Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Galatasaray’da seçime 30 gün var.

        İktidarın ekonomide yaptığı deneyin bir benzerini Galatasaray genel kurulu yapıyor.

        Ne demek istediğimi zannederim anladınız.

        Bu deneyin bir parçası olarak bu hafta içinde adayların kesinleşmesi ve ayın 8’inde gerekli imzayı toplamış başkan adaylarının ve listelerinin Divan Başkanlığı’na teslim edilmesi gerekiyor.

        Medyada onlarca isim dolaşıyor.

        Çoğu sallama.

        Gerçek durumu ben size söyleyeyim:

        1. Metin Öztürk aday. Listesinden kimler var bilinmiyor adama adaylığı kesin ve çekilme ya da başkası ile birleşme niyeti yok. Listesindeki adayların 2 milyarlık bir serveti olduğunu söylüyormuş. Kulislerde öyle konuşuluyor.

        2. Eşref Hamamcıoğlu da adaylığını açıkladı. Uzun süre nabız yokladı, destek aradı. 1 ay kadar önce Dursun Özbek’e gidip destek istemiş. Nasıl bir destek diye soracak olursanız 20 milyon dolarlık bir destek. Dursun Özbek de kendisine “Bu parayı verdikten sonra niye sana vereyim. Ben aday olurum” demiş. Kulübün mali sıkıntılarını ve günlük harcamalarını nasıl halledeceğini soranlara, “Başkaları nasıl hallediyorsa ben de öyle ederim” diyormuş. Ünal Aysal da “Eşref olur mu?” diye sağa sola soruyormuş. Eşref Hamamcıoğlu asıl olarak İnan Kıraç’ın desteklediği bir adaydı geçen seçimde. Ama bu destek parasal değil, sözeldi. Bu dönem yine Cemiyet’in adayı gibi görünüyor.

        3. Dursun Özbek de, aday olmayı istiyor ama yarışa girmek istemiyor. Bütün adayları ve kulüp üyesi güçlü isimleri tek çatı altında toplayıp, 3 yıl başkanlık yapmak istiyor. “Param var. Hazırım ama seçim yarışına girmem” diyor. Yine de belli olmaz. Gelen gideni çok. Abdürrahim Albayrak da, Rezan Epözdemir de onun yanında. Işıtan Gün’ü Burak Elmas’ın listesine sokan Sportif AŞ yönetici Ural Aküzüm de Dursun Özbek’e yanlamaya çalışıyor dedikoduları var. Seçime girerse, en güçlü aday olabilirama Hamamcıoğlu ile Özbek çekişmesinden Metin Öztürk aradan sıyrılabilir.

        4. Ünal Aysal, Galatasaray’ın önde gelen isimleri ile görüşüyor ama aday olma arzusu yok. Zaten mali zorluklar nedeniyle yarıda bırakıp gitmişti. Bugün aynı zorluklar mevcut ve bu kez kulübün mali olarak eli kolu da bağlı. Kendi işleri de iyi gitmedi ne yazık ki. Şirketlerinin bankalarla başı dertte. Asla girmez. Oyun kurucu olmak arzusunda ama camiada böyle bir özelliği yok. Zannederim gündemde olmak istiyor.

        5. Abdürrahim Albayrak diyenler var ama iddia komik. Abdürrahim Albayrak geçen dönem ibra olmayan Mustafa Cengiz yönetiminde yer aldığı için ve dava açmadığı için çok istese de Başkan olamaz. Bırakın Başkan olmayı yönetimde bile yer alamaz.

        6. Ali Dürüst’ü aday olma olasılığı varmış gibi yazanlara katılarak gülüyorum. Ali Dürüst’ün aday olma niyeti sıfırın bile altında. Galatasaray’da kulislerin hep içinde ama Başkanlık gibi bir niyeti yok.

        7. Yiğit Şardan’ı isteyenler var ama Şardan’ın Galatasaray adını duymak dahi istemediğini zannediyorum. Kendisi Bodrum’da kebap yapıyor.

        8. Fatih Terim diye yazarken bile zorlanıyorum gülmekten klavyeye basamıyorum. Terim yönetimlere falan girmez, Başkan adayı hiç olmaz. Ama kendisi ile çalışma olasılığı en yüksek aday kim ise ona destek verebilir.

        9. Kaan Kançal çok iyi ve yakışıklı bir aday olabilirdi belki ama hem niyeti yok hem de Albayrak gibi onun da geçen dönemden kalan ibrasızlık engeli var. Kim aday olursa olsun seçimlere gidip oy atmayacağım ve konu beni ilgilendirmiyor ama Kaan Kançal aday olabilseydi gidip ona oy vermeyi düşünebilirdim. Şimdi ise Galatasaraylı bazı üyelerin kulübü daha ne kadar felakete sürükleyebilecekleri konusunda yaptıkları deneyin bir sonraki aşamasını gülerek izleyeceğim.

        Bu arada meraklıları için söyleyeyim, eski başkanlardan rahmetli Mustafa Cengiz kendisine hakaret ettiğim gerekçesi ile Disiplin Kurul vasıtasıyla beni kulüpten attırmaya çalışmıştı. Ama genel kurul buna izin vermemişti.

        Dün Mustafa Cengiz’in aynı gerekçe ile bana açtığı davanın duruşması vardı ve mahkeme sözlerimde bir hakaret olmadığına karar verdi.

        Şimdi beni kulüpten haksız yere atan eski Sicil Kurulu üyelerine ben bir dava açsam mı diye düşünüyorum.

        Yoksa onların seviyesine inmemek en iyisi mi!

        Sosyal laboratuvardan izlenimler

        Sosyal laboratuvardan izlenimler
        0:00 / 0:00

        Dün “Göçmenler kalıcı hale geldiği için Türkiye’yi nasıl bir geleceğin beklediğini görmek istiyorsanız Taksim’den Tünel’e doğru yürüyün” dedim.

        Okurlardan şöyle bir tepki geldi, “İstanbul’da yaşamayanlar ne yapsın.”

        Aslında Hatay, Antep, Kilis, Urfa gibi illerimizde de gözlem yapmak mümkün ama bu kentlerdeki oranlar çok daha yüksek olduğu için abartılı bir gözlem olmasını istemem.

        Keza İstanbul’da da Fatih’in artık “Küçük Suriye” olduğunu TRT bile söylediği için ya da Beylikdüzü gibi bölgelerde sıkı bir gettolaşma yaşandığı için orası da sui misal olarak görünebilir.

        Bu nedenle Taksim ve İstiklal Caddesi dedim.

        Ama madem siz gelemiyorsunuz, ben size anlatayım biraz.

        Aslında Talimhane’den başlamak lazım belki de…

        Birkaç yıl öncesine kadar, her ulustan turistin bulunduğu, Talimhane’de artık sadece Araplar var.

        Ve onlara hizmet eden Suriyeliler.

        Turist taşıyan Vito’ların sürücüleri de Suriyeli, bu minibüslerin sahiplerinin büyük bölümü de.

        Bölgedeki İtalyan lokantaları, Meksika lokantaları, dünya mutfağından farklı lezzetlerin bulunduğu bölgede, artık sadece kebapçılar ve nargile kafeler mevcut.

        Buralarda çalışanların da büyük bölümü Suriyeli kökenli. Türkçe hala geçerli bir lisan ama pek kullanan yok.

        REKLAM

        Akşam saatlerinde ise gece kulüpleri açılıyor.

        Buralarda çalışanların büyük bölümü, müşterilerin tamamı güneyimizdeki ülkelerden.

        Seks işçileri de Kuzey Afrika ve bazı Doğu Akdeniz ülkelerinden.

        Gece olunca Türkçe artık geçerli bir lisan değil.

        Taksim Meydanı, tamamen Arap dolu.

        Aralarından metroya gitmeye çalışan, kalabalığın arasından bir an önce sıyrılıp işine gücüne ya da evine barkına gitmeye çabalayan Türkler var ama meydana yayılıp, orada vakit geçirenlerin neredeyse tamamı Arapça konuşuyor.

        Güvercinleri kovalayıp, tekmeleyen çocuklar, selfie yapan kızlar, kızları kesen oğlanlar tamamı Suriye kökenli.

        Gece ise meydana oturup, çekirdek yiyenler sayesinde sabaha tüm meydan bir çekirdek kabuğu çölü gibi oluyor.

        İstiklal Caddesi’ne girince durum daha vahim bir hal alıyor.

        Arap damak zevkine göre evrilmiş Türk lokantaları, kebapçılar, bol miktarda tatlıcı, helvacı.

        Arada genelde Araplara yönelik ürünlerin sergilendiği mağazalar.

        Tabelalar bile ye Arap alfabesi ile yazılmış. En iyi olasılıkla iki alfabeli.

        Sağda solda kaldırımlarda müzik yapıp, para toplayan müzisyenler ya da müzik grupları var.

        Onların da tamamına yakını Arap.

        Caddedeki kiliselere girip çıkanların büyük bölümü ise Afrika kökenli göçmenler.

        Bazı Ortodoks kiliselerinde ise şimdilerde sayıları artan Slav misafirler göze çarpıyor ama sayıları çok değil.

        Pazar günleri ise caddede siyahi oranı çok artıyor.

        Mümkün olan en temiz giysilerini kuşanmış, Afrikalılar kiliselere akın ediyor.

        Türkler, özellikle de genç Türkler de az değil ama Arapların arasında göze çarpmadan geçiyorlar caddeden.

        REKLAM

        Ama eğer sarışınlarsa şansları çok az. Suriyeliler, sarışın açık tenli kadınlara Uzaylı muamelesi yapıyor, bakışlarıyla taciz ediyorlar.

        Tünele doğru Suriyeli yoğunluğu azalıyor ama asla yüzde 50’nin altına düşmüyor.

        Uzunca bir zamandır güvenli bir yer haline gelmiş olan Beyoğlu’nun arka sokaklarında ise artık Suriyeli çeteler hakim.

        Youtuber Oğuzhan Uğur’un anlattığı türden Suriyeli gruplar arka sokakları ele geçirmiş vaziyette.

        Başka bir kültür, başka bir ülke gibi.

        Özetle anlatılabilecek olan bu kadar.

        Umarım geleceğimiz gözünüzde canlanmıştır.

        Çünkü hepimizi bekleyen bu.

        O sahtekarlar atılmış

        O sahtekarlar atılmış
        0:00 / 0:00

        2 yıl kadar önce YÖK’ün pandemi nedeniyle yurt dışındaki üniversitelerden Türkiye’deki üniversitelere geçişi kolaylaştıran kararının kötüye kullanıldığını ve usulsüz geçişler yapıldığını yazmıştık.

        Dönemin YÖK Başkanı da bunu doğrulamış, tespitlerin yapıldığını, gerekeni yapacaklarını ancak yapacakları işlemlerin yargıdan dönme olasılığının yüksek olduğundan yakınmıştı.

        Birkaç gün önce, “Belli ki, hiçbir şey yapılmamış. Sahtekarlar yine kazandı” diye yazdım.

        Dönemin YÖK Başkanı, Profesör Yekta Saraç aradı.

        “Gerekeni yaptık ama bununla ilgili açıklama yapmadığımız için kimsenin haberi olmadı zannederim. O da bizim eksiğimiz” dedi.

        Usulsüz geçiş yaptığı tespit edilen “Yanlış hatırlamıyorsam 97-98 kişi ama 100’e yakın diyelim tıp ve hukuk programlarına yatay geçiş yapmış olan öğrencinin kaydı silindi. Bu işlemleri yapan üniversitelere ise yeni program açmama ve kontenjan kısıtlaması cezaları verdik” diye yapılan işlemleri anlattı.

        “Başkanlık döneminde açık biçimde kamucu bir yükseköğretim anlayışını, niteliği, şeffaflığı ve ahlakiliği savunduğum kadar sosyal adalet ve fırsat eşitliğini zedeleyecek her türlü girişimin karşısında durdum” dedi.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Övünmenin karın doyurmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar