Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kemal Kılıçdaroğlu’nu dinledikçe fenalık geçirecek gibi oluyorum.

        Uzun zamandır ve sürekli savunduğu bir tez var.

        “Büyükşehir belediye başkanlarını Cumhurbaşkanlığına aday göstermeyeceğiz çünkü eğer onlar aday olursa belediyeyi kaybederiz. Belediye meclislerinde çoğunluk bizde olmadığı için belediye başkanlığı AK Parti’ye geçer.”

        Konuşmasına bakarsanız zannedersiniz ki, Cumhurbaşkanlığı seçimi o kadar garanti ki, kimi göstersem seçilir hatta kendisini aday gösterse kendisi bile seçilir bu yüzden de belediye başkanlarını aday göstermeye gerek yok.

        Oysa ortada en azından şimdilik böyle bir durum yok.

        AK Parti ülkenin durumuna rağmen hala birinci parti hala yüzde 30’a yakın oy alıyor.

        CHP, Kılıçdaroğlu’nun gezilerine, söylemlerine, çabalarına rağmen veya belki de nedeniyle hala yüzde 25’in üzerine çıkabilmiş değil.

        İyi Parti, Lütfü Türkkan’ın, provokasyonun acısını çekiyor.

        Büyüklüğüne oranla anlamlı bir yükseliş göstermeye başlayan tek Parti DEVA, o da kendi çapına göre büyüyor.

        Yani ortada çantada keklik bir durum olmadığı halde, Kılıçdaroğlu inatla “Belediye başkanları aday gösterilmeyecek” diyor.

        Oysa tüm anket firmaları ve dahi iktidar partisi bile biliyor ki, seçime gidilirken hala var ise, Millet İttifakı’nın çıkarabileceği en güçlü adaylar 2 büyükşehir belediye başkanı.

        Bu yüzden de iktidar sözcüleri her yerde Kılıçdaroğlu’nun adaylığını pompalıyor, Yavaş ve İmamoğlu’nu ise karalıyorlar.

        Kazanma konusunda en güçlü adayın Mansur Yavaş, ikinci güçlü adayın Ekrem İmamoğlu olduğunu siyasetten anlamayanlar bile biliyor ama Kılıçdaroğlu bilmiyor, bilmezden geliyor.

        Muhtemelen Kemal Bey’in çevresinde de Yavaş veya İmamoğlu’nu istemeyen bir grup da var ve onlar da “Aman efendim belediyeleri kaybederiz” diye dolduruş yapıyorlar.

        Oysa soru çok basit.

        Kemal Kılıçdaroğlu’na şunu sormak isterdim.

        “Sayın Kılıçdaroğlu yarın Cumhurbaşkanı Erdoğan sizi arasa ve ‘Kemal Bey ben bu Cumhurbaşkanlığından sıkıldım. Verin Ankara Belediye Başkanlığını AK Parti’ye ben de size Cumhurbaşkanlığını vereyim” derse, bu teklifi kabul mü edersiniz, ret mi!

        Yoksa böyle bir teklife karşın 'Bana veya Abdullah Gül’e verecekseniz kabul, başkasına vereceksiniz ret' yanıtı mı verirsiniz!"

        Barış elçisi

        Barış elçisi
        0:00 / 0:00

        5 senedir dinlediğimiz şarkının sözleri ne diyordu!

        “Hain darbe girişiminin planlayıcısı CIA, destekçisi BAE, uygulayıcısı ise FETÖ’dür.”

        Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilerimizin gerçekte niye bozulduğunu bilmeyenler için inandırıcı sözlerdi bunlar.

        Hep beraber Emirliklere nefret ve kin kusuyorduk.

        Çünkü FETÖ’nün arkasındaki güç onlardı.

        Şimdi birden işler tersine döndü.

        Önce Emir’in güvenlikten sorumlu başdanışmanı geldi ülkemize uzun uzun görüştü.

        Hatta güvenlik konularının da dışına çıkarak yatırımlardan, ortaklıklardan bahsedilmeye başlandı.

        Ardından da Emir’in bizzat kendisi.

        Ancak anladığım kadarı ile Emir Hazretleri yatırım konularına pek girmemiş ki, iktidar sözcülerinden bu yönde bir şey duymadık.

        Ve ikili ilişkiler farklı düzeylerde gelişmeye devam ediyor, bizimkiler, muhatap düzeydeki Emirlik yöneticileriyle farklı ortamlarda bir araya geliyorlar.

        Buna tepki gösterecek halimiz yok.

        Biz iktidarın aksine değerli yalnızlığa değil, daha değerli dostluklara, “Yurtta sulh cihanda sulh” diyenin yoluna inananlardanız.

        Ama yine de 5 yıl boyunca “FETÖ’nün arkasındaki güç BAE” diyenlerin, bu kadar hızlı dönüşü aklıma tek bir şey getiriyor.

        Arkasındaki güç ile barıştıysak, FETÖ ile de mi barıştık!

        Yok eğer bu barışın tek nedeni oradan yayıncılık yapan bir Türk vatandaşı ise acaba BAE ile ilişkilerin düzelmesinin ardından kendisini önce Mısır’a, oradan Suriye’ye, ardından İsrail ve sonunda ABD’ye yollayarak yeni bir diplomatik dönem başlatabilir miyiz!

        Başkan'ın sağlık raporu

        Başkan'ın sağlık raporu
        0:00 / 0:00

        ABD’de Başkan Biden’in sağlık durumu bir ulusal mesele haline geldi.

        Başkan’ın hastaneye yatacak ve yetkilerini Kamala Harris’e devredecek olması da sağlığı hakkındaki olumsuz dedikoduları alevlendirdi.

        Ve Başkan'ın sağlığı ile olumsuz algı giderek yaygınlaşıp, neredeyse bir ulusal güvenlik meselesi haline gelince ABD’de şimdiye kadar olmayan bir şey oldu.

        Değil sağlık durumunun alenileştirilmesi, dışkısı bile koruma altına alınarak sağlığı hakkında spekülasyon yapılması engellenen Başkan’ın sağlık raporu açıklandı.

        Şaka yapmıyorum, ilk kez olarak bir Başkan’ın, Joe Biden’ın tüm tetkik sonuçları, hastalıkları, kendisine uygulanmış olan her türlü tedavi, kullandığı ilaçlar dahil olmak üzere tüm sıhhi durumu detaylı bir rapor halinde Başkan’ın doktoru Kevin O’Connor tarafından bir rapor halinde Beyaz Saray Basın Sekreteri Jennifer R. Psaki’ye verildi ve Psaki de bunu tüm Amerika’ya açıkladı.

        Raporu eke koyuyorum.

        (Sağlık raporu için tıklayınız)

        İsteyen inceler.

        Başkan’ın kalbinin iyi durumda olduğunu, belinde ve ayak bileğinde bazı küçük sorunlar yaşadığını, bazı alerjilerinin olduğunu, cilt kanserine ve kolon kanserine karşı düzenli taramadan geçtiğini ama genel olarak sağlıklı olduğunu söylemek mümkün.

        Böylelikle Amerikan demokrasisinde yepyeni bir aşamaya geçildiğini de anlıyoruz.

        Eskiden titizlikle korunan Başkanların sağlık bilgileri artık halka paylaşılıyor.

        Bazı AK Partililer çok eğlenceli

        Bazı AK Partililer çok eğlenceli
        0:00 / 0:00

        Yahu bu AK Partililer beni çok ama çok güldürüyor.

        Dün ölümüne savundukları başkanlık sistemini, daha ilk Başkan’ın ilk dönemi dolmadan “Kandırıldık” diye karalamaya başlayan AK Partililerden bahsediyorum.

        Zannedersin ki, o gün Başkanlığı ve 50 artı 1’i savunan bizdik. AK Parti ise buna tümden karşıydı ve onlara rağmen başkanlık sistemi geldi.

        Yahu yazdıklarınız söyledikleriniz ortada.

        O gün de sistemi savunmak için yalakalık yarışı içindeydiniz.

        Birinizin bile ortalık bir yerde “Bu sistem yanlış” dediğini duymadık.

        Tam aksine bizim gibi “Bu Türkiye için iyi değil” diyenlere demediğinizi bırakmadınız.

        FETÖ’cü ilan ettiniz.

        Şimdi ise sistemin mimarı Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum’u Sorosçu ilan ettiniz.

        Soros’la mütemadiyen toplantılar yapanları değil de, muhtemelen hayatında Soros’u görmemiş eski TKP’li Uçum’u da Sorosçu yaptınız ya ben buna gülmeyeyim de neye güleyim.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Demokrasi Kakistokrasiye dönüştürülmediği zaman.

        Diğer Yazılar