Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Herkeste bir atar bir gider.

        Yumuşak tonda konuşan yok.

        Hele hele iktidar kanadında.

        Hayat pahalılığı açıkça ortadayken, kira artışları ve özellikle de gıdadaki enflasyon orta sınıfı yok edip, herkesi fukaralaştırmışken, hatta aç bırakmışken iktidarın “atarı” hiç ama hiç çekilmiyor.

        Çekilmeyenlerin başında da Tarım Bakanı geliyor.

        20 yılda ülkenin tarımı çökerten sanki onlar değilmiş gibi, tüm ürünlerde dışa bağımlı hale gelmemize neden olan sanki benmişim gibi, 2 ay önce 380 dolara dışarı sattığımız şekeri şimdi 600 dolara geri alıp iç piyasaya 1000 dolara veren sizmişsiniz gibi, Konyalı çiftçiden 2500 TL’ye aldıkları buğdayı Rusya’dan 5500 TL’ye millet ithal etmiş gibi davranan bakanlığın koltuğuna son oturan Vahit Kirişçi Bey, “Bu ülkede o yok bu yok diyenlere kapak olsun, hiçbir şeyin eksikliğini çekmiyoruz” buyurmuş.

        Kirişçi başta olmak üzere “tuzu kuru”ların anlamadığı da bu zaten.

        Kimsenin “Ülkede şu yok bu yok” dediği yok.

        Her şey var çok şükür.

        Olmayan şey o olanları alacak gelir yok.

        Çeşitlilik ve kalite azılıyor ama şimdilik her şey var.

        Mesele o var olanları alabilmek.

        Millet de para yok.

        TL tarihinin en düşük alım gücünde.

        Alım gücü yok.

        Ama anlaşılan iktidar ve çevresinin böyle bir derdi yok.

        Onlar var diyor, millet ise “Alamıyoruz” diyor.

        Bu arada “Kapak olsun” lafı da biraz ağır olmuş.

        Vahit Bey bir ara Cumhurbaşkanı’nın yanında Murat Bardakçı’yı görürse bu cümlenin kökenini sorsun.

        Sonra kapak olmasın…

        6'lı masada Babacan krizi

        6'lı masada Babacan krizi
        0:00 / 0:00

        Muhalefet bloğunu oluşturan partilerin büyük bölümünün bir araya gelerek oluşturduğu 6’lı masa, tartışılmaya devam ediyor.

        Belli ki, masa tüm eksiklerine, tüm gediklerine rağmen iktidarda bir tedirginliğe neden oluyor.

        Masa uzun ömürlü müdür, ortadan ikiye ayrılıp iki masa haline gelir mi, daha küçük parçalara bölünüp orta sehpa olur mu ya da aslında bu bir masa değil de, bir zigon mu tam emin olamıyorum.

        Ancak 6 ayaklı olmasının tedirginlik yaratması normal.

        Ne kadar fazla ayak varsa yere o kadar sağlam basar, o kadar dengeli olur.

        Masa ile ilgili çok şey tartışılıyor, masanın her an dağılabileceği ve önemli meselelerin masaya gelemediği çünkü anlaşmazlığa neden olmasının çok mümkün olduğu söyleniyor.

        Ama biliyoruz ki, önemli şeyler de eninde sonunda masaya gelecek ve hatta geldi bile.

        23 Mart günü 6’lı masa açısından önemli bir gündü.

        O gün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, DEVA Partisi lideri Ali Babacan’ı ziyaret etti.

        Bu ziyaret basına yansıdığından farklı bir nedenle yapıldı.

        Babacan’ın Ergenekon Davası’ndaki çıkışlarından ve davayı haklı bulduğu şeklinde algılanan sözlerinden dolayı masada büyük bir rahatsızlık vardı.

        Başta Meral Akşener, Babacan’ın söylemlerinden memnun değildi.

        Saadet Partisi ise genetik olarak Gülencilerle asla barışık olamıyordu.

        CHP’de de Kılıçdaroğlu’nun A takımı içinde yer alanlar Babacan’ın bu konudaki tavrından rahatsızlıklarını genel başkana iletmişlerdi.

        Tüm bunları değerlendiren Kılıçdaroğlu “gıcıklık” büyümeden duruma el koymak için Babacan’a gitti.

        Kibar bir şekilde rahatsızlığı iletti ve bu tavrın sürmesi halinde masanın çevresindeki sandalyelerden birinin kalkabileceğini ima etti.

        Babacan’a verdiği mesajı güçlendirmek için 2 gün sonra bir hamle daha yaptı ve Ergenekon Davası “şehidi” Ali Tatar’ın evini ziyaret etti.

        6’lı masada bugüne kadar çıkan en derin ve en sert kriz ne Cumhurbaşkanı adayının ismi ne de başka bir şeydi.

        En derin kriz geçen ay yaşandı. Ve şimdilik kapandı.

        ABD'nin Gurkaları

        ABD'nin Gurkaları
        0:00 / 0:00

        Geçtiğimiz günlerde, Fransız gazeteci Le Sommier, Ukrayna’daki direnişi haber yapmak için Ukrayna’na gitti.

        Niyeti Ukrayna saflarında Rusya’ya karşı savaşan uluslararası gönüllü askerleri haberleştirmekti.

        Le Sommier, dönüşünde izlenimlerini aktardı.

        “Orada karşımda Pentagon’u buldum. Uluslararası gönüllüler denilen güç, Pentagon’un kontrol ve komutasındaki paralı askerlerden oluşuyor.”

        Peki Fransız’ı oraya götüren kimdi?

        İki YPG savaşçısı.

        Yani Suriye’nin kuzeyinde, ABD tarafından beslenip büyütülen terör örgütü PKK uzantısının elemanları.

        Ukrayna’da ABD kontrol ve kumandasındaki YPG’lilerden bahseden tek kişi Le Sommier mi?

        Elbette değil.

        Bu uluslararası gönüllü askerler gücünü haber yapan pek çok gazeteci, bu grup içinde en etkin olanların YPG’li savaşçılar olduğunu anlatıyor.

        Dahası yıllar önce YPG saflarında yer alıp, YPG’lilerin eğitimini üstlenen pek çok Batılı eski askerin ve gönüllünün bugün Ukrayna’da ABD kontrolünde Rusya’ya karşı savaştıkları biliniyor.

        Anlayacağınız, ABD burnumuzun dibinde, Güney sınırımızda bir paralı asker kuluçkası oluşturmuş.

        Burada PKK’lıları yetiştirip yetiştirip bölgede istikrarsızlık ve çatışma ortamı üretmek istediği her yere onları yolluyor.

        1. Dünya Savaşı öncesi ve sırasında İngiltere için Nepalli Gurkalar ne ise, bugün de ABD’nin Gurkaları PKK’lılar.

        ABD, Suriye’nin kuzeyinde bir devlet oluşturdu ve bu devleti tetikçisi haline getirme konusunda belli ki epey mesafe katetti.

        Türkiye ise bütün bu olan bitenden habersiz bir biçimde terörle ve PKK ile mücadele ettiğini, teröristlere boyun eğdirdiğini, Türkiye’de artık sadece 190 terörist olduğunu anlatıp duruyor.

        Oysa artık Türkiye YPG/PKK’nin öncelikli hedefi değil. ABD nereyi gösterirse bunlar orada iş tutuyor.

        Türkiye, ABD’nin öncelikli hedefi değil.

        En azından şimdilik.

        Onlar artık ABD destekli bir tetikçi devlet olarak daha büyük, daha farklı hedeflerin tetikçisi, oyunların parçası.

        Ve o oyunda Türkiye şu an gündemde değil.

        Türkiye’nin belası artık devletleşen PKK değil, onların yerine Türkiye’ye yollanan mülteciler.

        Yıllarca Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için kullanılan PKK ise şimdi başka yerlerde aynı görevi yapıyor.

        Garip olan ise Rusya’nın hala bu örgüt ile içli dışlı olmayı sürdürmesi.

        Vatandaşlık pahalı ama evler ucuz

        Vatandaşlık pahalı ama evler ucuz
        0:00 / 0:00

        Benim anlamadığım bir şey var.

        Türk vatandaşlığının satış fiyatı arttırıldı.

        250 bin dolardan 400 bin dolara çıkarıldı.

        Ama vatandaşlık için alınması şart olan mülklerin fiyatları artmadı.

        Bu nasıl oluyor bilmiyorum ama oluyor.

        Bildiğimiz kadarı ile Türk vatandaşlığı satın almak için alınması gereken mülkün değeri 400 bin dolardan aşağı olmamak zorunda.

        Yaklaşık 7,5 milyon TL’den ucuz bir ev alarak vatandaş olamıyorsunuz, olamamanız gerekiyor

        Ancak şu anda online emlak ilanlarına bakarsanız 1,5 milyon TL’lik yani 100 bin dolarlık, hatta bunun bile altında fiyata sahip evlerin bile “Vatandaşlığa uygun” diye pazarlandığını göreceksiniz.

        Ya bu ilanlar vatandaşlık alacak olanları kandırıyor.

        Ya da vatandaşlık fiyatını arttırdık diyen ama buradaki oyunları takip etmeyenler bizi.

        Sizce hangisi!

        Köprü için çok teşekkür ederim

        Köprü için çok teşekkür ederim
        0:00 / 0:00

        Sonunda Çanakkale Köprüsü’nden geçtim.

        Eğer Edremit, Ayvacık, Küçükkuyu hatta Behramkale gibi yerlerden yola çıkıp İstanbul’a geleceksiniz, bu yol sizin yolunuzu kısaltmıyor, yolculuk sürenizi azaltmıyor. Hatta arttırıyor.

        İstanbul-İzmir otoyolundan gelmek daha iyi ama haliyle epey daha pahalı.

        Bu yazıyı yazmamın nedeni ise size yol tavsiyesinde bulunmak değil.

        Devletime teşekkür etmek için yazıyorum.

        59 yaşında bir Türk vatandaşıyım.

        59 yıldır ilk kez devletim bana, şu kendi halinde vatandaşı Fatih Altaylı’ya özel bir yol, bir köprü yaptı.

        Çanakkale Köprüsü’nden geçtiğim saat 18:00 sularında köprüden geçen tek araç içinde benim de bulunduğum araçtı.

        Dünyanın en uzun köprüsünde ne bizim ilerlediğimiz yönde ne de karşı yönde tek bir araç dahi görmedim.

        Ve tabii kendimi çok özel hissettim.

        Koca köprü ben geçeyim diye yapılmıştı.

        Bu yüzden bu köprüyü düşünen, planlayan, yaptıran ve yapanlara teşekkür etmek istiyorum.

        Tabii bana özel olarak yapılan bu köprünün parasını yıllar boyu ödeyecek olan size ve çocuklarınıza ve hatta torunlarınıza da binlerce teşekkür.

        Kariyer

        Kariyer
        0:00 / 0:00

        Sevgili kardeşim Cüneyt Özdemir, genç şarkıcı Aleyna Tilki'yi eleştirmiş ve kariyerini iyi yönetemeyerek batırdığını ima etmiş.

        Bence çok iyi bir ses, çok iyi bir şarkıcı olan Aleyna ile ilgili yorumu Cüneyt'in fikridir.

        Bir şey diyemem.

        Ancak kariyer konusunda birkaç kelamım olabilir.

        Sevgili Cüneyt bu ülkede hangimiz kariyerimizi iyi yönetebiliyoruz?

        Sen yönetebildin mi mesela?

        Ya da ben?

        Pek çok hata yapmadık mı!

        Hele hele o yaşlarda.

        Kariyer yönetmekle ilgili bir fikrimiz var mıydı acaba?

        O yüzden çok dertlenme.

        Aleyna daha çok genç.

        Kariyeri dediğin gibi kötü yönetiliyorsa bile toparlar.

        Ama şunu söyleyebilirim.

        Eğer bu ülkede iktidar partisine mensup bir babanız, bir büyüğünüz yok ise kariyerinizi zor yönetirsiniz.

        İktidara mensup bir büyüğünüz var ise en baba kurumlarda şahane bir kariyeriniz olur.

        Sizin yönetmenize bile gerek kalmadan.

        Bravo Demet Akalın

        Bravo Demet Akalın
        0:00 / 0:00

        Helal olsun Demet Akalın'a.

        Onca danışmanın, onca yalaka sanatçının, onca Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyesinin söyleyemediği, söylemeye cesaret edemediğini Cumhurbaşkanı Erdoğan'a söylemiş.

        Dünyanın en zırva ve en manasız yasağı olan saat 24'ten sonra müzik yasağını gündeme getirip bunun düzeltilmesini talep etmiş.

        Cumhurbaşkanı da hemen Kültür ve TurizmBakanı'na bu talebi iletip çözülmesini istemiş.

        Vallahi helal olsun Akalın'a.

        Tabii vahim olan ise böyle bir yasağın müzisyenlere, sanatçılara verdiği zararın bugüne kadar bilinmiyor, fark edilmiyor, her yerde konuşulduğu halde Beştepe'de konuşulmuyor olması.

        Demek ki, Demet Akalın'da başkalarında olmayan cesaret olmasa, bu yasak sonsuza dek sürüp gidebilirdi.

        Gerçi hala düzeleceğinden emin değiliz ama en azından haberleri olduğundan eminiz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bürokrasiye nur yağmadığı zaman.

        Diğer Yazılar