Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Rusya-Ukrayna çatışmasında kesin olan bir şey var ise o da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in karizmayı fena çizdirdiği.

        Bizimkilerin “Cuma namazını Emevi Camii’de kılarız” benzeri Ukrayna’yı işgal söylemi çok fena biçimde duvara tosladı.

        2 günlük iş bir türlü bitmedi ve Rusya hem askeri hem ekonomik hem de siyasi ağır kayıplar veriyor.

        KGB kökenli lider, komedi kökenli lidere takıldı.

        Ve haddi bilmeyen her otoriter lider gibi Putin de “hesapsız” ileri adımla şimdilik bir ayağını batağa saplamış görünüyor.

        İnadını ve şiddeti arttırması mümkün, ki otoriter liderlerden beklenen de budur, iki ayağını birden bataklığa kaptırması çok büyük olasılık.

        Böyle bir durumda, geç gelen zafer zafer olmayacaktır.

        Tam aksine zaaf olarak görülecektir.

        Rusya’ya askeri bir karşılık veremeyen Batı dünyası ise, çok etkili bir ekonomik karşılık verdi.

        Bu karşılık neticesinde Rus ekonomisi ciddi bir sıkıntıya girdi.

        Bunun da Putin’e olumsuz geri dönüşleri olacak kuşkusuz.

        Çünkü Rusya bir refah toplumu değil ama Rusya’da büyük bir refah içinde yaşayan ve müthiş bir serveti kontrol eden sayıları hiç de azımsanmayacak bir grup var.

        Bu grup Putin’in yarattığı oligarşik bir ekonominin sahipleri ve paydaşları.

        Putin onların da düzenini bozdu.

        Putin sayesinde kontrol ettikleri büyük doğal kaynakların zenginliğini Batı’ya satarak zenginliklerine zenginlik katamayacak olmaları bir yana, mevcut milyarlarca dolarlık servetlerini kullanamayacaklar.

        Rahatça gezdiremeyecekler.

        Londra’daki malikanelerine, Cap Ferrat’daki villalarına, New York’taki apartman dairelerine gidemeyecekler.

        Maybach’larına Rolls Royce’larına, çocukları Bugatti’lerine, Ferrari’lerine binemeyecekler.

        Milyonluk Patek Philippe’lerini, Richard Mille’lerini, Audemars Piguet’lerini kollarına takamayacak, 100 küsur metrelik yatları ile Fransız Rivierası’nda, Sardunya Adası’nda fink atamayacaklar.

        Her biri 10 bin kilometre menzilli, dünyanın en pahalı özel jetleri ile Moskova’dan kalkıktan sonra gidebilecekleri en uzak yer ya Sibirya’nın ücra köşeleri ya da St Petersburg olacak.

        Nice havalimanına ya da Heatrow’a oligark uçaklarını yan yana dizemeyecekler.

        En fazla gidebilecekleri yer ya Tel Aviv olacak ya Lefkoşa ya da İstanbul, Antalya veya Bodrum.

        Ekonomideki bozulma bir demokrasi olmayan Rusya’da belki ilk anda çok da göze çarpan bir sıkıntıya neden olmayacak ama bir süre sonra sıradan halkın homurdanmaları da ortaya çıkacak.

        Yeni anlayacağız, Putin çok fena çuvallamaya doğru gidiyor.

        İnşallah köşeye sıkışmış bir kedi gibi davranmaz.

        Muhtemelen o da şimdi bu konumdan şerefli bir çıkış arıyordur.

        Dünyanın selameti için ona bu çıkışı göstermek gerekir.

        NOT: Vladimir Putin’in bugünleri işaret eden bir makalesinden söz ettim dün Teke Tek’te. Üzerine epey konuştuk. Temmuz ayında yayınlanan bu makalede Putin, Rus tarihinden söz ediyor ve tarihi işine geldiği şekliyle eğip büküyor ama derin bir bilgi ile dolu olduğunu da gösteriyor.

        Merak edenler için bu oldukça uzun makaleyi de bu linke koyuyorum.

        Sayıca çok miktarca az bir indirim

        Sayıca çok miktarca az bir indirim
        0:00 / 0:00

        Elektrikte halkın canını yakan fiyatlar meselesinde millet lehine bir minik gelişme daha olmuş gibi görünüyor.

        İlginçtir, halkın canını bu kadar yakan bir konuda, muhalefetin ilgisizliği, vurdumduymazlığı insanın aklına türlü şüphe düşürüyor ama gerçekten şaşırıyorum.

        Elektrik fiyatlarındaki can yakan artışları, muhalefet hiç ama hiç dile getirmiyor.

        Kılıçdaroğlu’nun “Ben faturamı ödemeyeceğim” şeklindeki manasız ve sonuçsuz açıklaması dışında parmaklarını kıpırdatmadıkları, ağızlarını oynatmadıkları bir süreç yaşıyoruz.

        Başta CHP, muhalefetin bambaşka bir gündemi var ama o gündemin ne olduğunu biz anlayamıyoruz.

        Bazen içimden “Ne diyorsunuz kardeşim siz, memlekette ne olup bittiğinin farkında mısınız?” diyesim geliyor.

        Neyse ki, muhalefetin yetersizliğine ve meseleleri anlamaktaki iktidarsızlığına rağmen benim ve benim gibi az sayıda yazarın sürekli gündemde tutması ve tepkinin iktidarı rahatsız edecek boyuta varması üzerine elektrik konusunda bir adım daha atmak zorunda kaldı iktidar.

        Önce günlük 5, sonra günlük 7 olarak belirlenen ucuz elektrik kullanım kotası günlük 8 kwh’a çıkarıldı.

        Elektrik faturalarındaki KDV oranı ise yüzde 18’den, yüzde 8’e indirildi.

        Tam da benim öngördüğüm ve "Sizin benim cebimden indirim yapar vergiyi düşürürler ama dağıtım şirketlerine ve araya koydukları tedarik şirketlerine dokunmazlar, dokunamazlar" dediğim gibi.

        Yine de sonuçta indirim indirimdir derdim.

        Ammaaaaa…….

        İşin bir de aması var.

        Bu KDV indirimi ve indirimli satış kotası sadece ve sadece meskenler ve tarımsal sulama abonelerinde uygulanacak.

        Oransal olarak vermek gerekirse tüketimin sadece yüzde 24’e yakın bir kısmında bu indirimler geçerli.

        Buna karşılık sanayi ve özellikle de ticarethane faturalarında böyle bir indirim ya da ucuz elektrik kotası söz konusu değil.

        Mesken aboneleri sayı olarak çok yüksek görünse de tüketimde aslan payı sanayi ve ticarette.

        Abone sayısı ile tüketim miktarları tam ters.

        Abonelerin yüzde 70’e yakını mesken ama tüketimin yüzde 24’ü meskenler tarafından yapılıyor.

        Ticarethanelere, esnafa, KOBİ’lere bir indirim yok.

        Camına elektrik faturasını asan esnafın evine gelen 500 TL’lik fatura yeni düzenleme ile hemen hemen 400 TL’ye düşecek belki ama lokantasına gelen 40 bin TL’lik fatura değişmeyecek.

        Konunun ne olduğunun dahi farkında olmadığını tahmin ettiğim muhalefetin lideri ise “Ben elektrik faturamı ödemeyeceğim” dedikten sonra bu konuda bir daha konuşmamaya devam edecek.

        İnfluencerlık bir gazetecilik faaliyeti midir

        İnfluencerlık bir gazetecilik faaliyeti midir
        0:00 / 0:00

        Faruk Bildirici, Nevşin Mengü’nün bir yandan haber, bir yandan ürün tanıtımı yaptığı videoları eleştirince, birden bire ağır bir saldırıya uğradı.

        Ne çağdışılığı kaldı ne de Mengü ve benzerleri kadar okunmuyor olması.

        Oysa Faruk Bildirici haklı idi.

        Sakın yanlış anlaşılmasın, Nevşin Mengü ya da benzeri faaliyetlerde bulunan arkadaşlarımız haksız idi demiyorum ama Faruk Bildirici’nin söyledikleri gazetecilik açısından daha doğru.

        Sevgili Nevşin Mengü ve Nevşin konumundaki diğer dostlarımız “Faruk Abi, söylediğin doğru ama medyanın içinde bulunduğu ortamda iş bulamıyoruz. Kimse bize kapı açmıyor. Biz de mesleğimizden vazgeçmemek adına mesleğimizin bazı ilkelerini biraz gevşetiyoruz. Ne yapalım, ölelim mi?” deseydi ortada hiçbir sorun olmazdı.

        Ama konuyu yeni medyaya bağlamak, Faruk Bildirici’yi çağdışı, ilkel ilan etmek gazetecilik faaliyetinin arasına sıkıştırılmış “pazarlamacı influencırlığı” meşrulaştırmıyor.

        Bu arkadaşların bu yolu seçmiş olmalarının arkasındaki gerçeği biliyoruz ama bunu bilmek ve anlayış göstermek bu yolu doğru ve geçerli bir yol olarak sindirmemize neden olmuyor.

        Yarın başka etkili ve izlenen gazeteciler de aynı yolu seçebilirler ama bir yolun çok seçilmiş olması o yolu geçerli ve doğru yol da yapmıyor.

        Mesela Nevşin Mengü’nun eleştirilere konu olan paylaşımı ilaç olmasa da bir gıda takviyesi ve ortaya çıktığı kadarı ile tartışmalı bir ürün.

        Yarın birisi bu üründen dolayı hayatını kaybetse Nevşin Mengü ne duruma düşecek biliyor mu!

        Bir gazetecinin Thodex reklamı yapan ünlülerden bir farkı olması gerekmiyor mu!

        Üstelik de bu yapılanı gazeteciliği kurtarmak için yapılan bir iş gibi göstermek ne kadar doğru?

        Bu faaliyetin gazetecilik şöhretini paraya çeviremeyen meslek emektarlarına faydası var mı!

        Ünlü televizyoncunun öyle bir pazarlama yapması mümkün belki ama ünsüz muhalif muhabir ne yapacak peki!

        O yüzden gazetecilik gazeteciliktir.

        Pazarlamacılık pazarlamacılık.

        İkisini aynı şapka altına toplamak riskli bir iştir.

        Mesela Güney Amerika’da diktatörlüğe savaş açmış bir gerilla gurubu düşünün.

        Yaptıkları doğru bir şeydir.

        Ama bu faaliyeti yürütmek için uyuşturucu ticaretine başlarlarsa o zaman uyuşturucu ticareti doğru bir iş mi olacak!

        Ya da “Yeni nesil özgürlük savaşçılığı öyle bir şey mi?” diyeceğiz.

        Elbette örneğim biraz aşırı.

        Ama bazen iyi anlatmak için aşırı bir örnek gerekebiliyor.

        Bunu da öyle sayın.

        Faruk Bildirici’ye gelince.

        Dikkatle takip ediyorum.

        Mesleğe gösterdiği özeni takdir ediyorum.

        Ama keşke Hürriyet’in ombudsmanı iken de aynı özeni gazeteyi ve gazeteciliği ticarethaneye çevirenlere karşı da gösterseydi diyorum.

        Ama Nevşin Mengü ve benzer faaliyet gösteren arkadaşlarımızın da dediği gibi.

        Şartlar yok mu, ah o şartlar!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bilmediği konuda konuşmamanın ayıp değil erdem olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar