Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu saatten sonra iktidardaki erimeyi ancak CHP’nin durdurabileceğini yazdım.

        Her zaman olduğu gibi iki tarafın taraftarları da kızdı.

        Bu benim kaderim.

        Çok şükür bir şikayetim de yok bundan.

        İktidar kanadı “kaybetmeye mahkum” gösterdiğim için kızıyor muhalefet tarafı ise “hata yapmaya yakın” gösterdiğim için.

        İktidar tarafının anlamak istemediği her iktidarın bir gün sona erdiği.

        Muhalefetin anlamadığı ise bu iktidarın manasız bir “sonsuzluk teorisine” inanmasını sağlayanın kendileri olduğu.

        Tabii her iki tarafın da kendine ait zorlukları var.

        AK Parti’nin en büyük zorluğu aynı işlemi yaparak her seferinde farklı sonuç beklemesi.

        Muhalefetin en büyük zorluğu ise her seferinde farklı bir hata yapmayı becermesi.

        Bu kez muhalefeti bekleyen en önemli sorun “adaylık”.

        Muhalefetin adayı kim olacak?

        Muhalefetin adayının kazanma şansı arttıkça aday belirlemek de zorlaşıyor.

        Kılıçdaroğlu’nun pek de gerçekçi bulunmayan bir “Aday benim” açıklaması var elimizde.

        Bu zaten AK Parti’nin en istediği şey.

        Bir de Meral Akşener’in “Ben Cumhurbaşkanı adayı değilim. Başbakan adayıyım” sözleri.

        Bu da Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kadar inandırıcı.

        Ve tabii bir de Ekrem İmamoğlu olayı.

        Her ne kadar İmamoğlu “İstanbul’a hizmet etmek” gibi bir şeyi hep vurgulasa da işin öyle olmadığı artık aşikar.

        İBB Başkanı Ankara’da temsilcilik açıyor, sürekli yurt gezilerinde, gittiği illerde vali ve belediye başkanlarının izine çıkıp kendisiyle görüşmemesinden yakınıyor, kendi medya gücünü oluşturma çabasında.

        Bu yolla başarılı olup devletin zirvesine çıkmış bir başka Karadenizli’nin yolundan gidiyor.

        Günü geldiğinde kim İmamoğlu’na “Birader adayımız sen değilsin” diyebilecek çok merak ediyorum.

        Tabii bir de Mansur Yavaş var.

        “Cumhurbaşkanlığı falan düşünmüyorum” dedikçe anketlerde herkesin önünde çıkan ama hem partisinin çok da düşünmediği hem de İstanbul burjuvazisinin ve kendisini beyaz zanneden Türklerin burun kıvırıp “Yok canım Cumhurbaşkanı olacak özellikleri yok" dediği Mansur Yavaş.

        Son iki Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefetin işi çok kolaydı.

        Nasılsa kazanılamayacağı bilindiği için en az Erdoğan kadar muhafazakar olan Ekmek için Ekmeleddin de aday yapılabiliyordu, parti içinde tasfiye edilmek istenen muhalefet de.

        Şimdi ise iş zor.

        Gençlerin siyasi beklentilerini dizginlemek de, onları ihtiras tramvayından indirmek de kolay olmayacak.

        En iyi savunma şeffaflık

        En iyi savunma şeffaflık
        0:00 / 0:00

        Teknofest’i düzenleyen T3 Vakfı ile gazeteci İsmail Saymaz arasındaki tartışma ve hatta kavga giderek büyüyor.

        İsmail Saymaz T3 Vakfı’nın Cumhurbaşkanı’na yakın olduğu, kollanan bir vakıf olduğu iddiasında.

        Bu vakfın da Beştepe’ye yakın başka vakıflar gibi maddi açıdan da desteklendiğini iddia ediyor Saymaz.

        Vakıf ise bunun yalan olduğunu söylüyor.

        T3 Vakfı’nın topluma son dönemin popüler pek çok vakfından daha sempatik geldiğini görmezden gelmek mümkün değil.

        Vakfın kurucuları ve yöneticileri için genel kanaat kendi imkanları ile başarılı olmuş, iyi eğitimli, zeki gençler oldukları yolunda.

        Siyasi destekle değil, kendi becerileriyle başardıklarına inanılıyor genel olarak.

        Ben de bu kanaatteyim. En azından eldeki verilerle bu kanatteyim diyeyim.

        Eğer müteahhit değilseniz, sofistike işlerle iştigal ediyorsanız, siyasi destekle başarı gelmiyor.

        Tam aksine kaynak israfı geliyor.

        Buna en iyi örnek muhtemelen BMC.

        Ancak T3 Vakfı’nın da kızmasına gerek yok.

        Şeffaf olursunuz olur biter.

        Teknofest’in yapıldığı havalimanları ile yapılmış anlaşmaları ortaya koyarsınız.

        Bu festival için yapılan ödemeleri, alınan sponsorlukları açık biçimde paylaşırsınız.

        Ki bunun içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi de olabilir.

        Sonuçta İstanbul’da yapılan ve gençler için yararlı bir festival, ister AK Partili olsun, ister CHP’li ya da bir başka partili olsun bir belediyenin makul sınırlar dahilinde böyle bir etkinliğe destek vermesi de normaldir, hayatın olağan akışına ters değildir.

        Bu yüzden de İsmail Saymaz’ı dava etmektense, açık olmak, şeffaf olmak daha doğru bir çözümdür.

        Bugünün Türkiye’sinde yargıyı ikna etmektense toplumu ikna etmek yeğdir.

        Bazen hocalar da sınıfta kalır

        Bazen hocalar da sınıfta kalır
        0:00 / 0:00

        Prof. Gülsün Sağlamer’in okuduğu, yönettiği, geliştirdiği, büyüttüğü üniversiteye atanmış rektör tarafından sokulmamak istenmesini eleştirince şunu gördüm.

        Meğer bu rezillikten toplumun büyük bölümünün haberi bile olmamış.

        En ortada medya kalmayınca, bu gibi rezillikler de duyulmayabiliyor.

        76 yaşındaki bir eski kadın rektörün okula sokulmamak istenmesindeki gerekçe nedir anlamıyorum.

        Ama daha da anlayamadığım şey İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki hocalar.

        Osmanlı döneminde kurulmuş ilk üniversite olan ve Türk donanmasının Çeşme’de Ruslar tarafından yok edilmesinden sonra bir daha böyle felaketler ve rezaletler yaşanmasın diye oluşturulan bir yerli ve milli ilk üniversiteye modern zamanlarda en büyük hizmeti yapmış olanlardan biri, belki de birincisidir Gülsün hoca.

        Bugün üniversite kadrosundaki pek çok bilim insanı da onun kanatları altında gelişmiş, onun kanatları altında uçmayı öğrenmiştir.

        O öğretim üyelerinin Prof. Gülsün Sağlamer’e yapılan bu terbiyesizlik karşısındaki suskunluğu, umursamazlığı en az Sağlamer’e yapılan terbiyesizlik kadar dehşet vericidir.

        Elbette ki eylem yapın, ortalığı birbirine katın falan demiyorum.

        Ama en azından bir açıklama, bir ortak metin yayınlayabilirdiniz.

        Bu rezilliği birlikte kınayabilirdiniz.

        Hatta belki topluca istifa bile edebilirdiniz.

        Ama parmağınızı bile kıpırdatmadınız.

        Bu kez öğrenciler değil, siz hocalar sınıfta kaldınız. Üstelik geçer not almanın çok da kolay olduğu bir dersten kaldınız. İnsanlık dersinde.

        Çok da ayıp ettiniz.

        O üniversitede çok da dostum var.

        Haksızsam haksızsın desinler.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Herkesin kendine yakışanı yaptığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar