Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Artık her şeyi birbirine karıştırmaya başladım.

        Benim aklım, beynim almıyor.

        Matruşka bebekler gibi, her biri diğerinin içinden çıkıyor. Vakıf vakfı doğuruyor, dernek derneği, sonra ikisi birleşip yeni bir vakfı.

        Birkaç gündür yine tartışıyoruz bu vakıfları.

        Bu kez gündemdeki TÜGVA.

        TÜGVA ne, TÜRGEV ne emin olun karıştırıyorum artık.

        Büyükada İskelesi’ndeki kiralama ve tahliyeye direnmeleri, yeri ile gündeme gelen TÜGVA’nin 81 ildeki yöneticileri önceki gün “sabah namazını müteakiben” camilerde basın açıklaması yaptılar.

        Ben bunu ilk defa gördüm.

        Müftüler, imamlar bile camide basın açıklaması yapmazken, bir vakıf bunu da yaptı.

        Biz şöyleyiz, biz böyleyiz diyerek kendilerini aklama çabası içindeler anlaşılan.

        Ben ise bir kaz daha “şeffaflık” öneriyorum kendilerine.

        Kamuoyu önünde aklanmanın, düzgün görünmenin tek bir yolu vardır.

        Şeffaf ve hesap verebilir olmak.

        Madem “Kamu yararına hadim” bir vakıf olarak Bakanlar Kurulu onaylısınız.

        Yani bana vergiden muaf olduğunuz gibi, size yapılan bağışlar, yardımlar da vergiden düşülebildiği için de, vergi mükelleflerine karşı da hesap verebilir olmalısınız.

        Ama böyle içi boş açıklamalar yaparak bu iş olmaz.

        Şöyle olur.

        Tüm gelir kaynaklarınızı açıklarsınız.

        Kimden ne kadar bağış aldınız?

        Ve nerelere nasıl harcadınız?

        Yani şeffaf bilançonuzu kamuoyuna açıklarsınız, bunu internet sitenize de koyarsınız. İsteyen, merak eden girer bakar, inceler.

        En az bunun kadar önemlisi suçlandığınız “Kamu binalarını ucuza kiralama” meselesini de şeffaflıkla açıklığa kavuşturursunuz.

        Hangi kamu kuruluşundan, hangi gayrimenkulü kiraladığınızı ve bunlara kaç lira kira ödediğinizi de şeffaf bir şekilde “cumhur” ile paylaşırsınız.

        Kendine güvenen böyle yapar.

        Yok eğer bunu yapmadan, değil camide sabah namazında, Kabe’de beş vakit açıklama yapsanız da olmaz.

        Çöpe giden 400 milyon kilometre

        Çöpe giden 400 milyon kilometre
        0:00 / 0:00

        Yeni Atatürk Havalimanı açıldığından bu yana aynı şeyi söyleyip duruyorum.

        Bu havalimanının yolcu taşıma işi tam bir “ihanet”.

        Nedeni bir kez daha anlatayım.

        Bu havalimanı yıllık şimdilik 70-80 milyon yolcuya hizmet ediyor.

        Bunun yarısının transit yolcu olduğunu yarısının ise İstanbul’a gidip geldiğini varsayalım.

        İstanbul’a gidip gelen yolcuların da yarısının taksi kullandığını varsayalım.

        Çok basit bir hesapla yılda yaklaşık 20 milyon kişi kentten havalimanına gitmek için taksi kullanıyor demektir.

        Taksilerdeki ortalama yolcu sayısını da 2 diye düşünürsek her yıl en az 10 milyon taksi kentten havalimanına gidiyor. Ve ne yazık ki, bu 10 milyon taksi havalimanından kente bomboş dönmek zorunda.

        Ortalama mesafe 40 kilometre olsa yılda 400 milyon kilometre boş vaziyette kat ediliyor.

        Çünkü havalimanında “Havalimanı Taksiciler Kooperatifi” diye bir düzen var.

        600 taksiden oluşan bu düzen, havalimanına yolcu getiren taksilerin havalimanından yolcu almasını yıllardır engeller.

        Bu şimdi de devam ediyor.

        Bu 600 taksiye tanınan ayrıcalık yüzünden havalimanına yolcu götüren 16 bin 800 taksicinin oradan yolcu alma hakkı yok.

        400 milyon kilometrenin yakıtı heba olup gidiyor.

        Oysa dünyanın hemen her yerinde havalimanına yolcu götüren taksi sürücüsü eğer isterse orada kuyruğa giriyor ve kente yolcu ile dönüyor.

        Biz ise çok zengin bir ülke olduğumuz için 400 milyon kilometrenin yakıtını ve yıpranmasını çöpe atıyoruz.

        Aferin bize.

        Polis taksi kahyası mı!

        Polis taksi kahyası mı!
        0:00 / 0:00

        Yukarıdaki konuyu bir kez daha gündeme getirmemin nedeni ise şahit olduğum bir olay.

        Havalimanında beni alacak otomobili bekliyorum.

        Önümde bir taksi durdu ve yolcu indirdi.

        Taksinin üzerinde İstanbul’daki bir semtin adını taşıyan bir durağın adı yazıyor.

        Yanımdaki bir genç şoföre doğru eğildi ve “Abi ben de Ferahevler’e gideceğim ve 100 TL’m var. Senin de yolun üzerinde. Beni atar mısın 100 TL’ye” dedi.

        Şoför tamam dedi ve genç tam taksiye binecekken trafik polisi geliverdi.

        Taksiciye “Yolcu alamazsın” dedi.

        Genç, polise durumu anlatmaya çalıştı. “Param yok. Abi beni ucuza bırakacak” dedi.

        Polis “Ben anlamam yolcu alırsan bin yirmi TL ceza keserim” dedi.

        Yalvarma yakarma para etmedi.

        Taksi boş bir şekilde gitti.

        Genci ben aldım otomobile.

        Ama doğrusu trafik polisine böyle “taksi kahyası” görevi verilmesi de ağrıma gitti.

        Samimi iseniz üyelik sürecini başlatın

        Samimi iseniz üyelik sürecini başlatın
        0:00 / 0:00

        “Dün büyükelçiler konuşmasın” diye yazınca “Hay ağzına sağlık” diyen de oldu “Niye konuşmasınlar. Daha da konuşsunlar” diyen de.

        Mesela sevgili dostum Zeynel Lüle de bu kanaatte olduğunu açıkladı sosyal medyadan, “Konuşsunlar, daha da konuşsunlar” dedi ve rahip Brunson’ın serbest bırakılmasını hatırlattı.

        Doğru, Brunson da baskı ile serbest bırakılmıştı.

        Hatta Zeynel’in eksiğini tamamlayayım, Türk kökenli Alman gazeteci Deniz Yücel de.

        Ama orada hep “ekonomik” tehditler vardı.

        Bu yüzden büyükelçiler ve ülkeleri Türkiye’de demokrasi ve insan hakları konusunda gerçekten samimi iseler, yani tüm bu açıklamaları AK Parti’ye içerde destek sağlamak için yapmıyorlarsa o zaman yapmaları gereken şey bu değil.

        Gerçekten Türkiye’yi ve Türk insanını düşünüyorlarsa yapmaları gereken şey Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecini yeniden canlandırmak, Türkiye’nin AB normlarına uymasını üye olarak sağlamaktır.

        Başlatılacak her görüşme, ele alınacak her başlık Türkiye’nin demokratik normlara biraz daha kavuşmasına neden olur.

        Böyle tehditler savurmak ise ancak ve ancak iktidarın işine yarar.

        Seçmenini konsolide eder.

        Ve bana göre Avrupa’nın da niyeti budur.

        Diyar-ı Bekir'in fatihlerine karantina gelecek mi?

        Diyar-ı Bekir'in fatihlerine karantina gelecek mi?
        0:00 / 0:00

        Yakın dostu Rasim Ozan Kütahyalı'nın bildirdiğine göre, Diyarbakır halaycısı Ertuğrul Özkök, COVID olmuş.

        Aşılı olduğu için kolay atlatacaktır.

        Kendisine geçmiş olsun diyor, acil şifalar diliyorum.

        Merak ettiğim ise şu.

        Özkök'le beraber Diyar-ı Bekir Seferi'ne çıkan Türk matbuatının ve çakma sosyetenin nadide mensupları ne olacak!

        Kurallara göre bunların tamamı, özellikle de halay ekibi "temaslı" sayılacak mı!

        Tüm bu Zerzevan Kalesi fatihi zevat 10 gün süre ile karantinaya alınacak mı?

        Alınmayacak ise temaslı olduğu için karantinaya alınanlar eşek başı mı!

        NOT: Bu arada Feryal Hanım'dan bir düzeltme geldi.

        Ayakkabıları Louboutin değilmiş.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Suç örgütü liderlerini konuşabilecekler ve konuşamayacak olanlar diye ikiye ayırmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar