Karamsarlığın üzerine biraz da güzel bir şeyden söz edelim.
Geçenlerde Galataport’a gittim.
Neredeyse 150 yılı aşkın süredir İstanbulluların erişimine kapalı İstanbul’un Karaköy ve Salı pazarı arasındaki sahile.
Hatırlayacaksınız, 2006 yılında burası özelleştirmeye çıkarıldı.
Sami Ofer adlı bir İsrailli işadamı neredeyse bedavaya burayı aldı.
O zaman benim başında bulunduğum gazete bu satışa büyük tepki gösterdi.
İhale iptal edildi.
Sonra yeniden ihaleye çıkarıldı ve bu kez Doğuş Grubu ve Bilgili grupları ihaleyi kazandı.
Sami Ofer’in 49 yıllığına neredeyse bedava (220 milyon dolar) aldığı yere Doğuş-Bilgili ortaklığı 30 yıl için peşin 702 milyon dolar artı KDV ödedi.
Üstelik de inşaat izni 2 emsalden 1,5 emsale düşürüldü.
Yani Doğuş-Bilgili ortaklığı Galataport’a İsrailli Ofer’in neredeyse 8 katı para ödedi.
Buna rağmen davalar açıldı, iş yıllarca durdu, sonunda davalar bitti, inşaat başladı ve Galataport geçen hafta açıldı. Ben de gezmeye gittim.
Çok akıllıca yapılan, müthiş bir yer olmuş.
Her şeyden önemlisi yaklaşık 1,5 kilometrelik bir sahil şeridi 150 yıl sonra halka açılmış.
Müthiş bir teknoloji kullanılarak, limana inip kalkan bir zemin uygulanmış ve gemiler yanaştığı anda, geminin yanaştığı kadar bölümünde zemin yükselerek gümrüklü bölgeyi halka kapatıyor ama sahilin geri kalanı halka açık oluyor.
İstanbul’un hemen hemen 250 derece ile en güzel manzarasına sahip oluyorsunuz.
Gemilerden inen yolcular ise hemen yer altına iniyor ve oradaki gümrükten geçerek, yine yer altı garajına gelen otobüslerle şehir turuna çıkabiliyor ya da aynı yerden taksilere binerek veya otomobil kiralayarak ya da yaya olarak İstanbul’a girebiliyorlar.
Asıl “Port” yerin altında anlayacağınız.
Yukarda ise muhtemelen İstanbul’un en güzel alışveriş sokakları oluşturulmuş, sahilde ise İstanbul’un en iyi manzarasına sahip restoran ve kafelerinde oturup yemeğinizi yiyebiliyor, içkinizi yudumlayabiliyorsunuz.
Sahilin Karaköy ucundaki eski tarihi binalar ise ya renove ediliyor, renove edilemeyecek durumda olanlar ise yıkılıp, bire bir aynı mimari ile yeniden inşa edilerek otel haline getiriliyor.
Yanlarına ise bir kongre ve toplantı merkezi yapılıyor.
Çarşı bölümü de öyle sadece lüks markaların yer aldığı bir yer değil.
Her türlü markanın bulunduğu bir ortam. Hatta lüksten mümkün olduğunca uzak durulmuş ama bence birkaç yıl içinde lüks markaların buraya akın etmesi kaçınılmaz bir sonuç.
İstanbul’un “Kordon boyu” olarak tanımlanabilecek şahane sahilin dışında benim en beğendiğim bölüm ise İstanbul Modern Müzesi’nin hemen önündeki büyük meydan oldu.
Meğer burada tarihi bir saat kulesi varmış ama haberimiz yokmuş.
Birkaç metresi toprak altında kalan ve metruk hale gelen bu saat kulesinin çevresi temizlenmiş, onarılmış, saati tamir edilmiş ve çevresi geniş bir meydan haline getirilmiş.
Bana göre İstanbul’un en güzel meydanı olmuş.
Bir yanında İstanbul Modern, bir yanında ise MSÜ ve Kültür Bakanlığı’nın sergi alanları.
Açıkçası çok ama çok beğendim.
Burayı kiralayanlara elbette teşekkürler ama projeyi böylesine iyi yaparak burayı halka açan Doğuş Grubu'na ama özellikle de bu projeye fikri katkısının çok büyük olduğunu bildiğim Bilgili Grubu’na İstanbul adına teşekkür etmek istedim.
Buraya 1,8 milyar dolar para ve 10 yıl harcamışlar.
İstanbul’a şahane bir yer kazandırmışlar.
Bu arada Galataport’un şahane bir de maketi yapılmış.
Keşke bu maketi ziyaretçilerin de görebileceği bir yerde sergileseler de, yapılan işin muhteşemliğini bir bütün halinde herkes görebilse.