Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Geçen hafta Süleymaniye Camii’nin ihtişamının önüne set çekecek olan İlim Yayma Vakfı inşaatından söz etmiş ve “Yapıldıktan sonra yapana küseceğinize, yapılırken yapılan uyarıları dikkate alıp inşaatı durdurun” diye yazdım.

        Fatih Belediyesi’nden itiraz geldi.

        Belediye Basın Danışmanı Abdurrahman Fidancı bir bilgi notu yollayarak, aynı yerde daha önce 7 katlı bir bina olduğunu, şimdi yapılmakta olan binanın ise 6 katlı ve 1,5 metre daha alçak kotlu olduğunu iddia etti.

        İddiasının yanına da bir grup fotoğraf ekleyerek bana yolladı.

        Ben de konuyu uzmanına sormak için tarih yapılar konusunda uzman bir mimara yolladım.

        Bölgede çalışmaları da olan mimar dostum “Sadece yükseklik değil, bu bina yandaki tarihi ve tescilli binanın duvarını da mahvetmiş” diye bir yanıt yolladı öncelikle.

        Sonra da İlim Yayma Vakfı’nın yükselmekte olan binasının, Süleymaniye Camii’nin görüntüsünü nasıl kapadığını gösteren çok net bir tarihi fotoğraflar.

        Aynı açıdan 80 yıllık süreçte farklı tarihlerde çekilmiş 3 fotoğraf.

        Bu fotoğraflara bakınca 1942 ile 2021 arasında İstanbul’u ve Haliç kıyısını nasıl katlettiğimizi, 2021 ile 2022 yılları arasında da Süleymaniye Camii’ni nasıl katletmekte olduğumuzu gösteren üç net fotoğraf.

        Fatih Belediyesi’nin fotoğraflarından oldukça farklı ama aynı açıdan çekildiği için oldukça etkili ve durumu çok çok iyi anlatan üç fotoğraf.

        REKLAM

        Çok açıkça görülüyor ki, belediyenin tezinin aksine o inşaat ister izinli olsun, ister en tepeden torpilli, bu haliyle Ecdad yadigarının önüne bir set çekiyor.

        Sinan’ın çevresi ile son derece uyumlu ve İstanbul’a anlam katan eserini katlediyor.

        O yüzden bu inşaatın bir katıdan vazgeçmek lazım.

        Bir kattan elde edilecek rant, ecdadın ırzına geçmeye değmez.

        Isparta'da 5'in 3'ü

        Isparta'da 5'in 3'ü
        0:00 / 0:00

        Acaba diyorum Isparta’nın günlerdir kar ve ayaz altında elektriksiz bırakılması elektrik faturalarına isyan eden bizlere aba üzerinden sopa göstermek mi!

        Halinize şükredin, yoksa elektriksiz kalırsınız mı demek istiyorlar.

        Aklıma emin olun başka bir şey gelmiyor.

        Bu zamanda, koskoca bir kenti 3 gün elektrikten yoksun bırakmanın başka bir makul gerekçesi de olamaz.

        Vali ortada yok.

        Belediye Başkanı ortada yok.

        Türkiye’yi elektrikle tanıştırdığını iddia eden bir iktidarın döneminde, iktidarın yaptığı özelleştirme bölgenin elektrik dağıtımını alan şirket bir kente üç gün elektrik veremiyor ama kimsenin sorumluluğu üstlendiği yok.

        Üç günün sonunda bir Bakan çıkıp “Hakkınızı helal edin” diyor.

        Başkaca bir şey de olmuyor.

        Dediğim gibi Belediye Başkanı ortada yok.

        Vali zaten hiç yok.

        Her ikisinin nerede olduğunu belgeleyecek bir MOBESE kamerası da yok.

        Kente elektrik vermekten sorumlu Akdeniz Elektrik AŞ’den ise eden de yok.

        Peki sizce adı hiç anılmayan ama bu işin sorumlusu olan Akdeniz Elektrik Dağıtım AŞ’nin özelleştirme ihalesini kim almıştı hatırlıyor musunuz!

        Hafızanız zayıfsa ben hatırlatayım.

        Yabancı değiller. Hatta çok ama çok tanıdıklar.

        Hani şu meşhuuuur 5 müteahhit var ya.

        Hani şu AK Parti iktidarı döneminde ne ihale varsa hepsini alan.

        Onların üçü.

        Kolin, Limak, Cengiz.

        Isparta’yı soğukta ve karanlıkta bırakanlar onlar.

        O yüzden ne adları anılıyor ne MOBESE ile takip ediliyorlar.

        Çünkü aslında yıllar önce verdikleri sözü tutuyorlar.

        Bu politika devam edecekmiş

        Bu politika devam edecekmiş
        0:00 / 0:00

        Nas gereği faizleri düşürüp, Nas’ın etrafından dolanıp gizli faizle sorun çözülmeye çalışılsa da çözülmüyor belli ki!

        Allah’ı da kandırmak mümkün değil, ekonomi bilimini de.

        Merkez Bankası faizleri düşürüldükçe gerçek faizlerin nasıl arttığını haftalardır burada grafiklerle destekleyerek anlatmaya çalışıyorum.

        Ama benim bir şey anlatmama gerek yok aslında.

        Vatandaş her şeyi yaşayarak öğreniyor.

        Maaşlara yapılan zamlar, ilk ayın enflasyonu ile uçup gidince, üzerine bir de açıklanan enflasyonun katbekat üzerinde artı ile gelen elektrik ve doğalgaz faturaları eklenince, vatandaş yüksek faize rağmen “tüketici kredisi” ile gününü kurtarmaya devam ediyor.

        Dünya gazetesinin haberine göre son 1 haftada tüketici kredilerindeki artış 1,7 milyar TL’nin üzerinde. Geçen yılın aynı tarihine göre ihtiyaç kredisindeki artış vade sınırlaması yapılmasına karşın yüzde 19. Kredi kartı borçları da ocak sonu itibariyle geçen yıla oranla yüzde 45 artmış.

        Faizler ise yeni bir zirveye doğru ilerliyor.

        Merkez Bankası faizleri arttırmayacağını açıklarken, Ekonomi Bakanı Londra’da ekonomi politikasından dönüş olmadığını yabancı yatırımcılara anlatacağını söylerken vatandaşın yüklendiği tüketici kredilerindeki faiz Kasım ayından bu yana 8 puanı aşan bir yükselişle 31,5 puana yükseldi.

        Siyasi olarak düşürülen her bir puan faiz, vatandaşa 2 puan yükseliş olarak yansıdı.

        Şu anda gerçek faiz, Merkez Bankası’nın açıkladığı faizin iki mislinden daha fazla.

        Ve bu politika devam edecekmiş.

        Aşısına güvenen borazancıbaşı

        Aşısına güvenen borazancıbaşı
        0:00 / 0:00

        Hafta sonunda Süper Lig takımları sahaya “Turkovac” yazılı formalarla çıktılar.

        Ne o, yerli aşının reklamını yapacaklar.

        Son derece bilimsel bir yaklaşım.

        Forma da Turkovac yazında millet koşa koşa o aşıyı olacak.

        Böyle bir aşı tanıtımı, böyle bir ilaç tanıtımı olmaz.

        Bu vatandaşa hakarettir, vatandaşın aklıyla alay etmektir.

        Siz Almanya’da sahaya göğsünde “Biontech” ya da ürettikleri Covid aşısının adı olan “Comirnaty” yazılı forma ile çıkan futbol takımı gördünüz mü!

        Biontech’in şehri olan Mainz’ın takımı bile böyle bir şey yapmadı.

        Çünkü bilimsel ürünler, futbol takımları ile pazarlanmaz.

        Öncelikle binlerce kişi üzerinde bir araştırma yaparsın.

        En az 50-60 bin kişilik 3. Faz çalışmaları yürütürsün.

        Sonra bu çalışmaları bilim dünyasına açık biçimde değerlendirirsin.

        Değerlendirme sonuçlarını bilimsel bir makale haline getirirsin.

        Bu makaleye tüm bilim dünyasına açarsın.

        Saygın jürileri olan, etkili bilim dergilerinde, tıp dergilerinde bu makaleleri yayınlarsın.

        Sonra da “İşte bu benim aşım” dersin.

        Bunların hiçbirini yapmayacaksın.

        1300 denekli yarım yamalak bir 3. Faz çalışması ortaya koyacaksın.

        Hiçbir bilimsel platforma bu aşıyı tartışmayacaksın, konuşmayacaksın.

        En yakın dostun Azerbaycan bile senin aşını alıp yapmaya yanaşmayacak.

        Aşı bulamayan Afrika ülkeleri dahi senden aşı istemeyecek.

        Herhangi bir başka ülkede 3. Faz çalışması yapmayacaksın, yapamayacaksın.

        Sonra futbol takımlarından medet umacaksın.

        Tabii ki olmaz.

        Bu aşıyı yapanlara açık bir çağrım var.

        Gelin Teke Tek’e aşınızı anlatın.

        Aylardır davet ediyorum.

        Gelemiyorsunuz.

        Gelin tartışalım.

        Var mısınız!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Engelli çocukların parasını iç eden edepsizlerden insanca davranış beklenmeyeceğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar