Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Eskiden adı Devlet İstatistik Enstitüsü idi.

        Türkiye’nin güvenilir kurumlarından biriydi.

        İktidar kim olursa olsun, ürettiği veriler güvenilir olur, iktidarlar tarafından halkı kandırmak, halkı fakirleştirmek, halkı Çinlileştirmek maksatlı kullanılmazdı.

        2005 yılında adı değiştirildi.

        Türkiye İstatistik Kurumu oldu.

        Ve zaman içinde değişti, giderek siyasetin etkisi altında, merkezi otoritenin taleplerine göre istatistik hazırlayan bir yapı haline geldi.

        Ve şimdi de “seçilmişlerle” kavga ediyor.

        “Seçilmişleri atanmışlara yedirmem” diyerek iktidar olan bir fikriyatın, atanmışlar üzerine kurduğu bir yapının, en tartışmalı kurumlarından birine dönüşüyor.

        Hal bu iken, Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi, Türkiye İstatistik Kurumu’nu biraz fazla ciddiye alıyor gibime gelmeye başladı.

        Önce genel başkanları kurumun kapısına dayandı.

        Kurum yönetimi, büyük bir yasa tanımazlıkla, ana muhalefetin liderini ve seçilmiş milletvekillerini binaya sokmadı.

        CHP de şimdi konuyu büyütüyor, TBMM gündemine taşımaya çalışıyor.

        Hepimiz biliyoruz ki, iktidar koalisyonu buna izin vermeyecek.

        Zaten önemli de değil.

        Çünkü TÜİK artık Türkiye’nin en güvenilmez, en inanılmaz kurumu.

        Medya bile TÜİK’ten daha güvenilir bulunuyor diyeyim de durumun vahametini anlayın.

        REKLAM

        Bu dönemin gösterdiği en büyük sorunlardan biri olan “Kurumların güvenilirlik erozyonu” zannederim en fazla TÜİK’i etkiledi.

        Bugün Türkiye’de en sıkı iktidar destekleyicileri bile bu kurumun yayınladığı verilerin güvenilir olduğunu düşünmüyor, kuruma inanmıyor.

        CHP’nin hatası çürümüş, bitmiş, saygınlığı sıfırın bile altına inmiş ya da indirilmiş bir kurumu bu kadar ciddiye alması ve savaş açması.

        Oysa bana göre yapılması gereken, vatandaşların TÜİK’ten hukuk yolu ile yargı yolu ile hesap sorması.

        Çünkü TÜİK’in siyasetin emri ile oluşturulmuş gerçek dışı istatistik verileri ve özellikle de enflasyon rakamları, doğrudan doğruya vatandaşın hak kaybı ile sonuçlanıyor.

        Milyonlarca çalışan, TÜİK’in doğru olmayan verileri nedeniyle fakirleşiyor, alması gereken ücret zamlarını alamıyor.

        Gerçek dışı bilgi üreterek, vatandaşın hak kayıplarına uğratmanın bir bedeli, yasal bir karşılığı olmalı.

        Bu yüzden de bana göre yapılması gereken TÜİK’e böyle bir savaş açmak değil, TÜİK yöneticilerine karşı görevi ihmal ve kasıtlı olarak yanlış bilgi üretmekten dava açılmalı.

        Yüz binlerce, hatta milyonlarca vatandaş TÜİK yöneticilerine böyle bir dava açsın.

        Ana muhalefet partisi de gidip, hiçbir etkinliği, hiçbir yetkinliği olmayan yöneticilerle görüşmeye çalışacağına, böyle bir davanın hukuki altyapısını oluşturmaya çalışsın, bunun için gerekirse sendikalarla ve barolarla birlikte hareket etsin.

        Bakın bakalım aldıkları talimatlar doğrultusunda gerçek dışı veri üretenler o zaman bunu yapmaya cesaret edebilirler mi!

        Diyeceksiniz ki, “Böyle bir dönemde bu dava nasıl kazanılır?”

        Merak etmeyin.

        Bu dava biraz uzun sürer.

        Düzeltme

        Düzeltme
        0:00 / 0:00

        Cübbeli Ahmet Hoca geçen gün kaleme aldığım görüşleri ile ilgili bir açıklama yayınlamış.

        “Ben öyle demedim” demiş ve bir düzeltme yapmış.

        Hoca “Ben enflasyon miktarı kadar faiz almak caizdir demedim, diyenler var dedim. Benim bahsettiğim İmam Ebu Yusuf’un zararı tazmin fetvasıdır” demiş.

        Doğrudur.

        Cübbeli Ahmet Ahmet Hoca haklı.

        Aynen öyle demişti.

        Ben de “El Ezher’in de aynı yönde fetvası var” demiştim.

        O da "Evet var" diye onaylamıştı.

        Bu ayrıntıyı eklemek boynumun borcu.

