Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kemal Kılıçdaroğlu, elektrik faturasını ödemeyerek elde etmek istediği etkiyi yakaladı.

        Dün Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriği kesildi, Kemal Bey bu kesintiyi hemen fırsata çevirdi ve “Parasızlık nedeniyle evinin elektriği kesilen milyonların sesi olmak için 1 hafta karanlıkta oturacağım” dedi.

        Boy boy mum ışığında fotoğrafları yayınlanıyor, elektrik zamları bir kez daha gündeme geliyor.

        CHP lideri açısından başarılı bir kampanya.

        Fakat unutulan bir şey var sanki.

        CHP liderinin elektriğini kesen “Devlet” ya da “Kamuya ait bir şirket” değil.

        Ankara’nın ve çevre illerinin elektrik dağıtımı Başkent Elektrik Dağıtım AŞ, yine Ankara’nın da içinde olduğu aynı bölgenin görevli tedarik şirketi ise EnerjiSA’dır.

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sabancı Grubu’na ait EnerjiSA tarafından üretilen ve yine Sabancı Grubu'na ait Başkent Dağıtım AŞ tarafından evine iletilen elektriğin faturasını ödememiştir.

        Ve CHP Genel Başkanı’nın evinin elektriğini kesen de devlet değil, Sabancı’dır.

        Hani şu ekonomi bakanının toplantısından çıkarken programı öve öve bitiremeyen hanımefendinin başında olduğu grup.

        Elbette ki, Sabancı Grubu’nun ödenmeyen bir fatura karşısında yasal haklarını kullanarak elektriği kesmek ve faturalara da gecikme faizi uygulaması kabul edilebilir bir durumdur.

        REKLAM

        Ancak herkesin merak ettiği, aynı faturayı ne bileyim mesela Beştepe’deki bir konut ödemeseydi aynı uygulamayı yaparlar mıydı!

        Tabii tam tersini de düşünmek mümkün.

        Tabii iktidar yanlıları da “Sabancı, Kılıçdaroğlu’nun elektriğini keserek iktidarı zor duruma düşürmek istedi” diye yorum yapabilirler.

        Her ikisini de düşünmek mümkün.

        Ne de olsa artık memlekette kimsenin kimseye güveni ve inancı kalmamış durumda.

        Kötülük sardı dört bir yanımızı.

        1 milyar 500 milyon deve oldu

        1 milyar 500 milyon deve oldu
        0:00 / 0:00

        Mart başında OGS’lerin iptal edilip, tüm araçların HGS’ye geçirilmesindeki saçmalığı ve gereksiz harcamayı yazdım.

        Tabii ki, etkisi olmadı.

        Tasarrufu değil, harcamayı ve bu harcamaların belirli bir yöne olmasını isteyen bir yönetim anlayışı hakim Türkiye’de.

        Bu yüzden OGS’ler iptal oldu.

        Hepimiz HGS’ye geçtik.

        Emin olun dünyanın hiçbir medeni ülkesinde böyle zırt pırt değişiklikler anlamsız işler olmuyor.

        Bu zırvalar bize mahsus.

        Ama sağ olsun iktidarımız, bu sistem değişikliğinde de millete sokuşturma fırsatını değerlendirdi.

        2 milyon OGS kullanıcısının depozitolarını cebe indirdi.

        OGS kullanıcıları OGS sistemine kaydolurken, araç başına 40-50 dolarlık bir depozito yatırdılar.

        Şimdi sistem iptal edilirken, bu depozitolar geri ödenmedi.

        Devlet “Depozito” diye aldığı paraya el koydu.

        Bunların toplamının bugünkü parasal karşılığı 1 milyar 500.000.000 TL.

        Belli ki, devletin bu paraya ihtiyacı varmış.

        Belli ki, 5 müteahhide ödemelerde sıkıntı var.

        Huzur ve vicdan

        Huzur ve vicdan
        0:00 / 0:00

        Kamu ortaklığı bulunan şirketlerin yönetim kurulu üyelerine ödediği “Huzur hakkı” yani toplantıya katılma ücretlerindeki artış oranları ve bu ödemelerin toplam miktarları ekonomik kriz ortamında pek çok kişiyi en azından vicdanen rahatsız etti.

        Kafası çalışan herkes huzur hakkı ödemelerindeki yüksek oranlı artışların gerçek enflasyonu yansıtan bir oran olduğunu söylüyor.

        Muhtemelen de öyledir.

        Bana göre ise dev bir kurumu başarıyla yöneten yönetim kurulunun üyeleri, dünyanın her yerinde doğru düzgün bir ücret alırlar.

        Bu işi yapabilecek kapasitede olan insanlara iyi bir ücret ödenmesi normaldir.

        Ancak bu ödemelerin normal sayılması için ise iki şart vardır.

        Birincisi şirketin başarısı.

        İkincisi yönetime atanan kişilerin bu görevi yapabilme konusundaki yetkinlikleri.

        İlk kriter çok daha basit ve somuttur.

        Şirket kar ediyorsa, para kazanıyorsa yönetim kurulu üyelerinin aldığı huzur hakkı kimseye batmaz.

        Tabii bu huzur hakkı fahiş değilse.

        Bununla ilgili Türk yargısının içtihatları var.

        Yargıtay, huzur hakkı ödemelerinin şirketin karlılığına bağlı olması gerektiğini ve kara oranının yüksek olamayacağını açıkça söylemiş ve kimi yerde bu ödemeleri iptal etmiş.

        Yani hem şirket zarar edecek, hem yönetim kurulu huzur hakkı alacak pek olmuyor.

        Diğer mesele ise bana göre en az bu kadar önemli.

        Elbette bir ödeme alacaklar ama bunu hak etmek koşulu ile.

        Şirketin faaliyet alanında ya da faaliyetlerini genişletmek istediği alanlarda uzman olmak, şirkete katkı sağlayabilecek pozisyonda olmak şartı ile.

        Huzur hakkını eski milletvekilleri ve eski bakanlara para aktarma mekanizması olarak kullanmamak koşulu ile.

        Huzur hakkı vicdanları huzursuz etmemeli.

        Ediyorsa hak değildir.

        Net.

        Aramıza kim saldınız

        Aramıza kim saldınız
        0:00 / 0:00

        Dikkat ediyor musunuz bilmem ama artık dikkat çekecek kadar yüksek bir orana ulaştı.

        Son dönemde suç işleyenlerin büyük bölümünün yanında şöyle bir ibare var:

        “COVID nedeniyle cezaevinden salıverilen ….”

        Belli ki, COVID bahane edilerek cezaevlerinden epey bir adam çıkarılmış ve bunlar öyle hafif suçlular falan değil.

        Anlaşılan o ki, cezaevlerinde düşünce suçlularına yer açabilmek için epey bir yer suçlu salıverilmiş ve bunlar da bunun rahatlığı içinde yeniden suç işlemekte iç bir beis görmemişler.

        Acaba Adalet Bakanlığı’ndan “COVID bahanesiyle kaç kişi salıverildi ve bunların suç ve mahkumiyet dökümleri nedir” diye bir bilgi istesek alabilir miyiz!

        En azından kimlerle beraberiz, kimler serbestçe aramıza karıştı bilelim.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bakmakla görmenin aynı şey olmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar