Kutsal emanetlere emsal olur!
Haber ne yalanlandı, ne de doğrulandı.
Ama belli ki, duman ateş ulan bir yerden çıkıyor.
Ya da sükut ikrardan geliyor.
Bilmiyorum ama meseleden benim haberdar olmamı sağlayan da, ciddi bir gazeteci, Şalom yazarı Karel Valensi oldu.
İsrail kaynaklarına yakın bir gazetecidir.
131 yıldır İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte olan Siloam Yazıtı’nın “Jest olsun diye” İsrail’e iade edileceğini yazdı Valensi.
Haberi İsrail kaynaklarından almıştı. Zaten ardından İsrail gazeteleri de haberi verdiler.
Osmanlı’dan beri, tam 131 yıldır Türkiye’de olan, 2700 yıllık Siloam Yazıtı İsrail’e hediye edilecekti.
3 gün oldu, iddia ne Cumhurbaşkanlığı ne de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yalanlandı.
Önce isterseniz Siloam Yazıtı ne ona bakalım.
Ahaz’ın oğlu ve 13. Yahudi Kralı Hezekiah, Milattan Önce 8. Yüzyılda Ortadoğu’da hızla yayılan Asurluların Kudüs’ü de kuşatmasından endişe ederek, kentin kuşatma sırasında susuz kalmaması için, su kaynaklarından birini bir tünel ile şehrin içindeki Siloam Havuzu’na bağlamaya karar verir.
Vakit kazanmak için, tünel iki uçtan kazılmaya başlanır.
Kazıcılar ortada buluşacaklardır.
Nitekim bunu başarırlar ve bu başarıyı kutlamak için bir yazı hazırlayıp, tünelin iki tarafının buluştuğu orta yerine duvara mıhlarlar.
Aradan bin yıllar geçer.
Tünel unutulur gider.
Ve 1880 yılında bir çocuk şans eseri tüneli yeniden keşfeder.
Tabii tünelin içindeki yazıtı da.
Ancak yazıt 1890 yılında çalınır.
Durumu öğrenen Osman Hamdi Bey, Kudüs sancağının başındaki İbrahim Hakkı Paşa’dan yazıtın bulunmasını ister.
Yazıtı çalan tüccar bulunur, yazıt alınır ve İstanbul’a yollanır.
Ve Osman Hamdi Bey’in kurduğu İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde o gün bugündür sergilenir.
Bu yazıt asla çalıntı değildir.
Bulunduğu günün yasalarına uygun şekilde imparatorluğun bir kentinden diğerine yollanmıştır.
Bu yüzden de İsrail’in yıllardır süren ısrarlı taleplerine rağmen geri verilmemiştir, İsrail tünele bu yazıtın bir replikasını asmak zorunda kalmıştır.
İşte İsrail’e “barışma nişanesi” olarak iade edildiği iddia edilen yazıtın hikayesi bu
Ancak bu iade, çok ciddi sorunlar doğurabilir.
Osman Hamdi Bey tarafından aynı dönemde, Sayda ya da Sidon kazıları sırasında çıkarılıp, İstanbul’a getirilmiş “Sidon Lahitleri” var mesela.
En ünlüleri “İskender Lahdi” olarak bilinen lahitler.
Bu durumda yarın öbür gün Ürdün de bunları isterse, ne yanıt vereceğiz.
Ya da Suudi Arabistan ile aramızı düzeltmek ve hatta belki de Suudi Arabistan Prensi’ni Türkiye’ye yatırım yapmaya ikna etmek için Kutsal Emanetleri de Suudilere geri mi vereceğiz!
İsterlerse ne diyeceğiz. “Sui misal emsal olmaz” mı!
O sui misali kendimiz yaptıysak bile!
Ya da “Bu haber doğru değil” diyerek rahatlayacak mıyız!