        Eziklik

        Eziklik
        0:00 / 0:00

        Fenerbahçe ile Galatasaray kadın futbol takımları kurmuşlar.

        Kadına karşı şiddete, kadın haklarına, cinsiyet eşitliğine dikkat çekmek için ortak bir platform oluşturmaya çalışmışlar.

        Bu amaçla bir dostluk maçı tertip etmişler.

        İki kulübün başkanları son derece güzel mesajlar vermişler.

        Bu maçı da Fenerbahçe Kadın Futbol Takımı 7 farkla kazanmış.

        Ve bu “dostluk maçı” sonrası Fenerbahçe yönetimine hasbelkader girmiş, sporla alakasını hiç bilmediğim ve hiç duymadığım Erol Bilecik adlı bir “zavallı” soyunma odasına inip takımı tebrik ederken Galatasaray’a olmadık hakaretler etmiş.

        Üzüldüm.

        Bir spor kulübü yöneticisinin bu hale düşmesine üzüldüm.

        Başarılı olamasa bile kulübü için varını yoğunu ortaya koyan bir Başkan'a herhangi bir desteğini şimdiye kadar kamuoyu önünde göremediğimiz, yöneticilik vasıflarına şahit olamadığımız birisinin, tek amacı dostluk olan bir müsabakaya gölge düşürecek kadar kendini küçülten birine Fenerbahçe gibi bir kulüpte yönetici payesi verilmesine üzüldüm.

        Böyle bir kişiye adında spor olan bir kulüpte yöneticilik yaptırılmasına üzüldüm.

        Tepkilerin ardından daha da utanç verici bir sosyal medya paylaşımı ile kendini "Yelizleştirmesine" de üzüldüm.

        Allah kimseyi Erol Bilecik adlı bu kişinin durumuna düşürmesin.

        Yayın yasağı

        Yayın yasağı
        0:00 / 0:00

        Daha birkaç gün önce her şeye koyulan yayın yasaklarından bahsettim ve halkın haber alma hakkının yargı yoluyla engellenmesine değindim.

        Bazı hukukçu dostlarım, "Bahsettiğin konuda yayın yasağı çok doğru bir karar" dediler.

        Emin değilim. Bana göre doğru değil.

        Hadi diyelim ki, işin içinde ensest ve çocuklar olduğu için bu yasak kabul edilsin.

        Peki ya bu rezalet ne!

        Bu dediğim, dün koyulan bir başka yayın yasağı rezilliği.

        Gazeteleri değilse de, televizyonları ilgilendiren bir yasak.

        Antalya'da, Akit gazetesine göre amacı "Okul öncesi ve yükseköğretim dahil eğitim sisteminin her kademesinde ve sonrasında ülkesine ve milletine bağlı, milli, manevi, ahlaki ve evrensel değerlere sahip üstün vasıflı bir gençlik yetiştirmek" olan Antalya İlim ve Kültür Derneği'nin öğrenci yurdunda, aşçılık yapan İ.G. adlı kişi yurtta kalan öğrencilerden birine yemek sırasında saldırmış, gencin kafasını satırla kesmiş ve kopuk kafayı öldürdüğü gencin göğsüne koyup, "Deccal'i öldürdüm" dile bağırmış.

        Ve bu olayla ilgili olarak mahkeme televizyon kuruluşlarına ayın yasağı kararı almış.

        Bu yasağın hangi mantıkla, hangi gerekçe ile alındığını söyleyebilecek ve bu yasağı normalleştirecek bir tek kişi var mı çok merak ediyorum.

        Gülşen gibi kadınları alkışlıyorum

        Gülşen gibi kadınları alkışlıyorum
        0:00 / 0:00

        Son zamanların en çok konuşulan kadın sanatçısı hiç kuşkusuz Gülşen.

        Bu kadar gündem olmasının nedeni ise sahne kıyafetleri.

        Sağlıklı ve sporcu görüntüsünü çok da yakıştırdığı oldukça dekolte kıyafetlerini eleştirenler oldukça fazla.

        Ben ise tüm “dik başlı” kadınlar gibi Gülşen’i de kutluyorum.

        Açık söylemek gerekirse ne giyip ne giymediği ve hatta giydiklerinin kendisine yakışıp yakışmadığı beni hiç ilgilendirmiyor.

        Ama Gülşen’in kendisine yönelik saldırılara hiç ama hiç boyun eğmeden bildiğini okuması üstelik de bunu yalan ve sahte bir muhafazakarlık dayatması ortamında yapıyor olması beni çok etkiliyor.

        Gülşen’in bu tavrını her kadın Gülşen gibi giyinsin diye değil, Gülşen gibi giyinmek isteyen kadınlar Gülşen gibi giyinebilsinler diye çok ama çok destekliyorum.

        İyi ki Gülşen gibi kadınlar var.

        Keşke Gülşen gibi erkeklerimiz de olsa.

        Özellikle de medyada.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bu kadarı da olmaz denilenler olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar