Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yeni yılda herkeste bir zam beklentisi vardı.

        Çalışanlar, kamu görevlileri, emekliler herkes.

        Ama kimse yeni yıl gecesi havai fişekler patlarken, devletin mal ve hizmetlere böylesine büyük bir zam yapacağını beklemiyordu.

        Yüzde 50’lerden başlayıp, yüzde 150’lere giden zamlar.

        Özellikle de elektriğe gibi, enerjiye yapılanlar gibi bir zam dalgasını tetikleyecek yüksek oranlı artışlar.

        Daha üç gün önce “Alınan muhteşem kararlarla iktidarımız doların yükselişini durdurup, kurları aşağı çekmeyi başardı” diye sevinip halay çekenlere bu “zamları” anlatmak normalde kolay olmaz.

        Hele hele “İktidarımız doları aşağı indirdi, siz niye hala fiyatları indirmediniz” diye takibe alınan ve horlanan üreticilere anlatmak imkansız hale gelmiştir bile.

        Hayat pahalılığını polisiye tedbirlerle engelleyebileceğini zannedenlerin, fiyat artışlarını stokçuluğa bağlayanların, polise jandarmaya depo bastırarak kamunun gücünü gösterenlerin şimdi ne yapacağı ise ayrı bir merak konusudur.

        Soğandaki, bakliyattaki, bitkisel yağdaki fiyat artışlarında aracıyı ve perakende zincirlerini suçlayanların, akaryakıtta vergiden, elektrikte ise neden olduğunu dahi bilmediğimiz fahiş artışlardan kimi sorumlu tutacaklarını bildiklerini zannetmiyorum.

        Herhalde, Emniyet güçlerinin zam yapan kamu kurumlarını basacak hali yok.

        Bakanlar Kurulu'nu da basmayacaklarına göre acaba nereyi veya kimi basacaklar diye merak etmiyor da değilim.

        REKLAM

        İktidar yanlısı medyanın halka soğan ekmek yeme tavsiyesinden sonra işe bisikletle veya yürüyerek gitme, soba veya kaloriferin çevreye zararlı etkilerini azaltmak için evde kazak ve hatta palto ile oturma, deterjan yerine tokaçla çamaşır yıkama gibi tavsiyelerini de pek yakında tedavüle sokacağını tahmin ediyorum.

        Doğrusunu isterseniz, din kisveli çakma bir muhafazakar değil, gerçek bir muhafazakar olduğum için gereksiz harcamaların kısılması, ahmakça tüketim yapılmaması fikri bana uzak bir düşünce değildir.

        Ama düne kadar evlerin önünde duran lüks otomobil sayısını gelişmişlik ve başarı göstergesi diye halka anlatıp, iktidarlarını övenlerin o otomobillerin yola çıkamayacağı bir ortam yaratmaları, yıllar süren zenginleşme masalını, şimdi fukara edebiyatına çevirmeleri çok açık bir tutarsızlıktır.

        Üstelik de tüm bunlar olurken, iktidara yakın müteahhitlere yapılan ödemelerin azalmak yerine artması, Kamu Özel İşbirliği projelerinin hazinemize soktuğu hortumun asla ve asla daralmaması tutarsızlıktan da öte bir durumdur.

        Ancak anladığım kadarı ile bir eliyle gençlerin telefonunu kontrol edip, diğer eliyle halay başı olarak mendil sallayanların bu tutarsızlık pek umurunda değildir.

        Ya önlem alın ya saymayı bırakın

        Ya önlem alın ya saymayı bırakın
        0:00 / 0:00

        Bakan Koca’nın yılın son günü bana açıkladığı üzere COVID 19 salgınında İstanbul patladı gidiyor.

        Vakaların yüzde 52’si İstanbul’da.

        Ankara ve İzmir gibi diğer büyük kentlerin de eli kulağında.

        İstanbul’da son 10 gündeki artış yüzde 500.

        Ankara’da yüzde 100.

        Yılbaşı gecesi sokakların durumu göz önüne alınırsa, İstanbul’da bu artışın katlanma ihtimali var.

        İyi de, tüm bunlar Bakanlığın gözü önünde ve bilgisi dahilinde yaşanırken niye en küçük bir önlem dahi alınmaz.

        Bakan Koca maskenin ve mesafenin Omicron ile beraber daha da önem kazandığını, 1,5 metre olan güvenli mesafenin 3 metreye çıktığını anlatırken, en azından bu konuda bir zorlayıcı tedbir niye getirilmez?

        İstanbul, Bakan Koca’nın deyişiyle “Patlamış giderken” İstanbul’un diğer kentlerle bağlantısına neden bir sınırla getirilmez.

        Şimdi “Zaten HES kodu ve aşı belgesi istiyoruz” diyenler olabilir.

        Ama kazın ayağı öyle değil.

        Omicron’un özellikle aşılılarda ve gençlerde daha hafif geçmesi nedeniyle pek çok kişi karantinaya da alınmamak ve işinden gücünden olmamak için test dahi yaptırmadan COVID 19’u geçiriyor.

        Bu da yayılmayı hızlandırıyor ve kontrol edilmesi güç hale getiriyor.

        Bu durumda ek tedbirler gerekiyor.

        Haaa, şuna da saygı duyarım.

        “Kardeşim hastalık hız kaybediyor ve ölümler oransal olarak düşük. Her gün bir Boeing 737 yolcusu kadar insanın ölmesi çok büyük sorun değil. Zaten ölenlerin yüzde 87’si 60 yaş üzeri. Biz o yüzden boş verdik” deyin gitsin.

        Bakın bu da bir şeydir.

        Hastalığın sonunun geldiğini düşünüyorsunuzdur, sürü bağışıklığına güveniyorsunuzdur.

        Hatta Haziran itibarıyla aşı programlarını dahi iptal edebilirsiniz.

        Bu da olabilir.

        Ama o zaman da her gün sayı açıklamayı bırakın.

        Koy verin kendi haline.

        Ölen ölsün.

        Kalan sağlarla devam edersiniz.

        İlaç

        İlaç
        0:00 / 0:00

        Haftalar önce uyarmadım mı sizi, “İlaç bulamayacaksınız” diye.

        Bugünlerde herkes, nöbetçi eczanelerde oluşan kuyruklardan şikayet ediyor.

        Bu kuyrukların nedeni nöbetçi eczane sayısının az olması ya da hasta sayısının fazla olması değil.

        Bu kuyrukların asıl nedeni pek çok ilacın artık bulunamıyor olması.

        İlaç firmaları, artık ucuz ilaçları ne üretiyorlar ne de ithal ediyorlar.

        En basit ve en yaygın ağrı kesiciler bile artık piyasada yok.

        Çünkü bu ilaçların satış fiyatları artık kutusunun maliyetini bile karşılamıyor.

        Yakında bulanamayan ilaçların sayısı daha da artacak.

        Kısa bir süre önce ilaç ve tıbbi malzeme satıcılarına kamudan ciddi bir ödeme yapıldığını biliyoruz.

        Alacakların bir kısmı kapatıldı ama kurlardaki belirsizlik, fiyatlardaki düşüş nedeniyle hiçbir uluslararası ilaç devi Türkiye’de özellikle ucuz ilaçlarını satmak istemiyor.

        Yakın zamana kadar turistler ve yurt dışından Türkiye’ye tatile gelen gurbetçiler Türkiye’de ucuz diye pek çok ilacı Türkiye’den alıyorlardı.

        Pek yakında durum tersine döner.

        Türkler, Türkiye’de bulamadıkları için pek çok ilacı fahiş fiyata yurt dışından almak zorunda kalabilirler.

        Yarışma

        Yarışma
        0:00 / 0:00

        Bir televizyon kanalında ünlü yarışmacıların, yüzlerinde maske ile şarkı söylediği ve izleyicilerin de maskeli ünlünün kim olduğunu bulmasına dayanan bir yarışma programı başlamış.

        Adı da “Maske sen kimsin” galiba.

        Yarışmayı izlemedim.

        Ama fotoğraflarını ve tanıtımlarını görüyordum epeydir.

        Aklıma takılan şu olmuştu, “Maskelerle amma uğraşmışlar. Karnaval gibi olmuş. Acaba bu maskeleri dışardan mı getirdiler, bunu Türkiye’de üreten var mıdır?”

        Ne satanist ayin düşüncesi geldi aklıma ne de başka bir şey.

        Allah'a şükür ruh sağlığım yerinde ve baktığım her şeyde böyle garip halüsinasyonlar görmüyorum.

        Belli ki, bazı trollerin de gazlaması ile konu sosyal medyada büyütülmüş ve aralarında Azerbaycan, Malezya, Endonezya ve hatta birkaç Arap ülkesinin de olduğu ülkelerde uzun zamandır yayınlanan bu programla ilgili RTÜK soruşturma başlatacakmış.

        Canım ülkem nasıl bir hastalıklı ruha bürünmüşse, geldiğimiz hale bak.

        Bir yarışmayı gösterişli hale getirmek için yapılmış rengarenk maskelerden korkar hale gelmişiz.

        Vay anam vay. Şizofrenik paranoya bu olsa gerek.

        Elbette pek çoğu troll de olsa bunca şikayet varken RTÜK soruşturma başlatabilir.

        Eleştiremem.

        Ama merak ederim.

        Aynı program hükümete yakın bir kanalda yayınlansa idi RTÜK yine de soruşturma başlatır mıydı!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Ülkeyi troller yönlendirmediği zaman.

        Diğer Yazılar