Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türk turizminin bu yılki sıkıntısı yine Ruslar.

        Rusya Ukrayna savaşı sonrası bu iki ülkeden Türkiye’ye gelen 10 milyon civarındaki turisti kaybetme riski ile karşı karşıyayız.

        Ve ne yazık ki Türk turizmcisi bu sorunu birkaç senede bir yaşıyor.

        Bu yıl görünen o ki, Ukrayna’dan gelen olmayacak.

        Ruslar ise gelebilir ama orada da ortada büyük sorunlar var.

        Birinci büyük sorun “Ulaşım” ikinci sorun ise “Ödeme”.

        Rus havayollarına getirilen uluslararası kısıtlamalar nedeniyle bazı sıkıntılar yaşanacak gibi dursa da, bu sorun kolay aşılabilir gibi görülüyor.

        Turizm Bakanı Ersoy bununla ilgili olarak birkaç toplantı yaptı.

        Gerekirse Anadolu Jet Havayollarının Rusya ile Türkiye arasında charter seferleri yapması ve turizm operasyonlarında kullanılması bile gündeme geldi.

        Bu yolla en az 1 milyon Rus turistin getirilmesi mümkün olacak.

        Ancak sektör buna biraz mesafeli duruyor 1 milyonun düşük bir sayı olduğu, bunun oteller arasında aşırı rekabete ve fiyat indirimine yol açacağı ve bu indirimin yıllarca sürecek bir sorunun kaynağı olmasından endişe ediliyor.

        Ama asıl büyük sorun ödeme.

        Rusya’nın para transferlerine ve kredi kartlarına getirilen yasaklama ve kısıtlamalar sonrası Rus turistlerin ve Rusya merkezli tur operatörlerinin Türkiye’ye nasıl ödeme yapacağı bir mesele olarak ortaya çıktı.

        Türkiye’de bazı bankaların Rus kredili ödeme sistemi MİR ile bağlantıları var.

        Ama bu yeterli görünmüyor.

        Burada belki devletin devreye girmesi ve bir çözüm üretmesi gerek.

        En olası çözüm ise turizmde bartır yapılması.

        Türkiye’nin Rusya ile zaten Türkiye açısından negatif bakiyeli bir dış ticareti var.

        Bu durumda Türkiye Merkez Bankası ya da Hazinesi, Rusya ile bir anlaşma yaparak, Rus tur operatörlerinin Türkiye’deki ödemelerini üstlenebilir.

        Bu ödemeler Türkiye’nin Rusya’dan ithal ettiği ürünlerin ödemesinden kesilebilir.

        Sorun iki ülke arasında yapılacak basit bir anlaşma ile çok kısa sürede çözülüp, Türk turizminin en az 10 milyar dolarlık kaybının önüne geçilebilir.

        Öcalan'la Perinçek yine buluştu

        Öcalan'la Perinçek yine buluştu
        0:00 / 0:00

        Olacağı buydu, oldu.

        Öcalan ile Perinçek bir kez daha, yine ve yeniden aynı noktada buluştu.

        Yıllar önce Doğu Perinçek’in PKK kamplarını ziyaret etmesi, Abdullah Öcalan’la sarmaş dolaş, çiçekli böcekli pozlar verip, terörist mangalarını birlikte ele ele selamlamaları yıllardır konuşulur durur.

        Perinçek de bu pozlara yıllardır çeşitli bahaneler bulur ve aslında PKK karşıtı olduğunu söyler.

        Kimi inanır, çoğu inanmaz.

        Aradan geçen yıllar boyunca Perinçek, PKK ve Öcalan ile arasına mesafe koyduğunu iddia etse de, kader Perinçek ile Öcalan’ı bir kez daha aynı çizgide birleştirdi.

        Doğu Perinçek, düzensiz göçmenlere ve kalıcı hale gelen geçici sığınmacılara karşı politikaları ile öne çıkan Ümit Özdağ’ı “ABD politikaları yürütmekle” suçladı ve sokakta şiddete maruz bırakmakla tehdit etti.

        Ve Perinçek’in hemen ardından HDP milletvekili Ömer Öcalan, Ümit Özdağ’ı sert bir dile eleştirdi ve hatta suçladı.

        Böylelikle Doğu Perinçek, yine bir Öcalan ile ve PKK uzantısı olduğunu iddia ettiği bir partinin vekili ile aynı çizgide yine buluştu.

        Tabii buradaki asıl tutarsızlık, Perinçek’in göçmen karşıtlığını ABD destekli bir politika olarak gösterirken, yine ABD destekli olduğunu öne sürdüğü bir başka örgüt olan PKK ve onun uzantısı olduğunu iddia ettiği HDP ile aynı çizgide buluşması ve asıl olarak dış bağlantılı olan bir terör örgütü ile aynı söylemi tutturması.

        Zaten Perinçek’in bu söyleminde gerçekliğin zerresinin olmadığı çok aşikar.

        Çünkü yıllardan beri Türkiye’nin göçmen yanlısı politikaları savunanların hemen hemen tamamı Batı ve özellikle ABD kaynaklı fonlardan yemlenen kişiler, kurumlar, yayınlar.

        Yani durum Öcalan’ın iddia ettiğinin tam tamına zıttı.

        Türkiye’ye düzensiz göçmenler üzerinden kurulan tuzak, tam bir Batı oyunu.

        Çok açık biçimde ABD’nin Büyük Ortadoğu planının bir parçası.

        Bu göçmen meselesine Condoleezza Rice'ın “Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek” cümlesinin açtığı pencereden bakmak gerekir.

        Her kim ki, bu göçmen meselesini Türkiye’nin beka sorunu olarak görmüyor ve destekliyorsa, biliniz ki ya bu BOP tezgahının bir parçasıdır ya da bu oyunun farkına varmayacak kadar gafildir.

        Bir kez daha aynı çizgide buluşan Perinçek ve Öcalan’ı burada istediğiniz sınıfa yerleştirebilirsiniz.

        Ya biridir ya da diğeri.

        Ee, tabii bir de "İnsan yedisinde ne ise 70'inde de odur" diye bir laf var.

        Olur mu olur

        Olur mu olur
        0:00 / 0:00

        Hadi hayırlısı.

        Görüldüğü kadarı ile göçmen meselesinde toplumsal tepkiler arttıkça politikada da değişiklik olacak gibi.

        Geçmişte çok örneğini gördük, yine görürüz.

        Ve bence CHP ve Kılıçdaroğlu hazırlıklı olsun.

        Pek yakında Suriyeli göçmenlerin suçlusu "cehape zihniyeti" ve "Baykemal' olarak gösterilirse kimse şaşırmasın.

        Emin olun bunun alıcısı da olur.

        Sokak röportajlarında izlersiniz.

        Fatih demişti dersiniz.

        Biri lütfen yalan desin

        Biri lütfen yalan desin
        0:00 / 0:00

        Fatih Terim’in bir İngiliz gazeteciye verdiği röportaj birkaç gündür gündemde.

        Röportajın orijinalini okumadım.

        Ama Türk medyasına düşen bölük pörçük parçalara göz atıyorum.

        Bildiğimiz Terim.

        Kulaklardan fışkıran bir ego.

        Kokusu sadece Türkiye’ye değil, dünyaya yayılmış bir kendini beğenmişlik.

        Bir bölümü hak edilmiş olsa da, bu kadarı biraz iç kaldırıcı.

        Büyüdükçe kibrinazalıp tevazunun artması gerekirken, tam tersi bir durum söz konusu.

        Aslında başladığı yer ile ulaştığı yer arasında çok büyük mesafe olan düşük eğitimli insanların tamamında görülen bir durum bu.

        O yüzden Fatih Hoca’ya çok kızamıyorum.

        Kendisi günümüzdeki ve önümüzdeki tek örnek değil.

        Ancak ne olursa olsun, her şeyin de bir sınırı olmalı.

        Röportajın medyaya yansıyan bölümünde, şu satırları görünce emin olun kusacaktım.

        İddiaya göre Terim, kendisine röportaja gelen İngiliz gazetecilerin röportaja geç kalması üzerine telefondaki İngilizlere şunu söylemiş:

        “Şoföre Terim’in evine gittiğini söyle, zamanında burada olacaksın.”

        Fatih Hoca’nın bunu söylemediğine inanmak istiyorum.

        Birisi bana “Söylemedi” desin.

        Yalvarırım desin.

        Yok eğer söyledi ise.

        Vay halimize.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Edepsizlere had bildirmeye terbiyesizlik denmediği zaman.

        Diğer Yazılar