk anlayışı 2. Dünya Savaşı ile birlikte modern dünyaya tamamen veda etti.

        Ancak ne yazık ki, Türkiye’de sippenhaftung şimdilerde hortladı.

        Son örneği Fox TV’ye başlatılan inceleme.

        Gerekçe cezaevinde yatan Selahattin Demirtaş’ın eşi Fox TV’de bir programa katılması.

        HDP’li milletvekilleri zaten adı konmamış bir sansür ve RTÜK korkusu nedeniyle ekranlara çıkamıyorlar, çıkarılmıyorlar.

        Ama kocası mevcut yasalara göre suçlu bulundu diye, bir kadına da suçlu muamelesi yapmak, herhangi bir hukuk sisteminde en azından mensubu olduğunu iddia ettiğimiz veya zannettiğimiz modern dünyada kabul edilebilir bir şey değildir.

        Kabile cezası vermek ancak kabile devletlerinde olacak bir iştir.

        Zannederim biz şimdilik hala hukuk devletiyiz.

        Kabile devleti olduğumuzu zannedenlere rağmen.

        30 bin mi güldürmeyin beni

        30 bin mi güldürmeyin beni
        0:00 / 0:00

        Vaka sayısı yine 30 bini aştı.

        Yine çağrılar başladı.

        Aman dikkat falan.

        Bakın size bir şey söyleyeyim.

        Vaka sayısı 30 bin falan diyerek kendinizi kandırmayın.

        Vaka sayısı bunun çok ama çok üzerinde.

        300 bin test yaparsanız 30 bin vaka bulursunuz.

        Hadi gelin geçen yıl olduğu gibi test sayısını 1 milyona çıkaralım bakalım kaç vaka buluyoruz.

        Ban size söyleyeyim.

        En az 90 bin.

        O da en az.

        Allah'tan aşı olanların oranı yüzde 50'lerde de de ölüm sayıları çok artmıyor.

        Aşı olmasa bugün günlük en az 500 ölümden belki fazlasından söz ediyor olurduk.

        Ama hala Türkiye'de yalandan aşı yapın diye çağrı yapılıyor gerçekte ise aşı karşıtlarına mitng izni veriliyor. Bu da aslında devletin resmi politikasını gösteriyor.

        Benim ise içim rahat.

        Sevdiğim herkes aşılı.

        Gerisi!

        Kendileri bilir.

        Teşekkürler Habertürk

        Teşekkürler Habertürk
        0:00 / 0:00

        Teşekkürüm Habertürk'ün yönetimine.

        Niye mi!

        Anlatayım.

        Biliyorsunuz birkaç gün önce Habertürk’ü yönetenlere bir çağrıda bulunmuş ve “Lütfen aşısız olan kişileri Habertürk binasına sokmayın. Beni ve çalışma arkadaşlarımı riske atmayın. Eğer onlar gelmeye devam edecekse ben evden çalışayım” demiştim.

        Dün bu konuda çok net bir karar alındı.

        Bundan böyle ziyaretçilerden aşı kartı istenecek.

        Aşı kartı yoksa eğer son 48 saat içinde yaptırılmış ve sonucu negatif çıkmış bir PCR testi talep edilecek.

        İkisi de yoksa eğer misafirlerimizi ne yazık ki misafir edemeyeceğiz.

        Ciner Yayın Holding binasına giremeyecekler.

        Bu arada okurlar merak etmiş, “Sizde herkes aşılı mı?” diye.

        Grubumuz çalışanlarından sadece iki kişi aşı olmadı.

        Onları da bu yüzden binaya zaten almıyoruz ve evden çalışıyorlar.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Başarısızlığın sorumlusunu bulmadan başarılı olunamayacağını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar