Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        COVID bitmedi ama yasakları bitti.

        Sokakta maske takmaya gerek kalmadı.

        Kapalı yerlere bile anlaşılması mümkün olmayan, somut olmaktan uzak bir kriter getirildi.

        Toplu taşımada sanki keyfe keder bir durum var.

        Uçak yolculuklarında sanki takmaya devam edilecek gibi.

        Artık bundan böyle insanlara maskeyi zor taktırırlar, benden söylemesi.

        Muğlak kurallara artık kimse uymaz.

        Ama açık söyleyeyim dünyada da durum üç aşağı beş yukarı böyle.

        2 yılın sonunda herkeste bir gevşeme var.

        Haksızlar da diyemeyeceğim, millete fenalık geldi.

        İsteyenin kendini korumaya devam etmesinin, maske takmasının önünde bir engel yok.

        Ben şahsen bir süre daha maske kullanmayı sürdürmek niyetindeyim.

        Özellikle de toplu taşımada.

        Ama alınan kararları da yanlış bulmuyorum.

        Ancak...

        Bu müzikli eğlence yeri kararı nedir anlamak mümkün değil.

        Gece 12’den sonra müzik hala yasak.

        Hiçbir yerde olmayan yasak, müzikli eğlence mekanları için devam ediyor!

        Niye!

        Var mı bilimsel bir gerekçesi?

        Mesela sol notasının ses dalgası virüsü daha mı iyi taşıyor.

        Yoksa la omicronu daha da bulaşıcı hale mi getiriyor!

        Bilimin henüz keşfetmediği “Müzikron” varyantını mı buldunuz yoksa!

        Nedir bu yasağın esbabı mucibesi?

        Söyleyin de bilelim.

        Eğlence yerlerine hacme orantılı bir mesafe kuralı getirseniz anlarım.

        Ama sadece müziğe bağlı bir yasağı kimse anlamıyor, kimse haklı bulmuyor.

        Çünkü bilimsel hiçbir tarafı yok.

        Yoksa bunun da nedeni 21 Aralık'tan bu yana ağzınıza almadığınız bir kelime mi!

        Ben söylemeyeyim.

        Siz bulun.

        Zeytinde mirasyedi hesabı

        Zeytinde mirasyedi hesabı
        0:00 / 0:00

        Bu zeytinliklerin madencilik faaliyetine açılmasına, üstelik de son derece kalitesiz, beş para etmez bir linyit madenciliği için açılmasına çok fena kafaya takmış durumdayım.

        Yüzlerce yıllık zeytinleri, altındaki beş para etmez düşük kalorili linyiti çıkarmak için keseceksin.

        O linyiti yakılabilir hale getirmek için yıkayacaksın.

        O linyit, akışkan yatağı olmayan, bacasında doğru düzgün bir filtresi olmadığı için doğaya sülfür salan eski moda bir santralde yakılacak.

        Doğayı, ormanı, insanları, kuşları, hayvanları, denizi katledecek.

        Sonra da çocuk kandırır gibi zeytinliklerin madencilik faaliyeti bittikten sonra buraların rehabilite edileceğini, eski haline getirileceğini söyleyeceksin.

        Allah aşkına söyleyin, bir tek ferdi vahit buraların rehabilite edileceğine inanıyor mu?

        Mümkün mü!

        Ama biliyorlar ki, buraların rehabilite edilip edilmediği anlaşılacağı zaman bu kararı alanların hiçbiri bu dünyada olmayacak.

        30-40 yıl hatta belki 50 yıl sonraya kim öle kim kala!

        Bakanlık bugün bir açıklama yaparak zeytin ağaçlarının kesilmeyeceğini, taşınacağını söylüyor.

        Yerseniz.

        Nereye, hangi araziye, nasıl, hangi maliyetle, kimin kontrolü ile.

        Ayrıca da "sözde taşınan" her ağaç için 5 zeytin fidanı dikilecekmiş.

        Nereye, hangi araziye?

        Kim kontrol edecek, kim sayacak!

        Tam bir "Gaz alma" açıklaması.

        Uygulanabilir tarafı yok.

        Çocuk kandırır gibi, "Üfle geçsin" söylemi.

        Zeytinliği yok ettiren de, bu yok oluşun önüne geçişi denetleyecek olan da aynı kurum.

        Ve üstelik dediğim gibi, her şey düşük kalorili, kalitesiz bir linyit için.

        10-20 yıl sonra kullanılması belki de tüm dünyada yasaklanacak bir enerji üretim yöntemi için.

        Bir yandan “Yenilenebilir enerjiye büyük yatırım yapıyoruz” diye övüneceksin, bir yandan nükleer santraller yapacaksın, diğer yandan çok ama çok kısa vadeli bir çıkar için zeytinlikleri, ormanları yok edeceksin.

        Üstelik toplamda baktığınız zaman zeytinlik ülke için mali açıdan da daha kârlı.

        Çünkü ucuz ve kalitesiz kömürü bir kere çıkaracaksın ve arazi bitecek.

        Zeytin ise binlerce yıldır verdiği gibi, binlerce yıl daha ürün vermeye devam edecek.

        Basit bir hesap yapsak bugün Ege’de çıkarılan kalitesiz linyitin “yıkanmış” fiyatı yaklaşık 450 TL/ton.

        Zeytinyağının fiyatı ise 40.000 TL/ton.

        Ebette bir dönüm araziden kısa sürede elde edilecek kalitesiz kömür zeytinyağından daha fazla ama o kömür bir kere, o zeytinyağı ise sonsuza kadar üretilecek.

        Üstelik de zeytinlik insana, doğaya yararlı ve sürdürülebilir.

        Diğeri ise bir kez yakmak dışında ne yararlı ne de güzel bir şey.

        Yani kararın ekonomik mantığı da yok.

        Tam bir ben bugünü kurtarayım, yarını yarın yaşayacak olanlar düşünsün yaklaşımı.

        Evlatlarını seven, ailesini düşünen bir babanın asla yapmayacağı bir şey.

        Bu zeytinliklere kıymak aslında tam bir mirasyedi hayırsız evlat mantığı.

        Düşünün, atadan, babadan kalma bir mülk var.

        Her ay güzel bir kira getiriyor ve ailenin geçimine katkı sağlıyor.

        Ama hayırsız evlat mülkü satıyor.

        Parasını ya kumara ya da saçma sapan işlere harcıyor.

        Bir süre sonra aile aç kalıyor.

        Ve tabii başta söylememiz gerekeni sonda söyleyelim.

        Tüm bu işler yine aynı müteahhit taifesi için yapılıyor.

        Hani şu dağıtım şirketlerini satın alıp, araya aracı şirketler koyarak bizlere pahalı elektrik satan müteahhitler için.

        Çünkü zeytinlikleri katledip, oralardan santralleri için kömür çıkaracak olanlar da yine onlar.

        Anladınız dalgayı herhalde.

        Batı'nın fırsat yağmacılığı

        Batı'nın fırsat yağmacılığı
        0:00 / 0:00

        Avrupa'daki değerlerin Avrupa tarafından nasıl içselleştirilmemiş değerler olduğunu, genlere işlemiş binlerce yıllık ırkçılığın kolay kolay atılamadığını Ukrayna-Rusya savaşının yarattığı sonuçlarla bir kez daha görüyoruz.

        75 yıl sonra bütün Avrupa'nın içinden yine bir Hitler çıkmaya çalışıyor.

        Bir insanlık dramında bile "Sarı saçlı mavi gözlü mülteci" kavramı öne çıkıyor.

        Savaş biter bir gün ama bu savaştan elimizde kalan Avrupa'nın bu tavrı olur.

        Bugünlerin geleceğe mirası, "Sarı saçla mavi gözlü mülteci" kavramıdır.

        Rezillik sadece bu olsa yine iyi.

        Bakın bugünlerde Fransa'da bir grup sözde aydın neyi tartışıyor anlatayım.

        Bir süredir Paris'te Louis Vuitton Vakfı'na ait müzede dünyadaki en iyi resim koleksiyonlarından biri olan Morozov koleksiyonu sergileniyordu.

        Morozov koleksiyonu 1800'lerin ikinci yarısı ile 1900'lerin ilk yıllarında yaşamış Morozov kardeşler tarafından oluşturulmuş ve en iyi ressamların tablolarından oluşan bir koleksiyon.

        Lenin tarafından devletleştirilmiş ve 1920'lerden beri Rus halkına ait.

        Picasso'lar, Matisse'ler, Van Gogh'lar aklınıza kim geliyorsa hepsi var koleksiyonda, sigorta değeri 2 milyar euro.

        Şimdi Fransa'da bir grup aydın "Bu koleksiyonu Rusya'ya iade etmeyelim çünkü Rusya saldırgan bir ülke. Bu koleksiyon Fransa'nın olsun" kampanyası başlattılar.

        REKLAM

        Tam fırsattan istifade yağmacılığı.

        Ukrayna-Rus savaşında Ukrayna'ya Eiffel Kulesi'ni Ukrayna bayrağı renkleriyle ışıklandırarak büyük destek veren Fransız entelijansiyası şimdi de bunu konuşuyor.

        Ama merak etmeyin Fransızlar yalnız değil.

        İngiltere'de de bir grup şu anda Londra'da sergilenmekte olan "Faberge mücevherleri koleksiyonuna" el koymaktan yana.

        Şaşırıyor muyuz?

        Tabii ki hayır.

        ABD de Irak'ın işgali sırasında muhteşem Bağdat Müzesi'ni yağmalamamış mıydı!

        Yanlış hatırlamıyorsam o rezaleti de dünyaya ben ve Celal Şengör duyurmuştuk.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bana ne demediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar