Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tıp fakültesi 2. sınıf öğrencisi Enes intihar etti.

        İntiharın gerekçesi felaket.

        Enes, oldukça muhafazakar ve tarikatçı bir ailenin evladı.

        Belli ki, aile Nurcu.

        Gencecik çocuğu da üniversite için gittiği kentte, zorla tarikat yurdunda kalmaya zorlamışlar.

        Bir yandan okul, bir yandan Enes’in anlattıklarından öğrendiğimiz tarikat yurdundaki veya yurtlarındaki baskı sonucu çocuk boğulduğunu hissetmiş, gençliğini, insanlığını yaşayamaz hale getirilmiş.

        Çocuk içinde isyan etmiş ama isyanını ne ailesine ne de yurttaki ortama yansıtamayınca ve işin içinden çıkamayınca çareyi intihar etmekte bulmuş.

        Yazık ki, ne yazık.

        Bu varan ikiydi aslında.

        Bir de birkaç hafta önce meydana gelen olay vardı.

        Antalya’da yine bir tarikat yurdunda, 18 yaşındaki bilgisayar mühendisliği öğrencisi bir çocuk, 38 yaşındaki aşçı tarafından başı kesilerek öldürülmüş ve katil “Deccal’in başını kestim” demişti.

        Bu yurtlarda neler döndüğünü bilmiyoruz.

        Bazen böyle cinayetler veya intiharlarla gündeme geliyor bu yurtlar, bazen cinsel istismar suçlamaları ile bazen de yetersiz yerlere, sadece din kisvesi altında toplandıkları için ruhsat verilmesi ve sonrasında ölümlere sebebiyet vermesi ile.

        Sonra birileri çıkıp “Bunlara nasıl yurt açtırırsınız” deyince de konuyu hemen zıvanadan çıkarıp “Bakın şu dinsizlere. Tarikat yurtlarına karşı çıkıyorlar çünkü dine karşılar” yaygarası yapıyorlar.

        Ancak tüm bunlardan daha vahim bir durum var.

        AİLELER…

        Evet büyük harflerle yazdım.

        Çünkü asıl vahim olan yer orası.

        Antalya’da 18 yaşındaki bilgisayar mühendisi adayı evladı başı kesilerek öldürülen baba ne dedi hatırlıyor musunuz!

        “Bir evladım daha olsa onu da o yurda veririm. Biz ölümünü düğün gecesi olarak görüyoruz.”

        İnsanın ağzına geliyor da söyleyemiyor kelimeleri.

        Ya da yazamıyor buraya.

        Keza Enes’in babası ne diyor duydunuz herhalde.

        “25 yıldır cemaatin içindeyim. Kaldığı yerde bir sorun yoktu. Biz kimseden şikayetçi değiliz.”

        Kendinden de şikayetçi değildir muhtemelen ve vicdanı da oldukça rahattır oğlunu intihara sürükleyen babanın.

        Türkiye’nin sorunu bu babalardır.

        Bu ailelerdir.

        Belgesel izliyorsanız görmüşsünüzdür mutlaka.

        Hayvanlar bile evlatlarını canları pahasına korur, onlara sahip çıkarlar.

        Bu tiplerin belgeseli çekilip izlense, yavrusunu korumaktan aciz ve koruyamamaktan dolayı hiçbir vicdani yük duymayan yeni bir tür olarak tanımlanırlar.

        Adını büyük ihtimalle, “Primate nonconsicencia” koyarlardı.

        O çocukları ölüme yollayan işte bu "Primat" kafadır.

        Az serbest piyasa

        Az serbest piyasa
        0:00 / 0:00

        Şirketlere de döviz hesaplarını TL’ye çevirip, kur garantili ticari hesaba yatırma imkanı tanınınca, “Şirket döviz bozdurunca kur farkından kâr etmiş görünecek ve bu kâr için gelir vergisi ödemek zorunda kalacak. Niye bozdursun, deli mi?” dedik televizyonda.

        Akıllarına geldi, şimdi bu tür gelire “istisna” getiriyorlar.

        Kur farkı gelirleri gelir vergisinden muaf tutulacak.

        Derinlemesine düşünülmeden akla ilk gelen olarak uygulanan tedbirlerin sonra başka tedbirlerle ayakta tutulmaya çalışılmasına yeni Türkiye’de “Ekonomide reform paketi” diyorlar belli ki!

        Ama paket paket içinde oluyor mecburen.

        Döviz borcu ödemesi ya da hammadde ithalatı için elinde döviz bulunduran şirket niye döviz bozdursun da kendini riske atsın diye soran yok.

        Şimdi muhtemelen zorla güzellik olsun diye uğraşacaklar, şirketlere “ricacı” olacaklardır döviz bozdurun diye.

        Bozdurmak sorunu çözecek olsa, herkes bozdursun elbet ama çözmez.

        130 milyar dolar satıldı çözmedi, şirketlerin satacağı mı çözecek!

        Gömleğin düğmelerini baştan yanlış iliklemişsiniz, açıp yeniden ilikleyeceğinize, düğmelerin karşısına ilik açmaya çalışıyorsunuz.

        İhracat gelirlerinin yüzde 25’ini Merkez Bankası’nda bozdurma zorunluluğu ise hala sürüyor.

        Kimse de çıkıp “Yahu bu karar Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisinden vazgeçmesi anlamına gelir" demiyor.

        Gençler bilmez, eskiden Türkiye’de döviz almak, döviz bulundurmak devletin iznine tabiydi.

        Bu yolla kimin yurt dışı ile ticaret yapacağına ya da kimin gerçekten zengin olacağına devlet karar verirdi.

        Yurt dışına çıkarken izinle döviz alırdık, onun da miktarı sınırlı idi.

        Cebinde dövizle yakalanan yargılanırdı.

        Dövizin bir Merkez Bankası kuru vardı bir de Kapalıçarşı denilen karaborsa kuru.

        Sonra Batı dünyasının tamamı gibi serbest piyasa ekonomisine geçtik.

        İsteyen istediği para cinsini bulundurur oldu.

        Şimdi getirilen yüzde 25 kararı eskiye dönüşün ilk adımıdır aslında.

        İhracat gelirlerinde serbest piyasadan yüzde 25 geri dönmektir.

        Kural delinmiştir.

        Bundan sonrası oran meselesidir.

        Özünde serbest piyasa hamilelik gibidir.

        Azı çoğu olmaz.

        Ya serbesttir ya değildir.

        Nasreddin hoca, eşi ve eşeği hikayesi gibi

        Nasreddin hoca, eşi ve eşeği hikayesi gibi
        0:00 / 0:00

        Niyeyse meseleyi uzattıkça uzattılar.

        Hala “Kılıçdaroğlu yayında iken, kendisi kabul etmiş bile olsa TBMM Başkanı ve bir Bakan'ı yayına bağlamak doğru değildi” diyenler var.

        Çocuklar, arkadaşlar boş konuşmayın lütfen.

        Kemal Bey kabul ettikten ve durumdan da memnun olduktan sonra size ne bir.

        İki.

        De ki, Kemal Kılıçdaroğlu kabul etmedi ve Bakan Karaismailoğlu’nu yayına bağlamadık.

        Ama adama yayın sırasında, belediyede genel sekreter yardımcısı iken ihalesiz iş verdiği, yapılmayan işleri yapılmış gibi gösterip haksız ödeme yaptığı gibi oldukça ağır ithamlarda bulunulmuş ve hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğu söylenmiş.

        Bakan Karaismailoğlu’nun da bu itham ve iddialara karşı bir savunma hakkı var.

        Bakan Karaismailoğlu’nu o yayına bağlamasak, bir hafta sonraki Teke Tek’te ya da başka bir programda kendisine söz vermek gerekecek.

        Bu kez de “Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkmadı. Karşısında kimse yokken boş kaleye gol attırdılar” demeyecek miydiniz!

        Tabii ki, diyecektiniz. Hem de ağzınızdan salyalar akıtarak.

        İyi niyetli olanlarınıza söylüyorum tabii bu cümleleri.

        Başka maksatla bu olayın üzerine atlayıp, parti içi hesaplaşmaları program bahanesiyle yapmaya çalışanlara değil.

        Hele hele Kılıçdaroğlu’nun iddialarını yazmaya cesaret edemeyip, programı yazanlara hiç değil.

        İlaç

        İlaç
        0:00 / 0:00

        Giderek daha fazla ilaca daha fazla fark ödeyeceksiniz diye yazdım dün.

        Diken internet sitesi sayıları vermiş.

        Onların tespitine göre düzenli kullanım gerektiren ve elzem 57 ilaçta firmalar bakanlık iskontosunu kaldırmışlar ve bu ilaçları alanlar fark ödemek zorunda kalıyorlar.

        Bu ilaçların sayısı her geçen gün daha da artacak ne yazık ki!

        Kur artışının doları olmayanı da ya da maaşını dolarla almayanı da ilgilendirdiğinin en açık kanıtı bu.

        Ama bazılarına bunu anlatmak çok zor.

        Zaten anlasalardı bugün bu halde olmazdık.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Üretmeden zengin olduğunu zannedenin aslında fakir olduğunu er geç fark edeceğini bildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar