Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İçten içe bir hazırlık var sanki ve içten içe sanki kamuoyu yeni bir şeye hazırlanıyor.

        Neye mi!

        10 yıl önce özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerinin geri alınmasına.

        Yemin ediyorum, böyle bir korkum var.

        Bunu niye mi söylüyorum?

        Basit.

        Aklını ve kalemini kiraya vermiş ve iktidarın hoşuna gitmeyecek tek kelime etmeye yüreği yetmeyen, hükümet kalemlerinden bazıları “Bu özelleştirmeler yanlış oldu” demeye başlamışlar bile.

        Bunlar bir yerden sinyal almadan değil iktidarın yaptığı bir şeyin yanlış olduğunu söylemek, kendi isimlerini bile yazamazlar.

        Belli ki, işaret gelmiş.

        “Yazın. Biz de buradan yeni bir kahramanlık hikayesi çıkaralım” diye.

        Ardından iktidarın diğer ortağı “Bu özelleştirmeler halkın belini bükmüştür. Elektrik dağıtım işi kamu eliyle yürütülmelidir. En azından yüzde 70'i kamuda olmalıdır” diye bir çıkış yaptı.

        Tamam dedim geliyor.

        Belli ki, bu elektrik işinden yeni bir kahramanlık hikayesi çıkarılmaya çalışılacak.

        Zaten zor durumda olan, zaten hesapsız ve öz kaynaksız alımlarla dolar borcu batağında debelenen, bu yüzden de fahiş elektrik zamları ile kurtarılmaya çalışılan hükümet destekli müteahhit taifesine belli ki el uzatılacak.

        Çünkü daha önce de defalarca yazdığım gibi dağıtım şirketlerini alan müteahhitler, o gün dolarla borçlandılar. (Pek azı daha sonra bu borçlarını TL’ye döndürmeyi becerdi.)

        Ardından dolardaki hızlı artışla müthiş bir kur farkı zararına uğradılar.

        YİD projelerinde hep “Hazine garantili” kredi kullanan müteahhitler burada Hazine garantisinden mahrum oldukları için batmaktan elektriği iktidar tarafından yapılan fahiş zamlarla kurtarılmaya çalışıldılar.

        Ancak bu da toplumsal tepkiye neden oldu.

        Elektrik fiyatlarındaki fahiş ve mantık dışı artışın bu müteahhitleri kurtarmak maksatlı olduğu açıkça ortaya çıktı.

        Ve vatandaş bunun faturasını iktidara çıkarmaya başladı.

        Peki şimdi ne yapılabilir!

        Buradan müthiş bir kahramanlık öyküsü çıkarılabilir.

        Nasıl mı!

        Çok basit.

        Bu şirketler yeniden kamulaştırılabilir.

        Satıldığı fiyata, yani 13 milyar dolara geri alınsa iyi.

        Tabii ki, öyle olmaz.

        Bu müteahhitlere 10 yıl boyunca yaptıkları “sözde” yatırımların bedeli de hesaba eklenir ve en nihayetinde bu şirketler milyarlarca dolarlık borçlarıyla birlikte kamuya geri döner.

        Sonra da “Bakın işte biz halkımızı öyle seviyoruz ki, elektrik fiyatını düşürmek için bu şirketleri geri aldık” denir.

        Faturalar düşer, herkes sevinir.

        Faturaları düşüren kahraman ilan edilir.

        Bütün suç o dönem özelleştirmeyi yapan bakan kimse ona yüklenir.

        Bu arada en az 20-25 milyar dolarlık yük Hazine’ye yüklenir.

        Müteahhitler kurtulur.

        Vatandaş ucuz elektrik ödüyorum zannederken aslında kazığın büyüğünü yer.

        Bu kazık sonra maaşlara yapılmayan zam, öğretime ayrılmayan para, emekliye verilmeyen para, emekliye ayrılamayan EYT’li, ödenmeyen ilaç paraları, sağlık hizmetlerinde düşen kalite olarak size geri döner.

        Adaletin kadar saygınsın

        Adaletin kadar saygınsın
        0:00 / 0:00

        Adam Belçika’da ailesinden 4 kadını öldürüyor.

        Yakalanıyor.

        Yargılanıyor.

        Müebbet hapse mahkum oluyor.

        Ve yurt dışında mahkum olan pek çok Türk gibi ülkesine iadesini istiyor.

        4 kadının müebbet hapis cezasını çekmek üzere Türkiye’ye iade ediliyor.

        İadesinden 3 yıl geçmeden serbest bırakılıyor.

        İnsan içine karışıyor.

        Yeniden evlenme hazırlığına başlıyor.

        Ve biz bunu BBC’nin haberinden duyuyoruz.

        İşte memleketimin hali.

        Peki ben bunu duyunca şaşırdım mı!

        Hayır.

        Hiç şaşırmadım.

        Çünkü Türkiye’nin hali pür melali bu artık.

        Bu ülke hiçbir zaman kusursuz, her şeyin tıkır tıkır işlediği bir ülke değil ama hiçbir zaman da böylesine hakkın hukukun olmadığı, yol geçen hanına döndürülmüş, kim kime dum duma bir ülke de değildi!

        Şaşırmadım çünkü böyle şeylerin olmakta olduğunu değil ama olma olasılığı olduğunu hep içten içe hissediyordum.

        Hukukun her türlüsünün güvenilmez hale geldiğini, adaletin değil mum, projektörle aransa bulanamadığı bir ülkede infaz hukukunun doğru düzgün olmasının mümkün olmadığını, infaz hukukunun da uygulanmadığından hep şüphe duyuyordum.

        Şimdi siz bir Batı ülkesi olsanız, bu ülkeye bir daha suçlu iade eder misiniz!

        Şimdi siz Batılı bir şirket olsanız, hukukun böyle uygulandığı bir ülkeye yatırım yapmaya gelir misiniz!

        Siz şimdi Batılı veya Doğulu medeni bir ülke olsanız bu ülkenin hukukuna güvenir misiniz!

        Hepsini geçtim.

        Bu ülkenin vatandaşı olarak, bu Adalet'le, bu hukukun altında yaşamak ister misiniz!

        Kum tepesi ve rüzgar siyaseti

        Kum tepesi ve rüzgar siyaseti
        0:00 / 0:00

        Eski Dışişleri Bakanlarından rahmetli Vahit Halefoğlu”nun güzel bir lafı vardı.

        O coğrafyayı iyi bilen Halefoğlu şöyle derdi:

        “Arap dünyasında politika kum tepeleri gibidir. Esen rüzgara göre her gün değişir”

        Belli ki, rüzgar bugünlerde farklı esiyor ve Türk mallarını boykot eden, Türk dizilerini yasaklayan, Türkiye’ye her fırsatta ağır hakaretler eden Birleşik Arap Emirlikleri ile bal börek bir döneme girdik.

        Bu kez da aşırı övgülerle dolu bir yaklaşım içindeler.

        Tabii bizde de durum farklı değil.

        Dün her türlü hakarete ettiğimiz, hem siyasetçilerin hem de siyasete bağlı medyanın “Darbenin arkasındaki güç, darbe girişiminin finansörü, FETÖ’nin hamisi ve finansörü” ilan ettiği ülkeye en üst düzeyde resmi bir ziyarette bulunuyoruz.

        Üstelik de yüzümüzde güller açtıran bir tebessümle.

        Ülkeler arası sorunların çözülmesi gerektiğine inananlardanım.

        Uluslararası ilişkiler kan davası haline gelmemelidir elbette ama bu kez dönüş hızı baş döndürücü.

        Sanki biz de Araplaşmışız gibi.

        Bir gecede yer değiştiren kum tepeleri.

        Ama hala yeterince Araplaşmayan, Araplaştırılamayan sıradan vatandaşlar merak ediyor.

        Ne oldu da böyle oldu?

        Yeni ne öğrendiniz?

        Darbenin arkasındaki güç değiller miymiş!

        FETÖ’nün hamisi ve finansörü değiller miymiş!

        Türkiye düşmanı değiller miymiş!

        Değillerse biz bunlarla niye kavga etmişiz yıllardır.

        Hani o sırada Ahmet Davutoğlu falan Başbakan olsa suçu ona atıp kurtulabilirdiniz ama o zaman bir Ahmet Davutoğlu da yoktu.

        Yoksa BAE ile ilişkileri bozan da aslında cehape miydi!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Aynı apartmanda oturduğumuz için komşunun suçunu ya da ayıbını hoş görüp ortak olduğumuz zannedilmediği zaman.

        Diğer Yazılar