Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hükümeti kayıtsız şartsız destekleyen gazetelerden birinde şöyle bir yazı çıkmış.

        “Suriyelilerin dönmesini ben de istiyorum ama benim bunu isteyen diğer faşistlerden bir farkım var. Ben Şam’a da, Golan’a da dönmelerini istiyorum.”

        AK Parti seçmeni muhalefet seçmeninden daha yüksek bir oranda Suriyelilerin ülkelerine dönmesini isteyince, mecburen geliyor bu yazılar.

        Bunu yazan kişi tanıdığım bildiğim biri değil.

        Ama belli ki, medyum.

        Faşist diye nitelediği bizlerin ne istediğimizi hissediyor.

        Bak kardeş, ülkesine dönecek Suriyelilerin nereye gideceği benim ilgi alanımın dışında.

        İster Şam’a dönerler ister Golan’a ister Halep’e ister Hama’ya.

        Ona ben karışmam.

        Ona ancak sizin gibiler karışır.

        Ama söyleyeyim, Şam’a, hatta Golan’a dönmelerini ben de isterim.

        O güzelim Şam’ın eski halini almasını ben senden çok isterim.

        Umarım İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti sırasında Suriyelilerin Golan’a dönmesi mevzuu da gündeme gelmiştir herhalde ne dersin!

        Sizin kulağınız oralara yakındır, duydunuz mu bir şey!

        Şam’a dönmeleri konusunu ise eski darbe destekçisi, yeni dostunuz BAE emirine sorar sizinkiler herhalde.

        Ne de olsa Esad ile görüşüp dostluk fotoğrafları çektiren o, ben değilim!

        Karam aman aman

        Karam aman aman
        0:00 / 0:00

        Çanakkale Köprüsü açıldı.

        İhalesi öncesi gerekli olup olmadığı konusunda epey yazı yazdığım bir köprü.

        Hatta ben bunları yazarken, “Yatırıma gelişmeye karşı mısın?” diye çokça da suçlandım.

        “Hayır, yatırıma karşı falan değilim ama önceliklerin doğru belirlenmesinden yanayım” dedim hep.

        Sonuçta yapıldı bir kere ve hayırlı olsun demek lazım.

        Tabii ki yine herkesin adlarını ezberlediği, her şeyi yapan, her şeyi alan bildik müteahhitlerden biri tarafından yapıldı ve sözleşmeye göre 16 yıl 2 ay 12 gün boyunca bu bildik müteahhit ve yabancı ortağı tarafından işletilecekti.

        Artık geçseniz de, geçmeseniz de bu köprüye her gün 45 bin araçlık garanti için araç başı 15 Euro ödeyeceksiniz.

        Günde 675 bin Euro.

        5 bin 912 gün boyunca.

        Her gün.

        Artı enflasyon tabii ki.

        Sadece bu yıl ödenecek para, dolar kuru bugünkü düzeyinde kalırsa, 4 milyar 65 milyon TL.

        Bu sadece köprü, köprüye giden yollarda ödenecek para ayrı.

        Bir o kadar da yollara ödenecek.

        Ayrıca.

        Açılış da sözleşmede belirlenen süreden önce oldu.

        16 Eylül 2023’te açılacaktı, 18 Mart 2022’de açıldı.

        İşletme süresi de kabaca 18 ay daha fazla olacak.

        Vatandaş için köprüden tek taraflı geçiş ücreti 200 Türk liracık.

        Ancak asıl fiyat 15 Euro, bugünkü kurdan 245 TL.

        Yani geçen her araç için, Hazine yaklaşık 45 TL daha ödeyecek.

        Az geçse de vatandaşa zarar, çok geçse de vatandaşa zarar.

        Garanti sayı tam tutsa bile Hazine günde 2 milyon, yılda 750 milyon TL ödeyecek, 11 yılda 8,5 milyar.

        Garantinin yarısı tutsa yandık zaten. Bu kez Hazine günde 6,6 milyon TL ödeyecek. Yılda 2,4 milyar. 11 yılda 26 milyar.

        O da bugünkü kurdan.

        Buna bir de otoyolları ekleyin.

        Bu arada Çanakkale’de oturan bir asgari ücretli, evi ile işi iki ayrı yakada ise yemese, içmese, yaşamasa bu köprüden ancak 10 gün geçebilir. 11. gün maaşı biter.

        Ama bir de sevindirici haber var Allah’tan.

        Köprü bir hafta beleş.

        Para alınmayacak.

        Hediye.

        Ama hediye müteahhit kesesinden mi yoksa Hazine’den yani sizden benden mi orası belli değil.

        Yani garanti ödeme 1 hafta geç mi başlıyor, yoksa açıldığı gün başladı mı bilmiyoruz.

        Tamam, vatana millete hayırlı olsun.

        O köprünün yapımı için çalışan tüm emekçilere teşekkür ederiz.

        Çünkü onlar emekleri kadar, hak ettikleri kadar kazandılar.

        Helali hoş olsun.

        Bu arada biz de “Çanakkale geçilmez” diye öğrenmiştik mektepte.

        Çanakkale “geçirilirmiş”, onu da öğrenmiş olduk.

        Fenerbahçe ve Galatasaray'ın canı sıkılırsa

        Fenerbahçe ve Galatasaray'ın canı sıkılırsa
        0:00 / 0:00

        Süper Lig'in yayın hakları ihalesi yapıldı.

        İhale öyle ya da böyle sonuçlandı.

        Aradan günler geçti hala bir belirsizlik.

        Ne olacak, nasıl olacak hala belli değil.

        İmzalanan bir sözleşme yok, önümüzdeki yıl için büyük bir belirsizlik var.

        Federasyon, belli ki karar vermek için yukarılardan bir yerlerden talimat bekliyor.

        Çünkü bu tek başlarına alabilecekleri bir karar değil.

        Daha doğrusu hangi kararı kendi özgür iradeleri ile alabilmişler ki, bunu alabilsinler.

        Ancak geçen her gün kulüplerin aleyhine.

        Çünkü olasılıklardan biri de bir “Süper Lig TV” kurulması.

        Saran ile sözleşme imzalanmaz ise geriye tek bu ihtimal kalıyor.

        Bu da bir günde yapılacak bir şey değil.

        Kulüplerin çok fazla zarar etmemesi için, bir organizasyon, bir hazırlık süresi gerekiyor.

        Belirsizliğin sürdüğü her gün, bu hazırlık süresi azalıyor.

        Kulüplerin uğrayacağı zarar miktarı artıyor.

        Bu durum uzarsa Fenerbahçe ve Galatasaray “Havuz” denilen bu uygulamadan ayrılıp, kendi yollarını çizme hakkını elde ederler.

        Bu da ligin değerinin yüzde 80’e yakının gitmesi demek.

        Bakalım böyle bir durumda Federasyon ne yapar!

        Doktorları düşmanlaştırmayın

        Doktorları düşmanlaştırmayın
        0:00 / 0:00

        Bir uzman çavuş ile bir doktor arasında yaşanan ve tam ne olduğu hala çok da belli olmayan bir olay yüzünden, bir kez daha büyük bir cepheleşme yaşanıyor.

        Mesele benim açımdan tam net olmadığı için sağlıklı bir yorum yapmakta zorlandığımı itiraf etmeliyim.

        Ancak bazı kaynaklar, söz konusu doktorun aile boyu FETÖ bağlantılı olduğunu ve böyle hassas noktalardan toplumsal gerilim yaratmanın FETÖ'nün yeni taktiği olabileceğini iddia ediyorlar.

        Bu iddiaya kanıt olarak ise doktorun hemen hemen tüm ailesinin FETÖ'cülük suçlaması ile soruşturma geçirmesini gösteriyorlar.

        Bu suçlamalardan bir mahkumiyet çıkmamış olması ise aklanma göstergesi sayılmıyor belli ki!

        Bu nedenlerle net olmayan bir konuda bir şey diyemem.

        Eğer bu olaydaki doktor gerçekten bir amaçla olmayan bir şeyi olmuş gibi gösterdi ise cezasını en ağır şekilde verin diyebilirim ancak.

        Ama bir tehlikeyi görüyorum.

        Toplum, kendi hekimleri ile düşmanlaştırılıyor.

        Özellikle de toplumun bir kesimi.

        En kutsal mesleklerin başında gelen hekimlik, ne yazık ki bilinçli bir şekilde şeytanlaştırılıyor, toplum düşmanı, bencil, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen bir meslek grubu olarak gösterilmeye çalışılıyor.

        Okumuş insanlara, hele hele hekimlere karşı böyle bir düşmanlık pompalanması ve bunun devleti yönetenlerin yönlendirmesi ile yapılması hiç ama hiç doğru değil.

        Bu durum bana Pol Pot Rejimini ve tarlalarını hatırlatıyor.

        Ne tarlası olduğunu ise ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Başkalarına yaptığımız haksızlıkların başımızı mutlaka geldiğini unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar