Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın manda yoğurdu, Medine hurması, yulaf ezmesi, ve baldan oluşan uyku öncesi atıştırması üzerinden manasız bir tartışmadır gidiyor.

        Muhalefet, tarifin maliyeti üzerinden Cumhurbaşkanı’nı eleştiriyor.

        Bu yemeğin bedelini hesaplayıp, “Halk bunu nasıl yesin” diyor.

        Sanki Cumhurbaşkanı’nın seçmeni üzerinde bunun bir etkisi olacakmış gibi.

        Üstelik hesap da doğru değil.

        Erdoğan, her gece 200 gram manda yoğurdu yiyormuş.

        Manda yoğurdunu ben de severim.

        Genelde evde kendim mayalıyorum.

        Manda sütünü AK Partili rahmetli Kadir Topbaş’ın Saray Muhallebicisi'nden alıyorum.

        3 litresi 68 TL.

        Üç litreden 1,5 kilo kadar yoğurt çıkıyor.

        Kilosu 45 TL.

        200 gramı 9 TL.

        Acele lazımsa Buffa’dan alıyorum. Şahane bir manda yoğurdu. Ama o zaman 400 gramlık kavanozuna 50 TL veriyorum.

        200 gramı 25TL.

        Medine hurması ucuz değil. Malatya Pazarı’nda kilosu 300 TL’ye yakın.

        Bazı markalarda 400 TL’yi buluyor.

        5 tanesi 50 TL.

        Bal işi karışık.

        Kilosu 80 TL’ye de bal var, 400 TL’ye de. Anzer balı dersen zaten para yetmez.

        De ki balın da en pahalısı.

        Bir kaşık 5 TL ya tutar ya tutmaz.

        Yulaf ise eğer ithal yulaf alacaksan, Eti’de kilosu 30 TL.

        Kaşığı 1 TL.

        Yani uyku öğünü en pahalısından toplasan maliyeti 75-80 TL etmiyor.

        Yahu sıradan otomobilin köprüden 200 TL'cik’e geçmesine ses etmeyen bir seçmen, koskoca Cumhurbaşkanı’nın 80 TL’lik öğününe mi kızacak.

        Tam aksine “Afiyet bal olsun” der geçer.

        Ne yalan söyleyeyim, doğrusu da odur.

        O yüzden muhalefete tavsiyem, bu boş işlerle uğraşacaklarına daha dolu meseleleri ele almalarıdır.

        Ne bileyim mesela yurt dışından gelmiş ve Türkiye’de çalışan doktorlardan YÖK’ün denklik istemediği iddialarını, bu kişilerin Türkçe sınavında bile başarılı olamamalarına rağmen çalışma izni alıp, atanmalarını falan konuşabilirler.

        Ya da Cumhurbaşkanı’nın ne yediğini değil, vatandaşın ne yiyemediğinden söz edebilirler.

        Beyhude bir uğraş.

        Cumhurbaşkanı’nın gece öğününün bana göre eleştirilebilecek tek yanı doktorların tavsiyeleri ile çelişmesidir.

        Tüm doktorlar gece yatmadan önce bir şey yemeyin derken, Cumhurbaşkanı’nın yatak öncesi ballı hurmalı öğünü benim kafamı karıştırdı.

        Bence asıl sorun fiyatı değil, zararı olabilir.

        TBMM 'de vekile dokunulurluk, şirkete dokunulmazlık

        TBMM 'de vekile dokunulurluk, şirkete dokunulmazlık
        0:00 / 0:00

        86 milyonun gece gündüz çalışarak hizmet ettiği müteahhitlerimize, şimdi bir de dokunulmazlık geliyor.

        Yasama faaliyeti yürüten milletvekillerinin dokunulmazlıkları çatısı altında çalıştıkları TBMM tarafından kaldırılırken, aynı TBMM başta müteahhitler olmak üzere şirketlere dokunulmazlık getirme hazırlığı içerisinde.

        Yeni bir yasal düzenleme ile gazetelerin ve gazetecilerin şirketlerle ilgili olumsuz haber yapması engellenmeye çalışılacak.

        Şaka yapmıyorum.

        Gerçek durum bu.

        Bir şirketin itibarına zarar verebilecek haber yapanlara ağır para ve hapis cezaları getiriliyor.

        Tabii “bahanesi” de var.

        “Asılsız haber” yapanlar.

        Bu muğlak bir kavram.

        Türkiye gibi şeffaf olmayan ülkelerde asıllı ile asılsız haberi ayırt etmek pek de kolay değil.

        Özellikle de kamu ile birlikte hareket eden şirketlerde asıllı haber ile asılsız haberi nasıl ayırt edeceksiniz?

        Kim edecek!

        Bir ihale rezaletini, bir fahiş fiyatlı anlaşmayı nasıl teşhir edeceksiniz?

        Bazen bir haberin doğruluğu aylar, yıllar sonra bile ortaya çıkabiliyor.

        Önce yalanlanıyorsunuz, aradan zaman geçiyor aslında haklı olduğunuz, doğru yazdığınız ortaya çıkıyor.

        O zaman ne olacak!

        Üstelik haber yalan ise, uydurma ise, karalama amaçlı ise zaten bugün de cezası var.

        Yeni bir düzenlemeye gerek yok.

        Bu düzenleme tamamen Kamu Özel İşbirliği’nin zirvesidir.

        Neyi ve kimi korumak için “tehdit maksatlı” çıkarıldığı aşikardır.

        Adam gider zamlar kalır

        Adam gider zamlar kalır
        0:00 / 0:00

        Dün burada “Bizimle dalga geçiyorlar” diye andığım Et ve Süt Kurumu Başkanı, dün öğleden sonra görevden alındı.

        Ete, kurumun satış mağazalarının önünde kuyruklar olduğu için zam yaptıklarını söylemişti.

        Gerekçe maliyet artışı falan değil, kuyruklardı.

        Bu rezaletten sonra o gün görevden alınması gerekirdi ama yine de bir süre durdu.

        Dün sonunda gitti.

        Ama onu görevden alanlar bilsinler ki, bizi yani vatandaşı ilgilendiren görevden alınıp alınmaması değil.

        Birini görevden alıp, benzeri bir başka şuursuz liyakatsizi o göreve getirmeniz değil bizim sorunumuz.

        Biz şunu merak ediyoruz.

        Onu görevden alırken onun kuyruklar azalsın diye yaptığı zammı da geri alacak mısınız!

        Yoksa sürekli olarak birilerine zam yaptırıp, sonra onu görevden alarak tepkileri azaltacağınızı mı düşünüyorsunuz.

        Bugün de sigara ve alkollü içkilere yine zam geliyormuş.

        Yarın bunun için kimi görevden alacaksınız?

        Taksici siyaseti

        Taksici siyaseti
        0:00 / 0:00

        Son birkaç gündür başıma ilginç bir şey geliyor.

        Ne zaman taksiye binsem, taksi sürücüsü beni tanısın veya tanımasın hiç sormadan konuyu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na getirip, İmamoğlu’nu eleştirmeye başlıyor.

        Bir hafta içinde üç kez üst üste bindiğim 5 taksinin üçünde başıma gelince şaşırdım.

        İlk taksici kar yağışında Ekrem İmamoğlu’nun ne kadar yetersiz kaldığını, taksilerin çalışamadığını, vatandaşın perişan olduğunu, oy verdiği halde oy verdiğine pişman olduğunu ve AK Parti’nin belediyeciliği çok daha iyi yaptığını anlattı.

        Bayağı kızgındı.

        İkinci taksicinin derdi ise kaldırım inşaatları idi.

        Yol daralmış, inşaatlar bir türlü bitmemiş, trafik bu yüzden çok kötü olmuştu. İmamoğlu bu yolla yandaş müteahhitlere para aktarıyordu. Taksi şoförü aileden CHP seçmeni olduğunu ama İmamoğlu yüzünden bir daha CHP’ye oy vermeyeceğini söylüyordu.

        Onu da tek bir kelime söylemeden dinledim.

        Dün bindiğim taksici ise iyiden iyiye öfkeliydi.

        Koltuğa oturduğum anda belediyeye sövdü.

        Mim Kemal Öke Caddesi'nin girişindeki kasise otomobilin altını vurmuştu. Bir uyarı işareti bile olmadan kasis yapan belediyeye kızgındı.

        Haklıydı, o kasise ben de otomobilin altını sürtüyordum zaman zaman.

        “İmamoğlu bunun müsebbibi. Her yere kasis yapıyor. Sanki biz hayvanmışız gibi” dedi ağır bir Karadeniz aksanıyla.

        Dayanamadım, “O kasis yıllardır var orada. İmamoğlu’ndan önce de vardı” dedim.

        İddialaştı, “Yok abi , yıllardır her gün geçtiğim yol” dedi.

        “Her gün geçiyorsan bilmen lazım. O zaman niye tabela olmadığı için fark etmedim” diyorsun dedim.

        “Kafam dalgın oluyor abi” dedi.

        Güldüm sustum.

        Tam o sırada aynı caddenin sonundaki kasiste zıpladık, şoför “Gitti amortisör” diyerek bir daha sövdü.

        10 dakika boyunca Kadir Topbaş belediyeciliğini övdü, İmamoğlu’na sövdü.

        Yine dayanamadım, “Kadir Abi'ni de AK Parti istifaya zorladı” dedim.

        “Oni da damadi yakti” dedi.

        “Senin damadın cinayet işlese seni mi hapse atacaklar” diye sordum.

        Paramı ödeyip indim taksiden.

        Sanki bir yerden düğmeye basılmış, taksilere talimat verilmişti.

        Birkaç gün içinde 5 kez taksiye binip üç kez böyle bir durumla karşılaşmak normal değildi.

        Ama son taksici kasisler konusunda haklı idi.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Aptallara göre yapılan siyasetin akıllıları rahatsız etmesinden şikayet etmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar