Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gerçekten durumun eleştirilecek bir yanı kalmadı.

        Artık gülüyorum.

        Başka yapacak bir şey yok.

        Siz de gülün. Çünkü üzüle üzüle bir yere varamayacağımız ortada.

        Aylar önce, Merkez Bankası’nın kasalarının boşaldığı ortaya çıkınca iş bilir iktidarımız hemen bir formül bulmuş ve ihracatçının ülkeye getirdiği dövizin yüzde 25’ini Merkez Bankası’nda bozdurma zorunluluğu getirmişti.

        Son derece hatalı bir karar ve çok zararlı sonuçları olabilecek bu uygulamaya karşı pek sesini çıkaran olmasa da, ben bu köşede “Yapmayın, Bu durumda ihracatçı dövizi Türkiye’ye getirmez. Çift fatura çalışır. Parayı yurt dışında tutar. Böyle zorlamalar olmaz” demiştim.

        Tabii ki, dinleyen olmamıştı.

        Şimdi durum daha da vahimleşmiş olsa gerek ki, bu kez bu oran yüzde 40’a çıkarıldı.

        İhracatçı bu kez ülkeyle kazandırdığı dövizin yüzde 40’ını Merkez Bankası’na verecek.

        Böyle bir karar, 1 dolarlık ihracat yapabilmek için 80 centlik ithalat yapmak zorunda olan ihracatçıyı batırır, ihracat yapamaz hale getirir.

        Bakın Türkiye’de imalat yapıp, ürünlerinin tamamını ABD’ye satan bir ihracatçı bana aynen şöyle yazmış:

        “Sevgili Altaylı, bu karar bizim gibi binlercesine dokunacak. Biz üretim aşamasında kullandığımız malzemenin en az yüzde 80’ini döviz ile alıyoruz. O kadarla da kalmıyor. Yerli ürünler de artan enflasyon nedeniyle artık dolar ile fiyatlandırılıyor. Yerli taşeronlarla yaptığımız anlaşmalar da artık dövize endeksli. Yurt dışındaki pazarlama giderlerim de haliyle döviz cinsinden. Ve şimdi ben ciromun yüzde 80’ini Merkez Bankası’nda bozduracağım. Bu bana Türkiye’deki tesisi kapa, ya Polonya’da, Bulgaristan’a taşı ya da yıllardır ABD’deki iş ortaklarımızın yalvardığı gibi üretimi de Amerika’ya taşı demek. Emin olun ki, bu işi oraya taşısak çok daha rahat ederdik ama biz yıllarca bu ülkeye faydamız olsun, yıllardır beraber çalıştığımız emekçi kardeşlerimiz işinden gücünden olmasın diye burada kaldık. Galiba bize gidin diyorlar.”

        Durum tüm sektörler için.

        Bütün bir millet didinecek, çalışacak.

        Parayı getirip Merkez Bankası’na koyacak!

        Niye?

        Üç beş müteahhit dolar üzerinden garanti ödemelerini almaya devam edebilsinler diye.

        Koca ülkenin emeği yağma Hasan’ın böreği.

        Yiye yiye bitiremediniz demek isterdim.

        Ama galiba sonunda bitti.

        Ama iyi bile dayandı.

        Bangladeş dedik inanmadınız!

        Bangladeş dedik inanmadınız!
        0:00 / 0:00

        Geçenlerde iktidarın en yüksek sesi olan gazetelerden birinde, bir yazar “Memlekette gıda fiyatları artıyor diyorsunuz ama ihracatçılar yatlarını büyütüyor haberiniz var mı” manasına gelen bir yazı yazdı.

        Okudum güldüm.

        Yukarıda da dediğim gibi artık her şeye gülüyorum.

        Çünkü memleketin ciddiye alınır tarafı kalmadı.

        Bu yazıyı yazan hanımefendi ve tüm iktidar borazanları “Çin modeli kalkınma” naraları atarak, zayıf TL’yi marifet gibi savunma emri almışken, biz bu köşede “Bu Çin değil, Bangladeş modelidir” diye yazıyorduk.

        Şimdi bunların anlattığı bu modeldir.

        Zayıf TL nedeniyle içerde alım gücü düşer, düşük kurdan ötürü Türkiye ucuz bir üretim üssü haline gelir, işçinin, çiftçinin alın terini ucuza pazarlarsanız üreten değil ama bunu pazarlayan kazanır.

        Şanslı olan üç kuruşa buralarda parya gibi çalışır, şansı olmayan o kadarını bile bulamaz.

        Sınıflar arası uçurum giderek büyür.

        Milletin çoluğu çocuğu kötü yola düşer, ahlak diye bir şey kalmaz.

        Sefalet açlığa evrilir.

        Sizin Çin modeli zannettiğiniz ve millete yutturmaya çalıştığınız modelin doğal sonucudur bu.

        Bir de işin beteri, o üretimi kendi vatandaşımızın ucuz işgücü ile bile değil mülteci diye ülkeye sokulan, köle işgücü ile yapılıyor olmasıdır.

        En vahimi ise bir grup “aç gezerin” bu durumu hala alkışlıyor olması, sözde liberal salakların ise hala bu meselenin özünü ya anlamamış olması ya da yalak ve satılmış oldukları için anlamamış gibi yapmasıdır.

        Mazlumun zalimi

        Mazlumun zalimi
        0:00 / 0:00

        Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’deki değişimi, demokratik bir liderin “otokrat birine”, yavaş yavaş sayılmayacak bir hızla bir diktatöre dönüşmesini izliyor musunuz!

        Dış tehdide maruz kalan her ülkede olduğu gibi, ülkenin hemen hemen tüm güçlerinin, yöneticinin arkasında toplanmasını fırsat bilen ve savaş ortamını kendi lehine bir yönetim biçimine düştürmeye başlayan Zelenskiy, hızla ülke içindeki muhalefeti yok etmeye, muhalif liderleri her ülkede sık sık kullanılan dış güçler bahanesiyle önce suçlayıp sonra içeri atmaya başladı.

        Tüm ülke ve tüm siyaset üzerinde ciddi bir baskı kurdu.

        Üstelik de bunu Batı’dan bulduğu büyük destekle yüzsüzce sürdürür oldu.

        Bir yandan da tüm dünyayı bir savaşın içine çekmeye ve ABD adına bir vekalet savaşı yürüterek ABD desteğini kendi otokratik yönetiminin arkasına almaya çalıştığı aşikar.

        Zelenskiy savaş ve milli tehdit bahanesinin arkasına sığınan her lider gibi “mazlum” bir milletin “zalim” diktatörü olma yolunda hızla ilerliyor.

        Arkasında ise demokrasilerin yılmaz savunucusu ABD var.

        Her yerde olduğu gibi.

        Halkın değil devletin görevi

        Halkın değil devletin görevi
        0:00 / 0:00

        Türkiye'ye gelen, gönderilen ve kabul edilen mültecilere karşı toplumsal bir örgütlenmeye girişmek, yapılabilecek en büyük yanlış, bu mülteci meselesini tezgahlayanların amacına hizmet edecek en hatalı hareket tarzıdır.

        Eğer gerçekten böyle bir şey planlayanlar var ise bu plana dahil olmayı düşünenler bu işten derhal vazgeçmeli, bu tip organizasyonlardan mümkün olduğunca uzaklaşmalıdır.

        Kuvvetle muhtemel, bu organizasyonlar yani mültecilere karşı toplumsal örgütlenme ve sonrasında şiddete varabilecek eylemleri tetikleyenler yabancı istihbarat örgütlerinin ve Türkiye'yi karıştırmak isteyenlerin ajanlarıdır.

        Bu sorunla mücadele etmek devletin görevdir.

        Bizim yazılarımız devleti ve devleti yönetenleri uyarmaya, bu büyük soruna kamu yönetimi olarak çözüm bulunmasına yöneliktir.

        İktidarın elinde "Tüh yine kandırıldık" dememesi içindir.

        Birileri kendini devlet yerine koysun diye değil.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Siyaseti sosyal medyada yapılan bir şey zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar