Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kar, tipi, kapalı yollar, balıkçı falan meseleleri kapandı ise size son günlerdeki en büyük kabusumdan söz etmek istiyorum.

        Kabusum adı “posta kutusu”.

        İki gündür, yaşadığım apartmanın girişindeki posta kutusunu açmaya korkar oldum.

        İçinden çıkacak faturayı görmekten korkuyorum.

        Önceki gün mahallede arada bir gittiğim minik kahveciye uğradım.

        Toplasanız 30 metrekare bir yer. Bir de minik mutfağı var.

        De ki 60 metrekare.

        İçinde 20 kişinin oturabileceği birkaç masa, caddeye taşmış 4 masa.

        Sahipleri genç karı koca mecburen sektör değiştirenlerden.

        Ayak üstü biraz sohbet ederken, her yerde olduğu gibi orada da konu elektrik faturalarıydı.

        Ocak ayı faturası yeni gelmişti.

        Ve son üç aylık faturaları gösterdi.

        Aralık ayı faturası 4500 TL idi.

        Ocak ayında gelen fatura 6 bin 795 TL idi.

        1 Şubat’ta gelen fatura ise sıkı durun söylüyorum, tam tamına 14 bin 563 TL.

        Her yerde durum üç aşağı beş yukarı aynı.

        Ve emin olun hiç kimse başka bir şeyden söz etmiyor.

        Kimi görsem elektrik faturasından söz ediyor.

        Bir konu daha var tabii.

        O da doğalgaz faturaları.

        Onun da elektrikten aşağı kalır yanı yok.

        Dün öğlen bir arkadaşımın ofisine uğradım.

        Ben gördüğüm elektrik faturasından söz ederken, sekreteri söze girdi.

        “Fatih Bey ben de size doğalgaz faturamı göstereyim” dedi.

        REKLAM

        50’li yaşlarında yalnız yaşayan bir kadın.

        Çantasından faturayı getirdi.

        700 küsur TL.

        “Yanlış anlamayın, 100 metrekare bir apartman dairesi ve kombiyi akşam eve gidince açıyorum. Bütün gün kapalı. Sürekli evde olsam herhalde 2000 TL falan gelecek” dedi.

        Emin olun bugün hiçbir yerde başka bir şey konuşulmuyor.

        Bir de otomobiliniz var ise akaryakıttan bahsediyorsunuz.

        Şimdi ben bunları yazınca hükümeti savunmayı görev edinmiş ya da zaten bunu yapmakla görevli olduğu için medyada yer edinmiş bazıları “Yalan. Fiyatların arttığı falan yok. Algı yapıyorlar” diyeceklerdir.

        Ama bu sefer yemez.

        Siz en iyisi dua edin kar falan yağsın, sel olsun, birileri balıkçıya, kebapçıya falan gitsin.

        Yoksa gündem fena.

        Küçük bir rica

        Küçük bir rica
        0:00 / 0:00

        Çok rica ediyorum, lütfen aklımızla alay etmeyeniz.

        Faiz lobisinin dayatmasına karşı büyük bir zafer elde ettik diyorsunuz ya, lütfen, Allah aşkına bizi salak yerine koymayın.

        Bakın ben size faiz dayatmasına karşı elde ettiğimiz zaferi anlatayım.

        Eylül ayında Merkez Bankası gösterge faizini 19’dan 18’e indirmeye karar verdiğinde devletin Hazine’si o ay 17,6 faizle borçlanıyordu.

        Yani gösterge faiz ile gerçek borçlanma faizi hemen hemen aynı idi.

        Sonra Merkez Bankası faiz indirimlerini sürdürdü.

        Merkez Bankası faizi indirdikçe Hazine’nin borçlanma faizi yükseldi.

        Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi bir ay sonra Ekim ayında bu kez 18,9 faizle borçlanabildi.

        Merkez Bankası faizi indirmekte ısrarlıydı.

        Bir daha indirdi.

        Sonra bir daha indirdi.

        Merkez Bankası gösterge faizi indirdikçe Hazine’nin borçlanma faizi arttı.

        Aralık ayına geldiğimizde Merkez Bankası faizleri üç ay 500 puan geri çekmiş ve 14’e getirmişti.

        Hazine’nin borçlanma faizi ise Aralık ayında 23,7 puana çıkmıştı.

        Gösterge faiz 18 iken 17,6 olan faiz, gösterge faiz 14’e indiğinde 24’e yaklaşmıştı.

        Düşen bir faiz falan yoktu.

        Tam aksine var olduğu iddia edilen faiz lobisine ödenen faiz oranı ve tabii miktarı azalacağına artmıştı.

        Kağıt üzerinde faizi indirmek, gerçek hayatta faizi ve enflasyonu arttırmaktan başka hiçbir sonuç vermemişti ve bu sayılarla görünüyordu.

        Gerçek hayatta ortaya çıkan bu fahiş faiz artışını faiz dayatmasına karşı zafer diye ilan etmeyin lütfen.

        Bari bunu yapmayın.

        Çok rica ediyorum.

        Hangi ilaç

        Hangi ilaç
        0:00 / 0:00

        Sağlık Bakanlığı yaşlı ve risk grubu COVID hastalarında Molnupiravir tedavisi kararı almış.

        Molnupiravir’i bu köşenin okurları epey bir önce duymuştu zaten.

        İlacı ilk geliştiren ABD’nin en iyi üniversitelerinden biri olan Emory’nin ilaç geliştirme bölümü idi.

        İnfluenza tedavisi için geliştirilmişti ama Emory daha sonra bu ilaçtan vazgeçti.

        Elindeki bilgileri ve lisansı, ilaç şirketi Merck’e bağlı bir araştırma şirketi olan Ridgeback’e sattı.

        Çalışmalar sonucunda ilaç FDA tarafından COVID’e karşı etkili olduğunu kanıtlayan ilk ilaç olarak lisans aldı. ABD hükümeti ilk etapta 1,7 milyon doz sipariş verdi.

        İngiltere de ABD’nin peşine takıldı.

        Molnupiravir’in etkinlik oranının yüzde 50’ler civarında olduğunu daha önce bu köşede yazmıştım.

        Daha sonra Pfizer bir başka COVID ilacını açıkladı.

        Paxlovid.

        Yepyeni bir ilaçtı ve klinik veriler ve faz çalışmaları yüzde 90’a yakın (Yüzde 89) bir etkinliğe işaret ediyordu.

        Şimdi Türkiye’de Sağlık Bakanlığı Molnupiravir’i kullanıma sokuyor.

        Peki Paxlovid’i de düşünmüyorlar mı acaba!

        İnanç delil istemez

        İnanç delil istemez
        0:00 / 0:00

        Herkes soruyor, “Osman Kavala niye tutuklu?”

        Çünkü dava dosyasına bakan ve bir damla hukuk bilgisi değil, nosyonu olan birisi bile biliyor ve görüyor ki, Kavala’nın tutuklu olmasını gerektirecek bir dosya yok ortada.

        Muhtemelen bu dosyaların hiçbirinden dolayı Osman Kavala mahkum bile olmayacak.

        Osman Kavala’nın tutuklu olmasının nedeni delil değil zaten.

        İnanç.

        Kavala’nın Gezi’den itibaren Türkiye aleyhtarı bir faaliyet içinde olduğu, AK Parti iktidarını devirmek için dış güçlerle birlikte çalıştığına dair inanç.

        Bunun bir delili yok ama buna inananlar var.

        Ben ise bambaşka bir şeye inanıyorum.

        Osman Kavala Türkiye’ye zarar veriyor evet.

        Ama tutuklu olduğu için zarar veriyor.

        Serbest bıraksanız ve inandığınız gibi gerçekten ajan bile olsa emin olun bu ülkeye bu kadar zarar veremezdi.

        Diyeceksiniz ki “Delil yoksa inanç olur mu?”

        En güçlü inançlar delile gerek duymayanlar değil midir zaten…

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kötülüğe değil iyiliğe yancı olduğumuz zaman.

        Diğer Yazılar