Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tansu Çiller’in siyasete dönme çabaları son günlerde gündemde.

        Ismarlama bir parti kuracağı ya da mevcut bir partiyi “satın alacağı” konuşuluyor.

        Konuyu bazen bana da soruyorlar.

        Ama bu soruya yanıt vermekte zorlanıyorum çünkü gülmeye başlıyorum.

        Gülmekten yanıt veremiyorum.

        Hanımefendi 20 senedir ortalıkta olmadığı, siyasetten uzak kaldığı ve yazları Bodrum’da yatında, kışları ise yalısında geçirdiği için yeni nesil kendisini pek tanımaz.

        Muhtemelen Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en kötü performans gösteren Başbakanıdır.

        Demirel’in Cumhurbaşkanı olması ile medya desteği ile Başbakanlık koltuğuna oturmuş, 1994’te ülkeye tarihin en büyük krizini yaşatmış, 28 Şubat kararlarından kendine güç ve siyasi çıkar devşirmeye kalkışmış bir Başbakan’dı.

        Başbakanlığı döneminde ülkeyi yönetenin geçmişinde bir banka batırma skandalı olan kocası Ö. Uçuran Çiller olduğu bilinmeyen bir şey değildi.

        İş dünyası ile ilişkiler, görüşmeler, her türlü ihale Özer Uçuran Çiller’den geçerdi.

        Özelleştirme ihale zarfları, ilgili kurumlarda ya da makamlarda değil evde açılırdı.

        Çeteler, mafya, ülkenin dört yanında cirit atardı, faili meçhuller onun döneminde zirve yapmıştı.

        Sonra köşesine çekildi.

        Eşi Uçuran Çiller ise sağlıklı yaşam, Hint felsefesi gibi konulara yöneldi, bir anlamda uçtu, guru oldu. Bu konuda kitaplar yazdı.

        Şimdi 84 yaşında ve son hatırladığım geçen yıl sonunda yoğun bakımdaydı. Allah şifa versin.

        Ve şimdi yeniden siyasete girecekmiş.

        Genç seçmeni bölmek için 76 yaşında geçmişi başarısızlıklarla dolu bir “yeniden lider”...

        Üstelik de onun “Liderliği!” döneminde ülke ekonomisini ve haliyle aile ekonomisini yöneten kocası artık bu işleri yapamayacak durumdayken.

        Bu yüzden bu soru bana sorulunca beni bir gülme alıyor.

        Sizi almıyorsa ve bu dönüşü ciddiye alıyorsanız sizde bir sorun var demektir.

        Şu kadarını söyleyeyim, Sarıgül en azından Tik Tok’ta popüler oldu.

        Çiller onu bile olamaz.

        Turizmciyi düşünen var mı?

        Turizmciyi düşünen var mı?
        0:00 / 0:00

        Rusya-Ukrayna savaşı ile ilgili olarak her şey konuşuluyor maşallah.

        Televizyonlarda bol bol taktik verildiğini görüyorum.

        Emekli olduğuna pişman askerler, ekranlarda kurmaycılık oynuyor.

        Zararı yok, oynasınlar.

        Millet de bayılıyor zaten.

        Daha önce tarımın adını ağzına almamış kesimler, tarımdan söz eden olmuş. Buğdaydan falan söz ediyorlar.

        “Dışarda ucuzsa üretmeye ne gerek var" diyenler şimdi birdenbire üretimin önemini kavramış görünüyorlar.

        Faydası var, öğrensinler.

        Ama bir şeyden kimse söz etmiyor.

        Turizmden.

        Türkiye’nin bana göre en büyük ve derinlikli sektörü olan turizm, iki yıldır pandemi nedeniyle sıkıntılı günler yaşadı.

        2020 hemen hemen kayıp bir seneydi.

        Turizm gelirleri yüzde 60’ın üzerinde geriledi.

        1990 Körfez krizinden bu yana “darbeye mukavemetli” olarak kendini geliştiren sektör dayandı.

        2021 yine salgın yılıydı ama yine de bir yıl önceye göre iyiydi ama yaraları saracak gibi de geçmedi, sadece nefes almayı sürdürmesini sağladı sektörün.

        Ve tüm umutlar 2022 yazına ertelenmişti.

        Bu yılın en iyi yıl olması bekleniyordu.

        Özellikle de Rusya ve Ukrayna’dan büyük beklentiler vardı.

        Akdeniz bölgesinde bu iki ülkeden gelecek misafirlerin oranının yüzde 40’a yakın olacağı tahmin ediliyordu.

        Ancak tüm planlar bir gecede alt üst oldu.

        REKLAM

        Önce Rus ve Ukraynalı tur operatörlerinin ödeme planları değişmeye başladı.

        Ardından yeni rezervasyonlar durdu.

        Sonra da iptaller başladı.

        Kaş’tan başlayıp, Antalya, Alanya hattında otellerde ve tüm tesislerde ciddi panik havası var.

        Haklı bir panik çünkü ciddi bir belirsizlik ve olumsuzluğa dönen bir hava var.

        Ve meseleye karşı tam bir ilgisizlik.

        Şu ana kadar yapılmış ne resmi bir açıklama var ne de konuşularak oluşturulmaya çalışılan bir sektöre destek planı.

        Bu yüzden de bazı tesisler önlerini göremediği için açsak mı, açmasak mı kararsızlığı içinde.

        Açık olanlar veya açmayı planlayanlar ise personel alsak mı almasak mı, kadroyu korusak mı korumasak mı diye düşünüyor kara kara.

        Koskoca bir sektör belirsizliğin kucağında.

        Oysa akılcı adımlarla savaş ortamını fırsata çevirmek mümkün.

        Hiçbir yere alınmayan ve Avrupa’da nefret objesine dönüştürülen Rus turistlere tek seçenek olarak Türkiye’yi sunmak, turist sayısında düşüş değil artı yaratmak kolay olmasa da imkansız değil.

        Keza ambargo ve yasaklar nedeniyle Rus turistler ve tur operatörleri ile ruble ile anlaşma yapmak ve bunu rubleleri çok yüksek olan Rusya ile ticarette kullanmak böylelikle olanak sağlamak, Rusya ile sabitlenmiş ruble değeri üzerinden anlaşarak turizmcinin rublesini Hazine marifetiyle garanti altına almak da sadece devletin yapabileceği bir uygulama.

        Bunların yanı sıra bu sektöre yönelik olarak kredi erteleme veya faiz üstlenme gibi uygulamalar da düşünülmeli.

        Ve tüm bunlar bir an önce yapılmalı.

        Unutulmamalı ki, turizm bu ülkenin kurtarıcısı.

        Depo basarak ekonomi yönetilmez

        Depo basarak ekonomi yönetilmez
        0:00 / 0:00

        Mülki İdare Amirleri depo basıyor, depocular, marketler suçlu ilan ediliyor.

        Neymiş, depo sahibi stokçu imiş.

        Yağ depoluyormuş.

        Yahu adı üzerinde “depo”.

        Ve muhtemelen o depoda yağ olduğunu herkes biliyor.

        Dün soğan, bugün yağ, yarın başka bir şey.

        Farketmez.

        Bildiğimiz kadarı ile burası serbest piyasa ekonomisi ve isteyen istediğini depolar.

        Fiyatlar artarsa kâr eder, ekonomiyi yönetenler önlem alır, fiyatların artmasını engelleyecek hatta düşürecek adımlar atarlarsa zarar eder.

        Sistemin gereği bu.

        Mesela son zamanlarda emtia fiyatları artıyor.

        Talepte ise bu fiyat artışını gerektirecek oranda bir artış yok.

        Peki niye artıyor?

        Talep artacak diyerek bazı fonlar bu emtiaları, yani demire, çeliğe, bakıra, alüminyuma yatırım yapıyorlar.

        Bu da fiyatları yukarı çekiyor.

        Bu da bir tür stokçuluk mu?

        Kesinlikle.

        Peki kimse bir şey diyebiliyor mu?

        Hayır.

        Dünya ekonomisine sallıyorlar, dünyada fiyatları yukarı çekiyorlar ama Dünya Ticaret Örgütü İnterpol destekli gidip bu fonları basmıyor stokçuluk yapıyorlar diye.

        Zaten basamaz, hukuksuz olur.

        Aynen bizdeki baskınlar gibi. .

        O da hukuksuz.

        Liberal bir ekonomide yağ fiyatını depo basarak düşüremezsin.

        Nereden alacaksan o yağdan alır getirirsin, talebi karşılarsın stokçu dediğin ama aslında “risk yatırımı” yaparak para kazanmaya çalışanı batırırsın.

        Olur biter.

        Liberal ekonomiler baskınla değil, akılcı kararlarla yönetilir.

        Mülki İdare Amirleri ile değil, ekonomi bakanlığı ile merkez bankaları ile yönetilir.

        Burası gerçek dünya babanın metaversü değil!

        Burası gerçek dünya babanın metaversü değil!
        0:00 / 0:00

        Dünya yeni bir döneme girdi.

        Artık Uluslararası Adalet Divanı yok.

        Onun yerine Mark Zuckerberg var.

        Artık uluslararası meselelerde kimin haklı kimin haksız olduğuna, uluslararası kamuoyunun kimin yanında durması gerektiğine bir şirket, para canlısı bir adam, kişisel verileri ahlaksızca satarak siyasete müdahil olduğu ortaya çıkmış biri verecek.

        Mark Zuckerberg.

        Sahibi ya da yönetici olduğu Facebook ve Instagram gibi hesaplarda Rusya'ya ve Rus Ordusu'na yönelik olarak "Ölüm" nidaları atılmasını, bu ülkeye yönelik olarak "nefret söyleminde" bulunulmasını izin veriyor.

        Niye!

        Çünkü onun ya da onun da parçası olduğu dünya böyle karar verdi.

        Rusya suçsuzdur, Rusya haklıdır falan demiyorum.

        Diyemem de.

        Ama bu konudaki kararı verecek merci bir şirket ve o şirketin yöneticisi olamaz.

        Zuckerberg gibi şaibeli biri ya da Facebook gibi şaibeli bir şirket olup olmaması da farketmez.

        Adalet sermaye yoluyla dağıtılan bir şey değildir.

        Olamaz.

        Olursa ortada büyük bir sorun geleceğe ilişkin büyük bir kaygı var demektir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kötü iktidarlara alternatif olamayan muhalefetler suçluyu aynada görebileceklerini kavradığı zaman.

        Diğer Yazılar