Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Elektrikte halka vaat dönemi başladı.

        Faturalar ucuzlayacak diye sözler veriliyor.

        Toplantı üzerine toplantı yapılıyor.

        Açıklamalara bakınca benim haklılığım ortaya çıktıkça çıkıyor.

        Tüm vaatler halkın kesesinden, tüm vaatler vergi ödeyenlerden çıkacak paraya dayanıyor.

        Fon indirimi, ÖTV indirimi, KDV indirimi.

        Başka!

        Başka bir indirim yok.

        Yahu başından beri yazıyoruz.

        Asıl mesele “müteahhitler”.

        Hani şu artık hepimizin isimlerini, şirketlerini ezberlediğimiz müteahhitler.

        Her şeyi alan, her şeyi yapan, devlet içine devlet haline getirilen müteahhitler.

        Bunlar elektrikte dağıtım şirketlerini özelleştirmede satın aldılar.

        Satın almadan hemen sonra eski Türkiye’de devlet tarafından üreticiden tüketiciye az aracılı satış şeklinde organize edilmiş sistemi bozdular.

        Özelleştirme sırasında hiç de ortada olmayan yine kendilerine ait “tedarik şirketleri” adı altındaki soygun şirketlerini üreticiyle dağıtıcı arasına soktular.

        Böylelikle devletin özelleştirme sırasında belirlediği komisyon oranını rahatlıkla aştılar.

        Ve alım gücüne oranla en pahalı elektriği tüketiciye dayadılar.

        Üstelik bir de doğru düzgün yatırım yapmadıkları için ya da bazı bölgelerde siyasi nedenlerle kayıp kaçağı engellemedikleri ve elektrik hırsızlarının da parasını bize ödettiler.

        Şimdi tepkiler yükselince tüm bunlara göz yuman ve halkının kazıklanmasına göz yuman, göz yummak ne kelime vesile olan devlet, “Bir dakika, sıkıntınızı anlıyoruz” diyerek sözde devreye giriyor.

        Giriyor da ne yapıyor!

        Sorunu çözme adımı mı atıyor?

        Tabii ki hayır.

        Sizin bizim kesemizden fedakarlık yapıyor ve alacağı vergiden vazgeçiyor.

        Ama aracı şirketlerin, o meşhur müteahhitlerin aşırı kârına dokunmuyor.

        Bizim elektriğimizi sübvanse ediyormuş görüntüsü altında, o müteahhitlerin zenginleşmesini, dağıtım şirketi sahibi olmasını sübvanse ediyor.

        Onlar kâr edebilsinler, borçlarını ödeyebilsinler, bedavadan şirket sahibi olup, sonra o şirketleri yüksek fiyattan yabancılara satabilsinler diye sizin benim vergilerimizi kullanıyor.

        Siz de enayi gibi size kıyak yapılıyor zannediyorsunuz.

        Yahu bu ülkede bu müteahhitler dışında kime kıyak yapıldığını gördünüz?

        NOT: Bildik müteahhitler dışında bir de Sabancı Grubu bu elektrik dağıtım işinde.

        Yakalıyor muyuz, fark mı açılıyor

        Yakalıyor muyuz, fark mı açılıyor
        0:00 / 0:00

        Enerjiden bahsederken, bir siyasetçinin geçenlerde söylediği “Batı ile aramızdaki 300 yıllık gelişmişlik farkını kapatıyoruz” cümlesi aklıma geldi.

        Size konuları aktarayım, farkı kapatıyor muyuz, açıyor muyuz siz karar verin.

        Haberiniz vardır, kısa süre önce bir haber vardı.

        İngiltere Oxford’da JET laboratuvarında füzyon yöntemi ile enerji üretildi ve bayağı bir heyecan yarattı.

        Füzyon enerjisi yıllardır dünyanın peşinden koştuğu bir enerji üretme yöntemi.

        Bildiğimiz Nükleer enerjinin zıttı olan bir enerji üretim yöntemi.

        Fisyon denilen bildiğimiz nükleer enerji türünde, çok atomlu bir maddenin atomlarının ayrıştırılması sırasında ortaya çıkan çok yüksek enerjiden faydalanarak elektrik enerjisi üretilirken, füzyon denen yöntem en basit element olan hidrojenin atomları birbirine kaynaştırılırken ortaya çıkan daha da yüksek enerjiden elektrik enerjisi üretmek.

        Böylelikle evrende en bol bulunan elementi kullanarak, temiz, zararsız ve sonsuz enerji üretebiliyorsunuz.

        Bütün dünya bu enerjinin peşinde.

        Herkes bunu geliştirmek için çalışıyor.

        Bunu bugün de yapabiliyorsunuz ama bunu yapmak için kullandığınız enerji bu işlemin ortaya çıkardığı enerjiden daha fazla olduğu için verimli değil.

        Bu konudaki en başarılı deneyde 16 MW enerji üretilmesi için 24 MW enerji kullanıldı.

        REKLAM

        Verimlilik 0,67.

        Amaç bu verimliliği 10’a çıkarmak.

        Yani kullanılan her 1 birim enerjiye karşılık 10 birim enerji üretmek.

        Bunun için şimdi bir füzyon reaktörü yapılması için uluslararası bir işbirliği yapıldı.

        Hedef 50 MW enerji kullanarak, 500 MW enerji üretecek bir füzyon santrali inşa etmek.

        Detaylarla canınızı sıkmayayım ama bu pahalı araştırma işini yapmak için “gelişmiş” ülkeler bir konsorsiyum kurdular.

        Bu konsorsiyumun adı ITER.

        2006’da anlaşması imzalandı, ABD, Rusya, Çin, Japonya, Kore, Avrupa Birliği, Hindistan ilk girişimi başlattılar.

        2016 yılında aralarında Kazakistan’ın Avustralya’nın, Kanada’nın ve Tayland’ın olduğu bir grup ülke daha ITER’e katıldı.

        40 farklı dilin konuşulduğu, dünya nüfusunun yarısının temsil edildiği ve dünyadaki üretimin yüzde 85’ini yapan bir ülkeler topluluğu haline geldi ITER’e üye 35 ülke.

        ITER, önümüzdeki dönemde Tokmak santralinin yapımını tamamlamayı ve 2025 yılında ilk plazmayı üretmeyi ve 2035 yılında da faaliyete geçmeyi planlıyor.

        Sonrasında üye ülkeler bu teknolojiyi alıp kendi ülkelerinde ucuz, temiz, zararsız kullanabilecekler.

        Peki Türkiye bu işin neresinde?

        Tabii hiçbir yerinde değil.

        Bu işte yokuz.

        Üye değiliz, bu işe katkı vermiyoruz, sonuçlarından yararlanamayacağız.

        Bu teknoloji gelişince biz sadece bunun müşterisi olacağız.

        Büyük paralar vererek bu teknolojiyi almaya çalışacağız.

        Onu da muhtemelen hala 5 müteahhide yaptıracağız.

        Şimdi söyleyin bana 300 yıllık fark kapanıyor mu açılıyor mu!

        Üniversite işinde Avrupa bizi kıskanabilir

        Üniversite işinde Avrupa bizi kıskanabilir
        0:00 / 0:00

        2019 yılı verilerine göre Türkiye’de her 1000 kişiden 95’i üniversite öğrencisi.

        Bakın işte bu alanda gerçekten Avrupa’da zirvedeyiz.

        Hem de açık ara.

        Eğitimin çok üst düzeyde olduğu ülkelerden çok çok öndeyiz.

        Mesela Almanya’da 1000 kişiye düşen öğrenci sayısı 40.

        Fransa’da da aynı. Binde 40.

        Dünyanın sayılı üniversite sistemlerinden birine sahip, pek çok üniversitesi ilk 500 üniversite içinde yer alan, ilk 10’a 3 üniversite ile giren İngiltere’de ise 1000 kişiye düşen öğrenci sayısı 39.

        Avrupa Birliği ortalaması 1000 kişiye 38 öğrenci.

        Türkiye bu ortalamanın neredeyse üç katı bir öğrenci sayısına sahip.

        Buna mukabil dünyada ilk 500 üniversite arasına giren üniversitesi yok.

        YÖK’ün yeni kararı ile bu oranın binde 100’ü aşması ve binde 110 civarında bir yere gelmesi bekleniyor

        Yani her 100 kişiden biri üniversite öğrencisi olacak.

        Bunun ne anlama geldiğini biliyorsunuz değil mi!

        Genç işsizliği en az 7-8 puan gerilemiş görünecek.

        Üniversite eğitimi kalitesi ise iyiden iyiye dibe vuracak ama ne gam. Önemli olan gerçekler değil ki, önemli olan algılar.

        Ve bu yöntemle biz Batı’yı yakalayıp geçeceğiz, dünyada ilk 10 ekonomi arasına gireceğiz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        İşkilliler sanatçılara saldırmadığı zaman.

        Diğer Yazılar