Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Antalya Altın Portakal Festivali’nde bana göre abartılan bir tatsızlık yaşandı.

        Altın Portakal ödülü alan oyuncu Nihal Yalçın’ın teşekkür konuşmasını fazlaca uzatması üzerine, sunucu Tamer Karadağlı Yalçın'a ödülünü uzatmış, Yalçın da bunun üzerine sinirlenip “Konuşmayı kes mi demek istiyorsun” demiş.

        Ortam gerilmiş falan.

        Bana göre iki tarafın da haklı, iki tarafın da haksız olduğu durumlardan biri meydana gelmiş.

        Nihal Yalçın’ın uzun konuşması gereksiz ama Karadağlı’nın da yaptığı densizlik ve kabalık.

        Yalçın’ın da olayı bu kadar büyütmesi manasız.

        Sonuçta Karadağlı’nın “Kusura bakma, özür dilerim” gibi basit bir cümlesi ile kapanacak bir konu.

        Kimse için üzerinde tepinilecek bir durum değil aslında.

        Ama nedense artık en gereksiz konular bile uzun uzun sündürülüyor ve gerilim haline geliyor.

        Bu da öyle oldu.

        Açıkçası ben Nihal Yalçın’ın konuyu gereksiz yere büyütüp, gereksiz yere uzattığını düşündüm.

        Ancak hikayenin sonunda tam bir rezillik ortaya çıktı

        Karadağlı bir açıklama yaparak Nihal Yalçın’ın HDP ve Demirtaş destekçisi olduğunu söyledi.

        Neredeyse “PKK’lı bu kadın” demeye getirdi.

        İşte burada ölçü tamamen kaçmış oldu.

        Tamer Karadağlı nasıl bir ilkelliğin pençesine düştüğünü gösterdi.

        Ben kötü bir şey yapmadım, niyetim kötü değildi, ödülü alıp konuşmaya devam etsin dedim diyeceksin.

        Sonra çıkıp “Bu kadın HDP’ye oy veriyor” diye suçlayacaksın.

        Bir kadını hedef gösterip, kendini aklayacaksın.

        Sahte bir milliyetçilik arkasına saklanacaksın.

        Madem bu kadar milliyetçiydin ve böyle bir suçlama yapıyorsun, o zaman “Siyasi görüşlerine katılmadığım birine sahnede ödül vermem” diyecektin Tamer Bey.

        Haksız olurdun ama tutarlı olurdun.

        Ama çıkacaksın, ödülü vereceksin.

        Sonra "Ama o bölücü" demeye getireceksin.

        Yok artık Tamer Efendi o kadar da uzun boylu değil.

        Biraz edep yahu.

        Biraz.

        Keşke

        Adanalılara sıkı bir müjde verildi. Adana Organize Sanayi Bölgesi’nde yatırım atağı başlayacakmış.

        23 yeni fabrika kurulacak, bunlarda 83 bin kişi istihdam edilecek.

        Bu 23 yeni fabrika 23 milyar dolarlık ihracat yapacak.

        Bu sadece Adana için değil, Türkiye için müthiş bir haber.

        23 fabrika ve 23 milyar dolarlık ihracat.

        Bir de üzerine 83 bin istihdam.

        Kurulacak fabrika başına ortalama 1 milyar dolar ihracat, 3603 çalışan.

        Müthiş.

        Bu yatırımları kim yapacak, ne zamana kadar yapılacak, ne zaman bitecek, bu istihdam ve ihracat sayılarına ne zaman ulaşılacak net değil.

        Muhtemelen her şey gibi o da 2023’e.

        Peki bu vaat ne kadar gerçekçi?

        Mesela ihracat açısından bakalım.

        Türkiye’de 1 milyar dolar ve üzeri ihracat yapan kaç kuruluş var?

        TİM’in her yıl açıkladığı verilere göre geçen yıl Türkiye’de 1 milyar dolar ve üzeri ihracat yapan firma sayısı 11. Bunlar toplamda 21,8 milyar dolarlık ihracat yapmışlar.

        Hadi geçen yıl pandemi yılı idi.

        2019’a bakalım.

        Sayı bu kez bir fazla şirket barajı geçmiş.

        12 firma 1 milyar dolardan fazla ihracat yapmayı başarmış.

        Yaptıkları ihracat toplamı ise 23 milyar dolar.

        Peki kim bu firmalar?

        Sayalım.

        İlk sırada Ford var. Onu takip eden Toyota, ardından Renault geliyor.

        Sonrasında Vestel, Kibar, Arçelik, 300’den fazla tekstil ihracatçısını çatısı altında birleştiren TGS, TOFAŞ, TÜPRAŞ, Habaş, Mercedes Benz, İstanbul Altın Rafinerileri sıralanmışlar.

        Altın Rafinerileri 2020’de 1 milyar doları geçememiş o ayrı.

        Şimdi Adana’da bunlarla eşdeğer 23 firma kurulacak.

        23 milyar dolar ihracat yapılacak.

        İnşallah mı desek, keşke mi desek bilemedim.

        Ama “Keşke bu milyarlarca doları uçak inmeyen havalimanlarına, gereksiz köprülere, dağı taşı kaplayan betona gömeceğimize 20 yıldır bu fabrikalara gömseydik. Şimdi onların çoktan başlamış olan üretiminden gelen paralarla yolları da, köprüleri de yapardık. Keşke dış borcumuz 4 katına çıkarken, üretime dönük yatırımlar için çıksaydı da, borç ödeme kapasitemiz de artsaydı” diyeceğimi biliyorum.

        Keşke kamu bankaları kredilerini müteahhitlere değil de, bu tesisleri yapacak sanayicilere akıtsaydı.

        Keşke geçmiş performansa bakarak, gelecek performanstan umutlu olabilseydik.

        YÖK'te önemli değişiklik

        Biliyorsunuz YÖK’te Başkan değişti.

        Peki Başkan değişikliği ile YÖK’te ne değişti fark ettiniz mi!

        Ne değişecek ki, eski Başkan Yekta Saraç da AK Parti’ye çok yakın bir isimdi.

        Yeni Başkan da AK Parti'ye yakın bir isim diyenleriniz olacaktır.

        Doğru ama yine ilk bakışta göze çarpan bir değişiklik var.

        Yeni Başkan dönemin felsefesine daha uygun bir Başkan çıktı.

        Eski Başkan Saraç makam otomobili olarak Passat kullanıyordu.

        Yeni Başkan ise hangi marka araca geçti tahmin edin.

        Audi diyenler yanıldı.

        Mercedes diyenler kazandı.

        Mercedes’e geçti.

        Böylelikle göreve ne kadar layık olduğunu ve dönemin ruhunu nasıl hazmettiğini de kanıtladı.

        Güle güle binsin diyeceğim ama hiç inandırıcı olmayacak.

        O yüzden demeyeyim.

        Sportif iyi, trafik kötü

        Pek çok okur “Yahu niye Formula 1 yazmadın” diye soruyor.

        Onları mı kıracağız.

        Yazalım.

        İstanbul Park’ta yapılan 2021 Türkiye Grand Prix’si sportif açıdan oldukça başarılı bir organizasyon oldu.

        FiA oldukça memnun.

        Sadece ödül töreni ile ilgili küçük bir serzenişleri oldu.

        Pistin geçen yıla oranla çok daha iyi durumda olması, yarışın çekişmeli ama kazasız belasız olması ve Formula 1’in modern tarihinde 13. kez start alan tüm otomobillerin yarışı tamamlamış olması yarışın önemli olayıydı.

        Yarışseverlere hoşlanmayacakları bir haber vermek gerekirse, 2022 yılında Türkiye takvimde olmayacak.

        Daha doğrusu bir mucize olmazsa olmayacak.

        Bu durumun yarışın seyirci organizasyonundaki aksaklıklarla ilgisi yok onu söyleyeyim.

        Ne yazık ki, bu kez de İstanbul Emniyeti’nin aldığı tüm önlemlere rağmen biraz İstanbul Park yönetiminin, biraz pandeminin, biraz da yarışa otomobilleri ile gelen sürücülerin davranış biçimi nedeniyle ciddi trafik sorunu yaşandı.

        Bizim yıllar önce yaptığımız projede İstanbul Park’ın 4 girişi olacaktı ama ne yazık ki şu anda tek giriş var ve sıkıntının kaynağı bu.

        Pistin yıllardır sportif maksatlı kullanılmaması, burada çokça yarış düzenlenmemesi ve seyircinin pisti, pistin de seyirciyi bilmemesi nedeniyle de aksaklıkların yaşandığı bir gerçek.

        Pist yaşamayınca, haliyle aksaklık yaşanıyor.

        Pazar günü 120 bine yakın bir yarışsever vardı pistte.

        Ama bunların bir bölümü ne yazık ki, startı göremedi bile.

        Bu gibi trafik tıkanıklıkları Monza, İmola gibi eski pistlerde ya da Hungaroring gibi yolları yetersiz pistlerde yaşanıyor ama İstanbul Park, dört bir yanını saran yollarla bunu yaşamayacak kadar iyi bir konumda artık.

        Ama planlama hatası nedeniyle bu tatsızlık ortaya çıktı.

        Ve ne yazık ki, bu durum ileride yapılacak yarışlara ilgiyi azaltıyor hep.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Konuştukça batırmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar