Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İlk günden beri "ABD, Ukrayna-Rusya çatışmasını teşvik etti ve bu yolla kendisinden uzaklaşan Avrupa’yı yeniden kendisine yaklaştırdı, Kuzey Akım projesinin durmasını sağlayarak da en önemli siyasi hedefini elde etti" dedim durdum.

        "Bu elbette Rusya’nın saldırganlığını, egemen bir devlete “dalmasını” mazur kılmaz ama ABD’nin ellerinin de en az Rusya’nınki kadar kirli olduğunu bilmemiz gerekir" dedim hep.

        Güneyimizdeki vekalet savaşlarına, kuzeyimizdeki bir vekalet savaşı eklendi.

        Yıllardır dikkat çektiğim Türkiye’ye yönelik tehdit üst seviyede.

        Türkiye’nin en büyük şansı ise böyle bir duruma “Ciddi bir ekonomik krizin” içinde yakalanmış olması.

        Ülke içindeki şartlar o kadar ağır ki, bu durum Türkiye’nin çok dikkatli adım atmasını, çok dikkatli davranmasını ve tarafsızlığını korumasını sağlıyor.

        Tam da Cumhuriyet’in kurucu babalarının uyguladığı tarafsızlık politikasına uygun gidiyoruz.

        Bu noktada tahtaya vuruyorum sürekli.

        Dediğim gibi, bu duruma ekonomik krizde yakalanmış olmak Türkiye’nin şansı oldu.

        Aksi takdirde neler olabileceğini tahmin etmek bile istemiyorum.

        Allah muhafaza geçmişin aşırı özgüvenli müdahalelerini tekrarlayıp, yüzümüze gözümüze bulaştırabilir, Kazan Camii'nde namaz nidaları ile gaza gelebilirdik.

        Bazen musibet zannettiğimiz şey nimet olabilirmiş.

        Bu kez kötü yönetilen ekonomi bizim nimetiniz oldu.

        Para kaybediyoruz ama en azından ülkemiz bir maceraya sokulamıyor, canımızı kaybetmiyoruz.

        Yine de Türkiye’nin hedef ülke olduğunu asla aklınızdan çıkarmayın.

        Ve sürekli taraflara bölünen bir ülkenin altımızı ve üstümüzü karıştıranlar için çok önemli bir hedef olacağını unutmayın.

        İktidara çalışan sözde muhalifler

        İktidara çalışan sözde muhalifler
        0:00 / 0:00

        Kendini muhalif olarak tanıtan ama yaptıkları her şey, attıkları her adım iktidara yarayan bir grup şimdi de Türk İHA’ları ve SİHA’ları üzerinden gizli bir iktidar destekçiliği yapıyor.

        Açıkçası gerek Bayraktar gerekse ANKA insansız hava araçlarımızdan gurur duyanlardanım.

        Bunu daha önce de belirttim zaten.

        Hatta başta Selçuk ve Haluk Bayraktar olmak üzere bu insansız hava araçlarını üreten ve geliştirenlerin en az Cumhurbaşkanı kadar iyi korunması gerektiğini yazdım yıllar önce.

        Ve savunma sanayiine devlet desteğinin iyi ve kötü örnekleri olabileceğini, Ethem Sancak, BMC Tank Fabrikasının tahsisi ne kadar kötü ve olumsuz bir örnekse, Bayraktar grubunun da o kadar iyi bir örnek olduğunu anlattım yıllar önce.

        En iyisi 2019’da yazdığım o yazıyı yeniden dikkatinize sunayım da, bu konudaki fikrimin dün oluşmadığını bilin.

        Türkiye son zamanlarda savunma sanayiindeki bir 'olumsuz' örneği tartışıyor. Haklı bir tartışma bence. Açık olmayan ihale süreçleri, ihale sonrası ortaya çıkan 'kamu destekleri', tartışmalı tahsisler ve ortaklıklar elbette tartışılacaktır. Kimse yanlış anlamasın, savunma sanayiinde devlet desteği olması gerektiğine inananlardanım. Dünyanın her yerinde söz konusu olan savunma sanayii ise işin içinde devletin desteği, yardımı vardır. Ancak bunun kişilere değil, sektöre yönelik olması gerekir. Bu mesele daha tartışılacak ve taraflar tüm sözlerini söyledikten sonra ben de bu tartışmayla ilgili fikirlerimi söyleyeceğim elbet. Ancak ondan öncesinde bir de savunma sanayiinde iyi örneğe bakmak gerekiyor. O iyi örneğin adı Baykar. Geleceğin savunma sanayiinde en önemli güç olacak olan insansız hava araçları kategorisinde Türkiye’yi ilk 5’in içine sokan firma. Baykar, 1984 yılında yola bir KOBİ olarak çıkıyor. Otomotiv yan sanayiinde üretim yapacak bir küçük işletme olarak. Uzun yıllar boyunca da bu işi yapıyor. Bu arada kurucu patron Makina Mühendisi Özdemir Bayraktar çocuklarını yetiştiriyor, kendi imkanları ile okutuyor ve çocuklar gelip aile işinin içine giriyorlar. 2000 yılında Baykar çok önemli bir değişim yaşıyor. Çok yerinde bir öngörü ile insansız hava aracı işine yöneliyorlar. İşin içine yabancı bir ortak sokma gereği duymadan dizayn, yazılım gibi en temel unsurları da kendi içlerinde geliştirerek İHA üretmeye evriliyor Baykar. 4 yıl sonra ilk mini İHA’larını uçuruyorlar. Ardından döner kanatlı yani helikopter İHA’larını yapıyorlar. 2009’da taktik İHA’ların yapımı aşamasına geçiyorlar. 2011’de ilk uluslararası satış anlaşmasını yapıyorlar. Aynı yıl taktik İHA’larda seri üretime geçiyorlar. 2014’te TB2 teslimatları başlıyor. 2015’te SİHA yani silahlı insansız hava araçlarını uçurup, mühimmat denemesini yapıyorlar. 2016 ve 2017’de TSK’nın harekatlarında önemli roller oynamaya başlıyor Bayraktar İHA’ları. Terörle mücadelenin de vazgeçilmez unsuru haline geliyorlar. Farklı ülkelere ihracatlar başlıyor. Tam bir başarı hikayesi. Baba Özdemir Bayraktar, Necmettin Erbakan’ın dostu. Ama Baykar’ı kurduğu zaman Erbakan siyasi yasaklı. Yani bir siyasi destek falan yok. 2000 yılında İHA yapmaya karar verdiklerinde de arkalarında siyasi bir güç yok. Akıl var, bilgi var ve hak edilmiş bir başarı var. Ve işlerini o kadar iyi yapıyorlar ki, hiç kimse birkaç yıl önce oluşan akrabalık ilişkilerini gündeme bile getirmiyor, sorgulamıyor. Çünkü akılla, bilgi ile, sabırla yapılmış, alınmış bir mesafe ve yazılmış bir başarı öyküsü var. Ülkeye katkı var. Nepotizm yok. Liyakat var.”

        Bir yemek nasıl burundan getirilir

        Bir yemek nasıl burundan getirilir
        0:00 / 0:00

        Bazen doğruların ne olduğunun anlaşılması için, doğru kaynaktan bilgi almak gerekiyor.

        Bu kez kendimden bilgi alacağım kusura bakmayın.

        Kalabalık ve önemli bir gündemin tam ortasında, Cuma günü öğleden sonra aniden saçma sapan bir gündem ortaya çıkıverdi.

        İçlerinde benim de bulunduğum bir grup Galatasaraylının yediği yemek.

        Basit bir yemeğe türlü anlam yüklendi.

        Ortalık karıştı.

        Oysa herkes bilir ki, biz birkaç Galatasaraylı, ben diyeyim 15, siz deyin 25 yıldır hemen hemen her Cuma buluşur yemek yer, gırgır yapar, Galatasaray da dahil, pek çok konuyu konuşuruz.

        Bu grupta, eski başkan Faruk Süren, eski 2. başkanlar Ali Dürüst, Attila Donat, ben, ayrıca Galatasaraylı Tayfun Uzunova gibi isimler vardır.

        Pandemi döneminde bu yemekler sekteye uğradı ise de yine de devam ettirmeye çalıştık.

        Yine bu dönemde, 40 yıllık dostum, Galatasaraylı Ahmet Yüce de bizim grubu yemeğe davet etti.

        Özer Saraçoğlu, Alper Üner, Ali Kiremitçioğlu, Levent Erden ve bazı genç Galatasaraylılar da zaman zaman bu yemeklere katıldı.

        Ahmet Yüce de, ben de bu yemekte Galatasaray’daki farklı düşünceleri, bizim geçmişte gördüğümüz gibi, siyasetten arınmış, sadece Galatasaray’ın menfaatleri doğrultusunda bir araya getirmek istedik.

        4 yıldır zaman zaman düzenlediğimiz bu yemeğe bu kez Başkan Burak Elmas’ı ben davet ettim. Ahmet Yüce de eski Başkan Dursun Özbek’i ve eski 2. Başkan Abdurrahim Albayrak’ı davet etti.

        Niyetim, Başkan’ın muhalif Galatasaraylıların görüşlerini de dinlemesi, kendi görüşlerini aktarabilmesi, Galatasaraylıların tavsiyelerine kulak vermesi idi.

        Nitekim öyle de oldu.

        Herkes eteğindeki taşı döktü, Başkan Elmas dinledi, yanıtladı, anlattı.

        Sert eleştiriler de oldu, tavsiyeler de.

        Zaman zaman söylemler sertleşince, ben araya girip masadaki gençlere iyi örnek olmamız gerektiğini hatırlattım.

        Önümüzdeki günlerde yapılacak mali genel kurul, ibra edilme, ibra edilmeme konuları gündeme bile gelmedi.

        Bizim Galatasaray’da alışık olduğumuz şekilde geçti her şey.

        Alışılmadık olan ise, normalde biz böyle yemekleri spor medyasına haber falan vermeyiz.

        Bu kez öyle olmadı, kimliği tarafımdan bilinen bir kişi, yemekte olan biteni bir spor yazarına aktardı ve gürültü koptu.

        Çok açık söylüyorum, bu yemeğin Galatasaray’da farklı düşünen tarafları bir araya getirip, birbirlerinin düşüncelerinden haberdar olmalarını sağlamak ve Galatasaray’ın bu zor günlerinde mümkünse bir dayanışma yaratmak dışında bir amacı yoktu.

        Konular da bu yönde ele alındı.

        Ancak boşboğaz bir zevzek sayesinde yemek başlangıçta ulaştığı amacını ne yazık ki kaybetti.

        Sosyal medyanın da bunda çarpan etkisi oldu.

        Olan yine Galatasaray’a oldu.

        Yazık oldu!

        Bu konu ile ilgili şunu da söylemekte fayda var.

        Bu yemek, kimsenin Galatasaray’la ilgili düşüncesini değiştirmeyi falan da amaçlamıyordu.

        Ne Dursun Özbek’in yeniden Başkan, Özbek Başkanlığında Terim’in yeniden teknik direktör olmasını savunan Ahmet Yüce’nin bu fikrinde bir değişikliği ne de Burak Elmas’ı ibra etmeme konusunda kesin kararlı olan mektepli gençlerin fikirlerini etkileme amacı vardı bu yemeğin.

        Ancak şu da bir gerçek ki, Başkan Burak Elmas Galatasaray’da zoru başardı.

        Fatih Terim’den geçmişte nefret hatta küfür eden pek çok Galatasaraylı, özellikle de liseli Galatasaraylı şimdi Fatih Terim aşığı oldu ve taraftarın hedefindeki Liseci Galatasaraylılar ile Lise’den nefret eden taraftarlar Burak Elmas’ın ibra edilmemesi ve istifası konusunda hemfikir hale geldiler.

        Uzun vadeli planın çeyizi

        Uzun vadeli planın çeyizi
        0:00 / 0:00

        Bu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın işlerine akıl erdirmek mümkün değil.

        Zannederim, “dinler arası diyalogcu” bir yönetim anlayışına sahip oldukları için, gizli gizli hükümeti zor duruma düşürmeyi hedefliyor olabilirler.

        Çünkü yaptıklarının başkaca bir mantığı yok.

        Herkes tasarruftan söz ederken “Yeni makam aracı istiyorum ama alamıyorum” diyerek fabrika çıkış fiyatı 1 milyon avro olan zırhlı makam aracı arzusunu ortaya dökmek, özel uçaklarla büyük masraflarla yurt dışı gezilere çıkmak başka türlü izah edilemez.

        Ama hepsinin ötesine geçen ve millete orta parmak göstermek gibi algılanan eylemleri ise evlenmekte zorluk çeken Suriyeli gençlere destek paketi açıklamaları oldu.

        Ülkenin gençleri parasızlıktan evlenemez, evlenmeye kalkışanlar ekonomik koşullar nedeniyle ev kuramazken, Diyanet durduk yerde Suriyeli gençler için çeyiz yardımı başlattı.

        7 TIR dolusu ev eşyası Suriyeli gençlere yollandı.

        Herhalde Türklerin nüfus artışının yaklaşık 3 katı hızla artan Türkiye'deki Suriyeli nüfusu Diyanet’i kesmemiş olmalı ki, daha da hızlı artsınlar diye Suriyeli gençleri bir an önce evlendirmek istiyor.

        Böylece bir nesil sonra Türkiye tam olarak Araplaşmış, etnik yapısı tam olarak bozulmuş ve burası artık bir Türk yurdu olmaktan çıksın diye.

        Bu yapılanın iyi niyetli bir yardım operasyonu olmadığı, bu Suriyeli meselesinin Türkiye üzerindeki uzun ve orta vadeli planlara hazırlama meselesi olduğuna hiç kimseyi inandıramıyorum.

        Ama bu kafa ile gidilirse çocuklarınızın Avrupa kapılarında mülteci olarak beklediği günler çok da uzak değil.

        Bilesiniz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Ülkelerin kurumları o ülkeyi yok etmek için değil ileri götürmek için çalıştığı zaman.

        Diğer Yazılar