Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Biz yazıp hatırlattıkça, millet uyanıyor.

        Üçlü tarife kazığını anlattık.

        “Aaaa, öyle miymiş” demeye başladı herkes.

        Bütün bunların kasıtlı yanlış özelleştirme sonucu olduğuna uyanmaya başlarlar inşallah.

        Çünkü yediğimiz kazığın en önemli unsurlarından biri özelleştirme yöntemi ise diğeri de özelleştirme sonrası yaşananlar.

        Türkiye’deki tüm elektrik dağıtım işinin hepsi iktidara yakın isimler olan 21 şirkete paylaştırıldığını, bunun karşılığında 13 milyar dolar para toplandığını yazmıştım.

        Özeleştirme sırasında dağıtım şirketini satın alan bir özel amaçlı şirket ve dağıtım şirketi vardı.

        Eskiler hatırlar, Petrol Ofisi özelleştirilmesinde olduğu gibi.

        İş Doğan Petrol Yatırımları AŞ diye bir şirket, Petrol Ofisi'ni satın almıştı.

        Sonra Aydın Doğan bu iki şirketi birleştirmiş, Petrol Ofisi’nin kârından ödediği vergiyi ödemeyip, o kârla şirketin satın almadan kaynaklanan borcunu ödemişti.

        Vergi denetmenleri özelleştirmenin ruhuna aykırı bu uyanıklığı yakalayınca Aydın Doğan, 2 milyar TL vergi cezasına çarptırılmıştı.

        Sonra da oturup devlet ile anlaşmış, bunun yaklaşık 4'te birine kurtulmuştu.

        Dağıtım şirketi özelleştirmesi ile dağıtım şirketlerini alanlar ise Aydın Doğan’ın yaptığından daha farklı bir yol izlediler.

        Daha akıllıca.

        REKLAM

        Satın alınan şirketi bir anlamda ikiye böldüler.

        Bir dağıtım şirketi, bir de görevli tedarik şirketi.

        Yani bir marketiniz var ama markete mal sağlayan şirket de sizin.

        Duble aracı.

        Kamu otoritesi başlangıçta özelleştirmenin ruhunda, yasasında olmayan bu duruma göz yumdu.

        Barajdan ya da termik santralden çıkan elektrik size gelene kadar sayısız aracıdan geçiyor ve her biri ayrı ayrı kâr ediyor.

        Devletin 32 kuruşu sattığı enerji sonunda size 2 TL’nin üzerinde bir fiyatla ulaşıyor.

        Devlet de buna göz yumuyor.

        Niye.

        Çünkü memleketin tüm kaynakları zaten bu şirketleri alan müteahhitlere tahsis edilmiş durumda.

        İster yoldan geç, istersen evinde oturup televizyon seyret ister uçağa bin, ister köprüyü kullan, ister hasta ol hep bunlara çalışıyor sistem.

        Bu müteahhit taifesine bu imkanları sağlayan devlet, araya koyduğu bir şirketten fazladan kâr etmesini, elini sizin cebinize biraz daha sokmasını mı engelleyecek?

        Hadi canım siz de.

        Bu kadar saf olmayın Allah aşkına.

        Ha bir de, “Çok yatırım yaptılar” palavrası var.

        Ortada yatırım falan yok.

        Yatırım dedikleri, yeni abonelere elektrik ulaştırmak için yaptıkları masraf. Büyük bölümü bu.

        Şebekeyi yenileme, şebekeyi modernleştirme yatırımı ise bana göre devede kulak.

        İsterlerse açıklasınlar oranları.

        Ne kadarı yeni abone için yapılan yatırım, ne kadarı şebekeyi düzetmek için yapılan.

        Ama bunu açıklarken şunu da açıklasınlar, bu yatırımlar için devlete ne kadar fatura kestiklerini.

        Şebeke geliştiriyorum diye kamudan ne kadar para aldıklarını. İhalesiz, rekabetsiz.

        Açıklayabilirler mi!

        Zor.

        Şimdi toplantı üzerine toplantı çözüm arayışı üzerine çözüm arayışı.

        REKLAM

        Yerseniz.

        Emin olun bu şirketlere dokunamazlar.

        Onların kârlarına değil ellerini, parmaklarının ucunu süremezler.

        Bir şey yapılacaksa yine vergiden KDV'den, kamunun kaynaklarından feragat edilecek, yine dolaylı olarak size bana sokulacak. Ama bu şirketlerin ve patronlarının çıkarlarına zerre halel gelmeyecek.

        Bu arada iktidar kanadından bazıları “Biz bu enerjiyi sübvanse etmesek bakın o zaman neler olur. Sizin 1000 TL’ye kullandığınız enerjide 3000 TL de sübvansiyon var” diyorlar.

        Ben de merak ediyorum.

        Bu sübvansiyonu dedenizden, babanızdan miras kalan para ile mi yapıyorsunuz?

        Yoksa bizden topladığınız vergilerle mi!

        Babanızın parası ile yapıyorsanız biz size teşekkür edelim.

        Yok bizden topladığınız vergilerle yapıyorsanız siz bize teşekkür edin.

        Hala insan içine çıkabilmenize imkan sağladığımız için.

        Ha bir de fırsat bulursanız özelleştirmeden gelen 13 milyar doları nereye harcadınız?

        Onu da bilelim.

        Henry Ford siyasetçi olsa idi

        Henry Ford siyasetçi olsa idi
        0:00 / 0:00

        Dün 6 liderin bir araya gelmesi ile ilgili yazıma, iktidar yanlıları çok, bir araya gelen partilerin seçmenleri ise az kızdılar.

        İktidarın kızması normal de, muhaliflerin kızgınlığı “Bize umut veren bir sonuç çıkmadı” düşüncesine dayanıyor.

        Dediğim gibi çıkar mı çıkmaz mı bilmem ama bu düşünce doğru değil.

        Size Henry Ford’u anlatmak isterim.

        Ford’un kurucusudur ama asıl önemi Ford’u kurmaktan değil, tüm sanayinin üretim anlayışını değiştirerek öncelikle otomobilin ama belki de tüm sanayi ürünlerinin kolay ulaşılabilir hale gelmesini sağlayan beyindir.

        Üstelik otomobil satış ağı denilen şeyi ilk oluşturarak sadece üretim değil, pazarlama konusunda da çağ değiştirmiştir.

        Bu dahi mühendis ve pazarlamacı felsefesini üç aşamalı bir strateji olarak görmüştür.

        Mottosu “Bir araya gelmek başlangıçtır. Bir arada kalabilmek ilerlemedir. Birlikte çalışmak başarıdır” onun ekip kurma ve yönetme felsefesidir.

        Burada tüm çalışanlarına söylediği şudur:

        “Hiçbir şey zor değildir. Yeter ki onu küçük parçalara bölmesini bilelim.”

        Ve kendisine gördükleri kusurları gösteren mühendislerine şöyle derdi:

        “Bana kusur değil, çare bulun.”

        Zoraki bir yazı: Tek çare seçim

        Zoraki bir yazı: Tek çare seçim
        0:00 / 0:00

        Şunu baştan söyleyeyim.

        Bu yazı umumi arzu üzerine ve istemeye istemeye yazılmıştır.

        Galatasaray Spor Kulübü’nün Haziran ayındaki seçimleri öncesi Başkan adayı Burak Elmas “Seçimlerde beni destekler misin?” dediğinde kendisine şu yanıtı vermiştim.

        “Sevgili Burak, mevcut adaylardan hiçbiri Galatasaray’ın mevcut sorunlarını çözecek gibi görünmüyor. Buna sen de dahilsin. Ama yine de oy kullanabilseydim sana verirdim oyumu çünkü en fazla hazırlık yapmış olan sensin. Fakat sonuçta hepiniz başarısız olacaksınız, biliyorum. Ama senin hazırlığına saygı duyuyorum.”

        Sonra da ekledim, “Seni ve aileni yakından tanıyan ve seven biri olarak aday olmamanı tercih ve tavsiye ederim. Çok üzülürsün, çevreni çok üzersin.”

        Nitekim seçimler yapıldı.

        Burak Elmas, Eşref Hamamcıoğlu’nun 41 oy önünde Başkanlığı aldı.

        Emin olun o adaylardan hangisi kazanırsa kazansın bugün tablo çok da farklı olmazdı. Belki de beteri olurdu.

        Adaylardan hiçbirinin Galatasaray’ı yönetme kapasitesi yoktu.

        Bugün gelinen noktada koltukta oturan Elmas olduğu için, mevcut tablonun sorumlusu da Elmas.

        7 ay içinde yönetiminde kendine en yakın iki ismi kaybetti.

        Ama sorun acaba onları kaybetmesinde miydi, yoksa hiçbir Galatasaray yönetim tecrübesi olmayan bu iki ismin, Ünlü ve Epözdemir’in en önemli iki adam olmasında mıydı!

        Daha önce Galatasaray’ın herhangi bir tesisisin kapısından içeri yönetici veya taraftar olarak dahi girmemiş iki kişi nasıl olur da en önemli yöneticiler olurdu!

        Onlar zaten gitti.

        Üstelik de dostça değil.

        Türlü ithamla ve bu ithamları sürdürerek gittiler.

        Ünlü ve Epözdemir en azından çalışıyordu.

        Şimdi onlar da yok.

        Yönetimde birçok önemli ve dışarda değerli isim var ama bunların orkestrasyonunda bir sorun olduğu aşikar.

        Peki Burak Elmas ne yapmalı.

        Yapması gereken tek bir şey var.

        Ya şimdiden ya da Mali Genel Kurul’da bir seçim kararı açıklaması.

        “Daha iyi yapacağını düşünen var ise buyursun gelsin. Ya da bana güvenoyu verin” demesi şart.

        Adnan Polat böyle bir karar verseydi, ibra edilirdi. Kuvvetle muhtemelen yeniden seçilirdi.

        Mustafa Cengiz “Başkan seçime git” uyarılarına kulak verseydi, ibra edilir, Galatasaray’ı mahkeme koridorlarında süründürmezdi.

        Bugün de Burak Elmas’ın yapması gereken o.

        Hemen veya mali genel kurul sonrası seçime gitmek.

        Bunu genelde Galatasaray’ın büyükleri genel kurul salonunda Başkanların kulağına fısıldar.

        Ben ise açık açık buradan söylüyorum.

        Bir yönetim çuvalladı ise tek çare seçimdir.

        Öyle veya böyle gidilir.

        Seve seve gidileni tercih edilir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Vatandaşın parasıyla zengini sübvanse etmek vatandaşa kıyakmış gibi gösterilmediği zaman.

        Diğer Yazılar